28 Şubat 2013 Perşembe

Kaç Para Yaptın?


 Millet içersine nüfuz etmiş münafık güruhu tarafından, hükümet olanın, belirli imkanları kendi lehine kullanacağı “bal tutan parmağını yalar” rezil sözüyle meşrulaştırılır…
Dönem dönem, bu parmak yalama olayı, bütün vücudu yalamaya varan bir oral soyguna da dönüşmüştür…
İstiklal harbi esnasında gönderilen yardım paralarının akibetinden, hemen sonrasında Ankara’nın imar faaliyetlerindeki gılli gışli işler bahsinde bu mesele cumhuriyetle paralel olarak sürüp gelmiş, her hükümet bu işe bulaşmıştır…
Bunu sistemleştirenler, yeğenleri sunta zengini, banka zengini olanlar olduğu gibi, yumurtacı oğullar da çıkmıştır…
Kimisi komisyonlarla vakıf kurmuş ergenokonu finanse etmiş, kimisi yüzde 10larla elde ettiği milyar dolarlarla parti kurmuş, mafyaya paraları kaptırmıştır…
Bir dikili ağacı olmayan oğullar da, gemicik sahibi oğullar da millet karşısında arzı endam etmiştir.
İSKİ skandalı, bir büyük değişimin miladı olmuş, yolsuzluk, siyasal eliti dönüştürücü işlev de görmüştür…
Bu memleket, her gördüğü üst düzey bürokrata “kaç para yaptın?” diye sormayı alışkanlık haline getirmiş, bakanlar kurulu sonrası maliye bakanına bir ihaleyi kastederek “ne kadar aldın?” diye soran başbakanlara da musallat kılınmıştır…
Ama böylesini ne duydum, ne okudum…
Bir gün bir il özel idaresi üyesi ile ne tartıştım dersiniz?
Belediyelerin gayri meşru giderleri ve genel merkeze gönderecekleri yıllık ödenekleri için re’sen ihdas ettikleri örtülü ödeneği…
Neymiş bu örtülü ödenek…
1. İhdas sebebi: Bu bütçe, bld başkanının kayda geçiremediği düğün hediyesinden yardıma bir kısım masraflarını karşılamak için ihdas edildi…
2 İhdas zamanı: Bu uygulama RP belediyeleri zamanında başladı.
3. İhdas eden: Bu uygulamayı merhum Erbakan ihdas etti… Eski kaşar bir büyük şehir bld bşk ve yeni bir bld bşk.nın erbakan huzurundaki dialoğuyla ilgili anektodu anlatamayacağım…
4. Harcama yerleri: Bu bütçe kimi yardımlar, hayır işleri (?) vs için harcanmaktadır… Tabi bir de partinin kimi masrafları için…
5. Gelir kalemleri: Bu bütçenin gelirleri genellikle bld müteahhitlerinden alınan yardım, komisyon vs paraları ve kesintilerinden oluşur…
İmar ve iskan sorunları: Anladığım kadarıyla, kimi cezaya müstahak imar yanlışlıkları da, bu bütçeye yapılan yardımlarla hallediliyor.
6. Kontrolu: Bu kalemin murakabe ve muhasebesi, resmi/ sayıştay denetiminden uzak olduğu için ve bld bşk ve mutemedi dışında bir kontrolü yok..
7. Meşruluğu: Bu meselenin ne şeriat, ne yerleşik hukuk, ne vicdan, ne ahlak noktai nazarından hiçbir meşruluğu yoktur…
Bu işi yapmak, -buna taraf olmak dahi- bir insanın ahlaken hangi derekeye düştüğünün göstergesidir. Esfele safilin ifadesi anca izah eder.
8 İstismarı: millet murakabesinden kaçırılan her şey merdut, zulüm, hırsızlık ve ahlaksızlıktır. Bu parayı toplamak da kullanmak da haramdır. Eğer hırsızın eli kesilecekse, bunu yapanın boynu vurulmalıdır…
9 Hırsızlık malı ile hayır olmaz, “haram lokma” ölçüsü kalmamış bir idare, mahvımıza sebep ve kıyamet alametidir.
Hayatımda bir çok rezillik duydum ama bu kadar rezil bir uygulamadan ve bunun kendi ahlakına toz kondurmayan birileri tarafından savunulmasından haya ettim…
Bunlardan teberri ettim. 
vesselam… 

Mehmet Yılmaz
http://zipdiyeciktimeret.wordpress.com/2013/02/28/kac-para-yaptin/

Kurtlar İmparatorluğu...


Kurtlar İmparatorluğu
Jean Christophe Grange
Doğan Kitap
Sayfa Sayısı : 460
Kitabı Bitirme Tarihi : 28 Şubat 2013


Arka Kapak’tan
'Gerçekten etkileyici bir yazar.' -The Guardian-
'Grange güçlü bir kalem. Onu seviyorum.' -Anita Brookner, The Spectator-
'Eleştirilere, mantığa, gerçeğe meydan okuyan bir kitap...'-The Washington Post-
'Paris'te sokak sokak, cadde cadde yaşanan bir kedi-fare oyunu... İstanbul'a kadar süren ve Nemrut Dağı'nda sona eren bir kaçma-kovalamaca... Jean-Christophe Grange'ye yaraşır bir kitap.' -Le Monde-
Seri cinayetler, uyuşturucu kaçakçılığı, Strasbourg -Saint-
Denis'deki Küçük Türkiye, Fransız polisindeki iç hesaplaşmalar, tıbbın karanlık amaçlara alet edilmesi. Paris'i kana boyayan Türk mafyası. Kızıl Nehirler'in, Taş Meclisi'nin ve Leyleklerin Uçuşu'nun yazarı Grange'den yine çarpıcı, yine soluk soluğa bir roman.

Ben Kitap okurken genelde sonu ile ilgili tahmin de buluna biliyorum. Ama Grange'ın kitapları için bunu söylemek mümkün değil hep süpriz var, bu da güzel. Ayrıca batının Türklere ve Türkiye'ye bakışının da ön yargılarını yakalamak mümkün gibi. Her şeye rağmen, Grange okumaya devam edeceğim. 

Ayrıca bir hatırlatma Bay Kavak'a katılıyorum, Filimini güzel yapamamışlar çünkü, Fransızlar da Türkler gibi kitaba uymak yerine, Kitabına uydurmuşlar :) :)....

Serdar Karamanlı
28 Şubat 2013

25 Şubat 2013 Pazartesi

Barfi...

Sessiz sedasız bir sevgi filimi

Aileniz ile seyredebilirsiniz. Derim ki mutlaka seyredin. Sevgiye muhtaç olan sevgisiz gönüllerimize serin bir esinti.

21 Şubat 2013 Perşembe

Alak Suresinin ardından-1

Konumuz 27 EYLÜL 2012 Perşembe günü akşamı başladığımız  Musa ŞİMŞEKÇAKAN ağabeyin Sözün Gücü adlı Kitabın ilk konusu olan Alak Suresinin bağlamı ve tarihsel arka planı.

İtiraf etmeliyim ki, kitap okuduğumuz diğer tefsir kitaplarından farklı olarak bütün ezberleri bozuyor. En azından benim okuduğum veya takip ettiğim tefsir derslerinden farklı diyelim. Yazar, sureleri bir metot ile okumamızı teklif ediyor. Okumaya başlayacağımız Surenin tarihsel arka planını dikkate almamız gerektiğini bunu yaparken, yalnızca inen surelerin ayetlerin den faydalanmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Bana bunun çok ilginç geldiğini itiraf etmeliyim. Nedeni ise daha önce yapılan çalışmalarda sureler arası ilişki hep ön planda olurdu. Birde bağlam konusu var. Bağlamı yakalamanın surenin bütünlüğünü görmenin ve böylece anlam akışını yakalamanın yanı sıra konunun içerisine dahil olarak ana fikirleri ortaya çıkarmamıza imkan vermesini sağladığını gördüm. Bu bir yerde ortam ile aramızdaki perdeyi kaldırmak gibi bir şey oldu.

Kur'an da ilk inen Sure Alak Suresi, öncelikle çok ahlaklı bir adama indiği konusunda hiç bir şüphemiz kalmamıştır. Ahlakı olmayan bir kimsenin de müslümanlıkla yakından, uzaktan hiç bir ilgisinin de olmadığını rahatlıkla söyleye biliriz. Muhammed (A.S), döneminde Hılful Fudul denen ve haksızlıklara karşı mücadele eden bir grubun içinde olması, dürüst, güvenilir ve asla yalan söylemeyen bununla beraber toplumu içerisin de Eminliği ile ön plana çıkan birisidir. Bir de  Mekkeliler bize anlatıldığı gibi cahil bir toplum değildir. İçlerin de Asil insanların yaşadığı,uluslar arası ticaret yapan, uluslar arası diplomasiyi bilen ve bilinenin aksine söze dayalı bir kültüre sahiptirler. Şairleri şimdilerin yazılı ve görsel basını gibi çalışmaktadırlar.

Peygambere ayetler gelmeye başlayınca, artık hayata ayetler üzerinden bakmaya başladı. Çünkü din ahlaka gelmiş ve söz yeşereceği bir zemin bulmuştu.

Peygamberi Hira'ya çıkaran sebepler nelerdi?
Neden diye sormaya başlamadan, Bir çok şeyin anlaşılmayacağı bir ortamda yaşıyordu Peygamber, bizler de yaşıyoruz ama sorularımızı hayata sorabiliyor muyuz?
Sanki soruları sormak ve cevaplarını aramak canımızı sıkacağı için kaçıyoruzdur. Musa ağabey kaçmamış ve sormuş, kendine göre cevapları da bulmuş. Ben çok istifade ettim, ediyorum.
Hayatım da bir takım değişiklikler yapmanın Kitabına uydurmak yerine, Kitaba uygun yaşamaya başlamanın daha akıllıca olduğuna karar vermemi hızlandırdı desem yalan söylemiş olmam sanırım.
25 KASIM 2012

Sözün Gücün'den....

..... Böylece söz ortaya atılır. Artık o söz, kendisine içinde az da olsa vicdan ve insaf taşıyan şahısları arar ve bulur. Çünkü doğru bir söz kendisini kanıtlamadan ve bir yerde yeşermeden asla meydanı terk etmez.....
(Musa Şimşekçakan, Sözün Gücü / Sayfa 164)

    Her ayet, gerçekleşeceği bir ortam arar ve hemen yeşerir. Asla vazgeçmez. Soluk soluğa hızla ve gizlice koşarak gelir, kuşatır ve hayat verir. Bu öyle bir tezahürdür ki hiçbir şey onu engelleyemez. Allah'ın sözünün gücüdür bu. Hemen oluverir. Kaynağı tükenmez, kelimeleri bitmez. Her doğru ve güzel şeyin ifadesi yer edinir. Kökleri derinde, gövdesi sağlam, dalları göğe uzanmış ve yıkılamaz bir ağaca benzer. Ve her dem meyvesini verir.....
(Musa Şimşekçakan, Sözün Gücü / Sayfa 165)

    Allah'ın sözü yalnız bir tespitten ibaret değildir. Canıdır ve sorun çözmeye gelir. Yakaladığı yeri bırakmaz. Girdiği her yeri değiştirir. Çok güçlüdür. İnsan ondan ancak arkasını dönerek veya yüzünü ekşiterek kaçabilir. Çünkü söz onurludur ve bu yüzden arkasını dönene ve yüzünü çevirene yaklaşmaz.....
(Musa Şimşekçakan, Sözün Gücü / Sayfa 165)

16 Şubat 2013 Cumartesi

Bir Ayet..


AHKAF SURESİ / 55. Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyeceklere Dua eden daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların Dua etmelerinden habersizdirler.

14 Şubat 2013 Perşembe

Kuşları Kafesleyen Kim?


        Yıllar önce Anadolu yakasında Belediye’ye ait büyük bir mezbahada kurban kesmek için bulunuyordum. Kurulan bant sistemiyle canlı hayvanları, parçalanmış kasaplık et haline getiren bu tesisin bir kısmı, küçükbaş ve büyük baş ahırlarından oluşuyordu. Bu ahırlardan alınan hayvanlar, kesim bantlarının bekleme bölümlerine getirilip sırayla kesiliyorlardı. İşte bu bekleme alanlarında o hayvanların gösterdikleri tepkiler dikkatimi çekmişti. Koyunlar, birbirinin gözünün önünde kesiliyorlardı. Buna rağmen bazıları otlamaya devam ediyor bazıları ise çiftleşme gayretine girmişlerdi. Hâlbuki bu tesisin kuruluş nedeni de onların burada bulunma nedeni de bu hayvanların boğazlanması olduğunun farkında değildiler. Gözleri vardı ama görmüyorlardı. Kulakları var ama feryatları işitmiyorlardı. Bunun nedeni hayvanlara ait bir son algısının olmamasıydı. Yani bu hayvanlar işin sonunun nereye varacağından habersizlerdi…
Şevket HÜNER / Son Algısı / 23.08.2012
                                                                               

        Unutma ki, hakikati inkâra şartlanmış olanlar için kendilerini uyarıp uyarmaman fark etmez; onlar inanmazlar. (Bakara / 6 )
 

12 Şubat 2013 Salı

Dostum dediğiniz kişi gerçekten dostunuz mu?

Geçenler de eskilerden bir arkadaş ile telefonda konuşurken,
- Bizim grup ile  bir arkadaşımız geldi onun gelişi vasıta ederek buluşup eğlendik. dedi
- Bende, evet gördüm boy boy fotoğraflarınızı yayımlamışlar dedim.
- Ya haberim olmadı diye sitem etti gizliden.
Çünkü anladığım kadarı ile bu yaşadıklarının o anlar ile sınırlı kalmasını, başka kimsenin bilmesine gerek olmadığını düşünüyordu. Kendi açısından da bu doğru idi. Çünkü özel yaşam ihlali yaparak insanların kusurlarını ve ayıplarını araştırmamız bize yasaklanmıştır. Yani paparazilik haramdır. Facebook çıktı çıkalı insanlar kendi paparaziliklerini yapar oldu ki, bu da ayrı bir bahis konusu. Gelelim konumuza arkadaşımız doğal olarak özelinin ifşa edilmesine haklı olarak kızmıştı. Ama hepimizin atladığı bir şey vardı.

Halbuki Allah öteden hesap günün den bahsederken şöyle hatırlatır.



Kaf Suresi 17,18,19,20,21

Zaten onun sağında ve solunda yerleşmiş iki kayıtçı vardır.

Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ve iş yapmaz ki yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın.

Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.

Sur'a üfürülür; işte bu, geleceği vaad edilen gündür.

Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.

Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denir).

Yanındaki arkadaşı: "İşte yanımdaki hazır" der.    


İsra Suresi 14- oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter, denilir.


Keyf Suresi 49- Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. "Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!" Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.


Kamer Suresi 52,53 - Onların yaptıkları her şey kitaplarda kayıtlıdır. Küçük, büyük (ne varsa) hepsi satır satır yazılmıştır.

Peki sonra ne olur, O sahne de şöyle hatırlatılır Rabbimiz tarafından ;


Zuhruf Suresi 37-38 Şüphesiz bu arkadaşları onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
O saptıranın dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.

