21 Ekim 2018 Pazar

Konkordato ne demek?

Konkordato ya da diğer bir ifadeyle iflas anlaşması, son dönemlerin merak edilen konusu oldu. Batık şirketlerin borçlarını ödeyebilmeleri için alacaklılarla yaptığı anlaşmayı ifade eden Konkordato'nun tarihte de örnekleri yer almıştır. Peki, Konkordato nedir ve ne anlama gelmektedir? İşte, iflas anlaşması olarak da bilinen bu sistem hakkında detaylı bilgiler Konkordato, batık şirketlerin alacaklılara borcunun ödenmesi için var olan bir sistemdir.

Konkordato müessesesi borçlarını ödemede zorlanan şirket ve kooperatiflerin, bir kısım borçlarından kurtularak borçlarını ödeyebilir duruma getirmeleri için uygulanan bir müessesedir. Bu uygulamada alacaklı ve borçluların konkordato müessesesi kapsamında borç ve alacakları yeniden yapılandırma işlemine tabi tutulmaktadır.

Konkordato müessesesi 2004 sayılı İ.İ.K.’nun 285-309. maddelerinde düzenlenmiştir.

Finansal yapısı önemli ölçüde bozulan iyi niyetli ve dürüst borçlu işletmeleri ve kooperatifleri korunmayı amaçlayan bir sistemdir. Burada, borçlunun talebinin bulunması gerekmektedir. Borçlunun talebi üzerine, konkordato müessesesi işlemeye başlar. Konkordato müessesesi 4 bölümden oluşur.
1-Adi Konkordato
2- İflastan Sonra Konkordato
3- Mal Varlığının Terki Suretiyle Konkordato
4- Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması,
ADİ KONKORDATO NEDİR?
Konkordato hükümlerinden yararlanmak isteyen herhangi bir borçlu, icra mahkemesine gerekçeli bir dilekçe ve bir konkordato projesi verir ve bu projeye
ayrıntılı bir bilanço, gelir tablosu ekle ve defter tutmaya mecbur şahıslardan ise defterlerinin durumunu bildiren bir cetvel istenir. Bu cetvelde, özellikle Türk
Ticaret Kanununun 66ıncı maddesi hükmünce tutulması mecburi olan defterlerin hepsinin tutulmuş olup olmadıkları gösterilir.

İflas talebinde bulunabilecek her alacaklı, gerekçeli bir dilekçeyle, icra mahkemesinden borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir.
Konkordato talebi üzerine icra mahkemesi, gerekli gördüğü takdirde, borçlunun malvarlığının muhafazası için 290’ıncı maddenin ikinci fıkrasındaki tedbirleri emreder.

Başvuru makamı borçlunun teklifini, konkordato süresi verilebilmesi için uygun şartlarının olup olmadığını araştırıp inceler. Borçlunun varlıklarının, borçların en az %50 sini karşılamaya yetip yetmeyeceği ve borçlunun teklifinin varlıkları ile uygun olup olmadığını tespit etmek için İcra Tetkik Merciinin bilirkişiye başvurması gereklidir. İcra Tetkik Mercii bilirkişinin yapacağı inceleme sonucunda; Konkordato süresi verilmesi için gereken şartları borçlunun taşımadığı sonucuna varırsa,konkordato başvurusu reddedilir.

Borçlunun gerekli şartları taşıdığı sonucuna varılırsa, borçluya konkordato süreci tayin edilir ve komiser atanır. Borçlu, bilançosunda yazılı mal ve kıymetleri, konkordato mühletinin verilmemesi halinde, bilançoyu icra mahkemesine sunduğu tarihten bir sene içinde takibe uğradığı taktirde 162’inci madde uyarınca göstermeye mecburdur. Konkordato mühleti kaldırılmış veya konkordato tasdik edilmemişse bunların kesinleşmesi tarihlerinden itibaren bir sene ve konkordato feshedilmişse feshin kesinleşmesinden altı ay müddetle borçlu için aynı mecburiyet vardır. 

İFLASTAN SONRA KONKORDATO NEDİR?
İflasına hükmedilmiş olan bir borçlu konkordato teklifi ederse iflas idaresi mütalaasıyla beraber ikinci alacaklılar toplanmasında veya daha sonra müzakere edilmek üzere alacaklılara bu teklifi bildirir. Komisere ait vazifeler iflas idaresi tarafından yapılır. Paraya çevirme ticaret mahkemesi tasdik hakkında bir karar verinceye kadar ertelenir.

Konkordato üzerine verilen karar iflas idaresine bildirilir. Konkordatonun tasdiki halinde idare iflasa hükmeden mahkemeden iflasın kaldırılmasını ister.
MALVARLIĞININ TERKİ SURETİYLE KONKORDATO NEDİR?
Malvarlığının terki suretiyle konkordato ile alacaklılara, borçlunun malvarlığı üzerinde tasarruf etmek veya bu malların tamamını ya da bir kısmını üçüncü kişiye devretmek yetkisi verilir. Alacaklılar haklarını konkordato tasfiye memurları ve alacaklılar kurulu aracılığıyla kullanırlar. Konkordato tasfiye memurları ve alacaklılar kurulu konkordato talebi hakkında karar veren alacaklılar tarafından seçilir.

Konkordato tasfiye memuru icra mahkemesinin seçime ilişkin kararı onaylamasından sonra göreve başlar. Konkordato komiseri de tasfiye memuru olabilir.
SERMAYE ŞİRKETLERİ VE KOOPERATİFLERİN UZLAŞMA YOLUYLA YENİDEN YAPILANDIRILMASI NEDİR?
Muaccel para borçlarını ödeyemeyecek durumda olan veya mevcut ve alacakları borçlarını karşılamaya yetmeyen ya da bu hallerden birine düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemel olan bir sermaye şirketi veya kooperatif, önceden müzakere edilmiş ve projeden etkilenen alacaklılar
tarafından gerekli çoğunluk sağlanarak kabul edilmiş olan yeniden yapılandırma projesi ile birlikte, muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret
mahkemesine, uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma için başvurabilir.

309/m ilâ 309/ü maddelerinde geçen "projeden etkilenen alacaklılar" terimi, yeniden yapılandırma projesi ile alacakları, hakları veya menfaatleri yeniden yapılandırılacak alacaklıları ifade eder. "Gerekli çoğunluk" terimi, projeden etkilenip oylamaya katılan alacaklıların sayı itibarıyla en az yarısını aşan ve oy kullanan alacaklıların alacaklarının en az üçte ikisini oluşturan ve projenin kabulü için gerekli olan çoğunluğu ifade eder. Projenin birden fazla alacaklı sınıfı içermesi hâlinde, her alacaklı sınıfının kendi içinde projeyi gerekli çoğunluk ile kabul etmiş olması gerekir.

11 Ekim 2018 Perşembe

Obradovic’ten....

İsmail Şenol’un sorularını yanıtlayan efsane çalıştırıcı, “Tarihte ölmüş veya yaşayan birisine, bir soru sormak isteseniz, ne sorarsınız?” sorusuna efsane koç  Obradovic, “Silahları yaratan kimse ona sorardım. ‘Neden?’ İkinci sorum ise politikacılara olurdu. ‘Neden kendinizle bu kadar ilgileniyorsunuz?’ Neden gerçek sorunları olan insanlarla ilgilenmiyorsunuz? Tüm dünyada böyle… Hepsinin ağzında demokrasi var. İnsanlar, fakir insanlar için yapmak istedikleri şeyler var ama şu anda dünyanın en zengin kesimi ile yemek bulamayacak kesimi arasında inanılmaz bir gelir farkı var. Dünyadaki adalet bu mu? 2018 yılındayız. İstediğimiz demokrasi bu mu? Dünya çıldırmış. Bence dünyada adalet yok. Bu nereden geliyor ve kim yarattı, bambaşka bir hikaye. Her insanın normal bir hayat yaşamaya hakkı var. En önemlisi bu. Daha iyi olacağına da inanmıyorum. Bakalım düzelme olacak mı? Bari daha kötüye gitmesin. Ne derler bilirsin, ‘en son umutlar ölür’. Umut etmeye ve inanmaya devam etmeliyiz. Mutlu olmaya çalışmak zorundayız. Hepimiz yanımızdakine yardım edelim. Her gün bu fırsatımız var. Hayattan zevk almak için ne olursa olsun pozitif kalmaya devam edelim. Yakınınızdaki birine yardım edin” 

