18 Haziran 2011 Cumartesi

"Arif" olana DOSTLUK üzerine bir hikaye

Genç adamın biri, dermiş babasına her gün; Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi. Baba, itiraz eder, olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki. Fazlasını bulamazsın, birçok vasfı taşıyanı. Devam eder durur konuşma. Aralarında başlar bir tartışma. Karar verirler bir sınava, dostun hakikisini anlamaya. Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna. Çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta.

Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını, böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dost sandığı insanları. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır. Babasına dönerek; Haklıymışsın baba, dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba; “Hayır evlat” der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda birde ona git der. Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar. Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerini toprakla kapadıktan sonra, belli olmasın diye, sarımsak dikerler çukurun üzerine. Genç adam gelir babasına; “Baba işte dost buymuş” diye konuşunca, babası; “Daha erken” o belli olmaz daha. Sen yarın git yanına. Çıkart hikâyeden bir kavga. Atıver iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana. Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!

Der ki tokadı yiyen DOST; Git de söyle babana, biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki tokada…

Bu hikâyeye birkaç atasözlerimizden örnek vermek de mümkün. Dost dostun eyerlenmiş atıdır. Dost kara günde belli olur. Dostun attığı taş baş yarmaz…

Vefalı dost; Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile, sana sarılmalı. Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı. Dost dediğin; fanatik olmalı; Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli. Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli ve ağladığında, seninle ağlamalı, dost dostun ayıbını örtmeli. Menfaate dayalı olmamalı dostluklar… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyimi ile her koyun kendi bacağından asılır sözü de dostluk kıstaslarına uymamaktadır. Ama hepsinden daha çok; İşi bitince seni bir tarafa atmamalı dost bildiğin… Şen ve esen kalın…<span> </span>Genç adamın biri, dermiş babasına her gün; Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi. Baba, itiraz eder, olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki. Fazlasını bulamazsın, birçok vasfı taşıyanı. Devam eder durur konuşma. Aralarında başlar bir tartışma. Karar verirler bir sınava, dostun hakikisini anlamaya. Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna. Çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını, böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dost sandığı insanları. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır. Babasına dönerek; Haklıymışsın baba, dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba; “Hayır evlat” der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda birde ona git der. Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar. Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerini toprakla kapadıktan sonra, belli olmasın diye, sarımsak dikerler çukurun üzerine. Genç adam gelir babasına; “Baba işte dost buymuş” diye konuşunca, babası; “Daha erken” o belli olmaz daha. Sen yarın git yanına. Çıkart hikâyeden bir kavga. Atıver iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana. Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!Der ki tokadı yiyen DOST; Git de söyle babana, biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki tokada…Bu hikâyeye birkaç atasözlerimizden örnek vermek de mümkün. Dost dostun eyerlenmiş atıdır. Dost kara günde belli olur. Dostun attığı taş baş yarmaz…Vefalı dost; Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile, sana sarılmalı. Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı. Dost dediğin; fanatik olmalı; Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli. Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli ve ağladığında, seninle ağlamalı, dost dostun ayıbını örtmeli. Menfaate dayalı olmamalı dostluklar… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyimi ile her koyun kendi bacağından asılır sözü de dostluk kıstaslarına uymamaktadır. Ama hepsinden daha çok; İşi bitince seni bir tarafa atmamalı dost bildiğin… Şen ve esen kalın…
Selam ve kalbi dualarımla
Serdar KARAMANLI



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder