26 Mayıs 2014 Pazartesi

Bu delikanlı kim? Bakın bakalım tanıya bilecek misiniz?


Askeri birliğinden izinli olduğu bir gün
Bir kütüphanenin önünde iktidardaki Komünistlerin gençlerine  
  İslam’ın en doğru yol olduğu tebliğinden dolayı
“Genç Müslümanlar” örgütü üyesi olmak suçundan Ömrünün baharında daha henüz 20 yaşındayken 05.03.1946 gecesi tutuklanıp     
Üç yıl en ağır şartlarda Üç ayrı Sırp Hapishanesinde yatan
Bu yiğit Müslüman delikanlıyı tanıyanınız var mı?
Çıkartamadınız değil mi?
Biz bu hikmetli insanı ancak ihtiyarlık fotoğraflarından haberdarız…

Şimdi tanıdınız değil mi?

Aliya İzzet Begoviç

Peki, Allah bu Hikmetli Lideri bize tanıtırken

Nasıl bir örneklik sunmuştur bizlere?


Neyin yarışın dasın?


Daha çok şey elde etmek(ve bununla övünmek) sizi o kadar oyalıyor ki (bu tavrınızı) neredeyse mezarlara girinceye dek (sürdürecek gibi)siniz. (Tekasür / 1-2) 

25 Mayıs 2014 Pazar

Şafak söküyor...

Şafak söküyor olsa da karanlık gecelerime,
Gözüme değen bir sis var yine de, 
yürüdüğüm sokak ortasında..
Bir köşe başında bekliyor "kaza"...
Ya çarpıyor, ya çarpılıyorsun...
Güneşle birlikte doğuyor,
Bir "doğum"a çağırıyorsun...
Etraf sisli, göremiyorum sağımı solumu...
Geleceğim seninle,
Elini ver bana!...



Muhammet Ali Akkaya

Merhaba Söğüt. ..

Güzel bir Roman, özellikle Kumru hoca tiplemesi bir harika. Çocuklarımızın ve Gençlerimizin okumasında fayda var. Şuan 
En çok ufuk vermesi bakımından güzel. .

Kitap Bitiş Tarihi : 24 MAYIS 2014 
Esenköy 2014/11

23 Mayıs 2014 Cuma

O Neden rahatsız olsun ki! Zaten sende rahatını bozma...


Allah'ı tenzih etmek....


- Allah’ı Tenzih etmek demek, yalnızca zenginlerin Allah’ı olmadığı gibi fakirlerinde, fakirliklerinin sebebinin Allah’tan olmadığını anlamak demektir.
- Unutmayın DİN basit ve cazip olandır.
- Devamlı fakir kalınamaz.

Şevket Hüner
Sözün Gücü ile Perşembe Okumaları 
22 MAYIS 2014
 

Aslında geçen zaman, çok şeyleri değiştirmemiş....


“Siyasi bakımdan da söz sahibi olan şımarık zenginler, kendi arzu ve isteklerini her şeyin üstünde tutmaktadırlar. Onların “Rabb’im bana Değer vermedi.” Derken kastettikleri şeyler, zaten hakları olarak kendilerine verilmek zorundadır. Böyle olunca ne kadar ileri gelen müşrik varsa o kadar arzu ve istek oluşmuştur. Kanunları onlar koyar ve işletirler. İsterlerse olması gerekenin tam tersini yapabilirler. Kimse onlara dokunamaz. Onların isteklerini karşılamak için oldukça fazla insan köle gibi çalışmaktadır. Zor şartlar altında çalışan bu insanların hemen hemen hiçbir hakları da söz konusu değildir. İşte şirk budur. Şirk, yaşam hakkı konusunda insanların taleplerinin karşılanmayacağı kadar çok otoritenin bulunmasıdır. Otoriteler, hakları istedikleri gibi verir ve alırlar. Ama bunun adını kendi isimleriyle koymazlar ALLAH derler. Böylece karşılaşabilecekleri muhalefet açısından muhtemel riskleri de bertaraf etmiş olurlar. Belki yüzlerce kez tekrarlanması gereken şey, Allah’ın yanlış tanıtıldığı bir ortamda adaletin asla gerçekleşmeyeceğidir. Kur’an’da tenzih konusu üzerinde ısrarla durulmasının sebebi de budur.

     Herkesin Rabb’i hakkında kendisini tatmin edecek derecede doğru bilgi edinmeye ihtiyacı vardır. Çünkü bu şekilde şahsiyetini doğru bir çizgi üzerine inşa edebilir.”

Musa Şimşekçakan

Sözün Gücü Sayfa 448 (Fecr Suresi Tefsiri)

22 Mayıs 2014 Perşembe

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Dost kalmak istiyor musun?


Buraya kadarmış....

Buraya kadarmış....
Koca bir ömür bıraktım arkamda. Ellili yaşların eşiğindeyim. Bugün ölecek olsam, "olabilir!" denecek. "Üstü kalsın!" diyebileceğim kadar yaşadım. Mezar taşımda bundan sonra yazacak rakamlar kimseyi şaşırtmaz. Artık yaşamıyor oluşu kanıksanacak biriyim. Sorunlu bir çocukluk geçirdim. 
Derin yaralarım var. Bir çoğunu iyileştirmek bir yana, dokunamadım bile. 
Korkularım var. 
Ön yargılarım var. 
Komplekslerim var. Kapris yaptığım, kalp kırdığım dönemler de oldu. 
Şöhretle sınandım; kaybettiğim günler oldu. Param bol olduğunda kaybettiğim sınavları parasız kaldığımda fark edebildim ancak. Pürüzsüz değilim. Arızalı yanlarım var. Çoğu zaman dağınık, bazen dalgınımdır. Nadiren dağıttığım olur. 
Ayağımın kayacağını bal gibi bildiğim alanlarım vardır. 
Suizanda bulunduğum, gıybetini ettiğim, helalleşmekten utandığım kardeşlerim var. 
Çok uzak gördüğüm günahların eşiğinde bocalarken buldum kendimi. Övgüler aldığımda, utanıyorum, çok utanıyorum. Alkış aldığımda iki türlü utanıyorum. Birincisi, zaten hak etmediğimi bildiğim için; ikincisi, alkış beklediğimi sandıklarını sandığım için.
Yetişkin ve günahları olan bir insanım. Öyle ki, bazen bana hayranlıkla bakan bir çocuğun masum gözlerinin içinde erimeyi delicesine istediğim oluyor. 
Geçmişimi üzerimden kirli bir elbise gibi sıyırıp yürümek istiyorum. Kulları şahit kılmak men edilmeseydi eğer, yaptıklarımın hepsini açıkça anlatıp başka kimsenin, ama hiç kimsenin benim hakkımda benim itiraflarımdan daha ayıplı ihbarlar yapamaz hale gelmesini isterdim. 
Hani bir sahabenin, Peygamber'den (asm) çok ciddi bir konuda çok ağır bir azar işittiğinde, "keşke o olaydan sonra Müslüman olsaydım!" deyişi var ya, ben de öyle haykırmak istiyorum. Öncesinde ve sırasında Müslüman oluşumdan utandığım isyanlarım var. Ama... Ama... Şimdi burada vazgeçilmez bir bedenin içinde yürüyor olmak vazgeçiriyor beni itiraftan. Son nefesin dibine kadar üzerine titrediğim itibarım tutuyor elimden itiraflarımın. Ben bana "sırdaş" olarak kalıyorum. Kendi içime kıvrılıyorum çaresiz. Aynadaki ben ve aynaya bakan ben karşılıklı susuyoruz, utana sıkıla.
Aynada gözlerinin içine baktığım adamı utandırıyorum, utanıyorum o adamdan. Gözlerimi kaçırıyorum gözlerinden. 
"Başka bir seçenek yok muydu ey Allah'ım" diyesim geliyor. Yaşadıklarımın hepsi kayıtlı, biliyorum. Musalla taşına sessizce bırakılsın diye beslediğim bedenime bakıyorum; yazık ettin diyorum. O cenazeye ettiğin kötülüğe bak; hiç acımadın mı? Hiç itirazsız toprağa konulacak yüzümü seyrediyorum; "olmadı!" diyorum. Topraklaşmasını kabul ettiğin yüze değdirdiklerine bak... 
Bir Yusuf kuyusu gibi geçmişe gömülü resimlerime bakıyorum; "ayıp ettin adama" diyorum. "Kolundan tutup nerelere sürükledin adamcağızı!" Hayıflanıyorum. Çok sık hayatı yeni baştan yaşasam dediğim oluyor. 
Ama olan oldu bir kere...
Senai Demirci
Fotoğraf: Kerim Tunç

Ne lazım?


10 Mayıs 2014 Cumartesi

Tek başına kalsan da mı?


Ben Allah'a inanmayan ve âhireti inkâr eden bir toplumla yolumu ayırdım; ve atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un inanç sistemine uydum.

[Yusuf; 37-38]

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Bak bakalım beğenecek misin?


ZORUNLU DERS :)

Gelecek Nesiller adına korkuyor musunuz?


KAYIP SEMBOL...

Dan Brown; Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar'dan sonra Kayıp Sembol'de insanlığın yüzyıllardır beklediği bir gerçeğin peşinde... Harvard Simgebilim Profesörü Robert Langdon, Kongre Binasında konferans vermesi için yakın bir arkadaşından davet alır. Ancak, Washington'a varır varmaz oldukça garip bir durumla karşı karşıya kalan profesör, kendini korkunç bir oyunun ortasında bulur. Kongre Binas'na bırakılmış olan bir sembolün -yakın arkadaşı Peter Solomon'ın kesik eli- varlığını haber veren bir telefon, Langdon'ı hiç de yabancısı olmadığı bir dünyaya davet etmektedir. Antikçağlarda kullanılan bu sembolik çağrı, daveti alan kişiyi ezoterik bilgeliğin hüküm sürdüğü, çok eskilerde kalmış kayıp bir dünyaya sürükleyecektir. Sonu belli olmayan bu mistik daveti arkadaşını kurtarmak için kabul eden Langdon, bir anda masonik sırların, saklı kalmış tarihin ve o güne dek görmediği yerlerin gizli dünyasında inanılmaz bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalır. Artık cevaplanmas? gereken sorular vardır: İnsanlığın Altın Çağı, açılmaması gereken bir kapının aralığından sırlarıyla birlikte yok mu olacak, yoksa hikmetin ışığında tüm soruların cevapları mı bulunacaktır?...
Kitap Bitiş Tarihi : 06 MAYIS 2014 
İSTANBUL 2014/10