10 Ekim 2018 Çarşamba

Ölümün Soğuk Sesi..


"Ölümün Soğuk Sesi, yüksek bir hedef koymuş ve o hedefi tutturmuş.Gerçekten çarpıcı bir ilk roman
-ReginaldHill-
"Ciddi anlamda merak uyandırıcı ve inandırıcı."
-RobertGoddard-
"Sürükleyici, korkutucu ve etkileyici-fazlasıyla doyurucu bir psikolojik gerilim."
-Sophie Hannah-
Jane Casey : Polisiye roman yazarıdır. 1977 yılında Dublin'de doğup Castleknock'ta büyümüştür. Oxford, JesusCollege'de İngilizce bölümünü okumuştur. İlk romanı The Missing, yani elinizdeki kitap 2010 yılı şubat ayında yayımlanmıştır. Aynı yıl kasım ayında 5. Kurban (The Burning) okuyucularla buluşmuştur. Ardından 2011'de Acımasız (The Reckoning) ve 2013'te de TheLast Girl kitapları yayımlanmıştır. Yazar Londra'da eşi ve oğluyla yaşamaktadır.
(Tanıtım Bülteninden)

Üst üste farkında olmadan iki farklı coğrafyadan aynı konuyu işleyen yazarların kitapları Ahmet Ümit ve Jane Casey aynı konuyu farklı işlemişler. Çok akıcı bir anlatım Bu hanımı okumaya devam edeceğim..

10 Ekim 2018 
İstanbul 2018/19


6 Ekim 2018 Cumartesi

Kırlangıç Çığlığı...

Acıyı gördüm. Gözlerinin ortasında bir çiçek gibi büyüyen irisin önce ağır ağır büzülmesini, ardından çığlık gibi ansızın patlamasını gördüm. Titreyen dudaklar, bal mumuna dönüşen yüzleri, çöken yanakları, irileşen elmacık kemiklerini, birer mağara gibi derinleşen göz çukurlarını, kurumuş ağızların içinde pelteleşen dilleri gördüm.
Anladım ki benliğimizin farkına vardığımız an, acının pençesinde kıvrandığımız andır.
Çığlık değil, ürperiş değil, evet, nereden geldiğini bilmediğim o vahşi iniltiyi kalbimin derinliklerinde duydum. Soluksuz kaldım, boğazım kupkuru, alnım ateşler içinde, tuhaf bir hülyaya kapılmışım gibi sürüklendim o dipsiz boşlukta. Hayatın en karanlık sırrıyla yüzleştim.
Karanlığın her aşamasından geçtim, akan kanın sesini duydum, ölümün serinliğini damarlarımda hissettim.
Geçmişin kamburunu çoktan söküp attım sırtımdan.
İnsanın insanı öldürdüğü o ilk ânı gördüm, katilin zafer haykırışını, kurbanın korku çığlığını işittim.
Her an uyanmaya hazır o muhteşem dürtüyü bastırmak, insanlığın en masum haline, en saf doğasına dönmemek için yıllarca ihanet ettim kendime. Kendimle birlikte bütün dünyayı da kandırdım. Neredeyse başaracaktım ama bırakmadılar, benim adıma onlar öldürmeye başladılar.
İşte bu yüzden geri döndüm...
"Kadınlar, ama sahiden seven kadınlar, erkeğin güçlü olmasıyla ilgilenmezler. Seni severler, çünkü yüreklerinde bir yere dokunmuşsundur."


6 Ekim 2018 

İstanbul 2018/18

2 Ekim 2018 Salı

Geçmiş zaman olur ki. (Mustafa Öztürk)

Yaş kemale erdikçe insan ister istemez hayatı başa sarmak, özellikle de çocukluk çağlarındaki doyumsuz neşe ve mutluluğu yeniden yaşamak ister. Hemen her yetişkin insanda mevcut olduğunu düşündüğüm bu istek ve arzunun önemli bir sebebi, yaş ilerledikçe hayattaki zevkler ve lezzetlerin gitgide azalıp bayatsıdığını fark etmek, hemen her tatta kekremsilik hisseder hâle gelmektir. Bir diğer önemli sebep ise olgunluk çağlarından itibaren hem zamanın eskisinden daha hızlı akıp gittiğini düşünmek hem de her yeni günü bir öncekinin tekrarı gibi vehmetmektir. Aslında bu bir vehim olmaktan çok, olgunluk ve yaşlılık çağlarına özgü bir gerçekliktir. Çünkü olgunluk, hele de yaşlılık çağlarında insanın algı ve idrak kadrajına yeni denebilecek türden şeyler pek girmez. Tabiatıyla her yeni gün bir öncekinin sanki aynısıymış gibi yaşanır ve bu durum zaman akıp gittikçe hayata karşı bıkkınlık duygusunu canlandırır.
***
Ne var ki ölüm modernitenin de etkisiyle çok daha soğuk yüzlü göründüğünden, nice insan hayattan nasibini yeterince almış, hatta yaşamaktan yorulup usanmış olsa dahi, “Artık bu kadarı kâfi; göçüp gitme vakti geldi” demek yerine olanca bezginlik ve bitkinliğine rağmen yine de kenarından köşesinden hayata tutunmaya çalışır. Kimi yaşlı insanların bir ayak çukurda olduğu halde mal mülk, bağ bahçe gibi dünyevi metalar ile tûl-i emellere ram olması herhalde ölümü biraz daha öteleme arzusundandır. Ölümü öteleme arzusu ise uhrevî âlemin bilinmezlerle dolu bir âlem gibi tasavvur edilmesiyle alakalı olmalıdır. Bu noktada, ahiret gününe iman dilde kalan değil de gönülden kopan bir iman olsa, “ölümden köşe bucak kaçılmaz, dünyaya bu kadar ram olunmazdı” demenin yanlış bir tespit sayılmayacağı umulur.
Her neyse, “geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer” sözünü kimi zaman yürek burkucu bir serzenişe dönüştüren şey nedir, diye sorulsa, benim bu soruya vereceğim cevap, “çocukluk çağına özlem” şeklinde olur. Çünkü çocukluk, tıpkı benim çocukluğum gibi travmatik geçse dahi yine de hayâli cihan değer bir çağdır. Dahası çocukluk, annemizin elinden bir dilim yağlı ekmeği kapar kapmaz sabahtan akşama kadar eve barka adım atmadığımız, hayattan memattan yana hemen hiçbir endişe ve kaygı taşımadığımız, ayrıca hem zamanın nasıl akıp gittiğini anlayamadığımız hem de “Zaman niçin böyle sakız gibi uzuyor da hemencecik büyüyemiyoruz?” diye düşünmekten kendimizi alamadığımız ve fakat her şeye rağmen küçücük mutluluklarla mest olduğumuz çağlardır.
Çocukluk çağlarındaki hayat algısı, “Allah dünyayı sanki çocuklar katıksız mutluluk içinde gülüp oynasın diye yaratmış” gibi çok naif bir düşünceyi akla getirecek kadar saf ve berraktır. Aslında saflık ve berraklık çocukluktaki hayat algısından ziyade, bizatihi çocukluğa özgü masumluktandır. Masumiyet ne kadar fazlaysa mutluluk da o kadar saf ve katıksızdır. Çocukluk çağı sona erdikten sonra masumiyet biteviye azalır ve zaman ilerledikçe insan hayat kavgasında binbir çeşit kire bulaşır. Kimi insan az kimi insan çok bulaşır ama sonuçta herkes bulaşır. Hayat kire bulaştığı, insan insana kir bulaştırdığı nispette hem mutluluk azalır hem de dert ve keder çoğalır. Bu yüzden, benim yetişkinlik ve olgunluk çağlarımla ilgili olarak, “geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer” denebilecek bir anı/hatıra galerim maalesef yoktur. Hayatımın gençlik sonrasına ait hatıraların hemen hepsi insan kirine bulaşmanın gam yüküyle doludur. Bende epey bir kir/pas bırakan bazı kimseler var ki bunlar can bedenden çıkıncaya değin nefretle anılıp kendilerine taalluk eden hak-hukukun asla helal edilmemesi lazım gelen insanlar sınıfına mensuptur. Hâl böyleyken, “ve-lemen sabera ve ğafera” (Şûrâ 42/43) fehvasınca sabretmek ve affetmek esas olmalıdır. Fakat bunu başarabilmek, yani sinede biriken nefreti sabırla bastırıp diri bir vicdanla affedici olabilmek hakikaten çok zordur.
***
Kuşkusuz ben de bazı insanlara kir bulaştırmışımdır. Bu yüzden, Hz. Yûsuf’un dediği gibi, kendi nefsimi temize çıkarmıyorum. Fakat şundan kesinlikle eminim ki geçmişte az çok hukukum bulunan insanlarda benim bıraktığım kir, onların bende bıraktığı kirden çok daha azdır. Çünkü ben fıtrat olarak fazlaca duygusal ve saf bir insanımdır; muhasebecilikten pek anlamadığım için koltuk değneği veya yürüyen merdiven işlevi görecek şekilde kullanılmaya müsait bir tarafım da vardır. Hâsıl-ı kelam, elli küsur yıllık hayat maceramda birçok vefasız ve hayırsıza ait olanca kirin üstüme başıma bulaştığına defalarca şahit olmuş ve bunun acısını derinden yaşamışımdır. “Geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer” sözü sırf çocukluk çağı için geçerlidir, deyişim işte bundandır. Çünkü yetişkin insan oldukça kirli bir varlıktır. Bu sebeple, mümkün mertebe kire bulaşmamış bir insan olmak ve temiz kalmaya çalışmak azmine sahip herkes çocukluk çağındaki saflığını aramaktan ve ne kadar çok gadre, nankörlüğe uğramış olursa olsun bu saflığın peşinde koşmaktan asla vazgeçmemek zorundadır. En azından “geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer” sözünün başka insanlarla yaşadıklarımızda değil de sırf kendi iç dünyamızda az çok karşılık bulması için çocukluk çağındaki saflığa özlem duymak ve onu yeniden yakalamaya çalışmak lazımdır.
http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/gecmis-zaman-olur-ki-8041

Dikkat...


Elden gelen öğün olmaz, oda lazım olduğunda bulunmaz. (Kayseri Bölgesinden özlü söz)

1 Ekim 2018 Pazartesi

Zekeriyam...

Kocaman yürekli Adamım Zekeriyam, 1 Ekim 2018 09.15 girdiği ameliyatan, 12.45  itibariyle çıktı. İnşallah  çok başarılı bir ameliyat olduğunu ve bir sıkıntı gözükmediğini izah eden Prof.Dr.Mithat AKHAN na kalbi hürmetlerimi sunuyorum.