Şimdi biz, bu arkadaşlarını İslamın haram gördüğü yerlere davet edene dönüp bu ayetler ile uyarsak ne der. Rabbimiz o kişiyi de bize hatırlatır.

 Mutaffifin Suresi 13 - Böyle birine ayetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" der.


Peki şimdi Müslüman olarak ne yapmalı Allah'tan başkasına kulak vermiyeceğimize göre Bakalım bize ne hatırlatılmaktadır.

Fussilet Suresi 33 - (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben müslümanlardanım" diyenden kimin sözü daha güzeldir?

Hac Suresi 24 - Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye layık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.

İsra Suresi 9- Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.



Aman dikkat ! eğer Müslüman isek dostumuza dikkat edelim ki sonradan başımıza bela olmasın. Sonra garip fotoğraf karelerinin içinde bulunursak başımızı belaya sokabilir, sonradan çok pişman olabiliriz. Onun içindir ki.

"BİRİ BİZLERİ GÖZETLİYOR" düsturu ile hareket edelim. Bir büyüğümüzün hatırlattığı gibi "Ölmek istemediğimiz yerlerde bulunmayalım" vesselam.

Dostlar, birbirimize hayır dualar da bulunalım ve birbirimizi hayırlı işlere davet edelim.

Selam, Dua ve Kalbi Hürmetlerim ile,
Serdar Karamanlı

Bir Ayet...


Kendimizi kafesletiyor olabilirmiyiz?


Bir ayet


6 Şubat 2013 Çarşamba

Kırkaltılık Basri




Sizi bilmem ama ben, “aile dizisi” olarak lanse edilen her seride “Acaba burada melek kılığına girmiş şeytan kim?” diye merak ederim. İki sezondur TRT 1’de yayınlanan ‘Seksenler’ adlı dizide küçük bir mahalle ölçeğinde seksenli yıllarda yaşananların yansıtıldığını seyretmiş ya da biliyor olmalısınız.
Bu dizide de görünüşü Marks’ı andıran, konuşmalarıyla filozofvari bir görünüm arz eden “Kırkaltılık Basri” diye bir karakter var. Mahallede ailesi ve mesleği bilinmeyen bu karakter, Çınaraltı Kahvesi’nde değil gençlerin ve yeniliğin mekânı bir pastanede boy gösteriyor. Her seferinde karşısına pastanenin sahibi Sami’yi alıp önce geleceğe ait şaşırtıcı bir başlık atıyor. Bunun üzerine geleneği (tecrübeyi) savunmada yetersiz kalan Sami onun söyledikleriyle alay etmeye kalkıyor. Sonrasında Kırkaltılık Basri sabırla bekleyip yıllar sonra olacaklar diye bugünlerde olmuş olanları anlatamaya başlayınca Sami şaşırıp kalıyor. Gençler ise gelecekten haber veren bu zevata pür dikkat kesiliyorlar.
           Osman Sınav’ın, “Deli Yürek” projesinde “Kuşçu”, Kurtlar Vadisi’nde ise “Ömer Baba” karakterleriyle hikmetli konuşarak vaaz eden birini filmin bir yerinde dizi formatına yerleştiren kişidir. Fakat bu dizide, hikmetli sözler sarf eden bu karakterlere zıt bir şekilde “Kırkaltılık Basri” geleneğe değinmeden gelecek adına ütopyalara dalıyor. Bu yaklaşım ise filmin seksenleri anlatan formatıyla bir hayli çelişiyor. Dizinin yönetmeni Müfit Can Saçıntı, fütürist (gelecekçi) sinemaya gönül verenlerden biri olarak biliniyor. Yönetmen, diziye yerleştirdiği “Kırkaltılık Basri” tipi ile modern fütürist karakterin sanki geçmişte var olduğu izlenimini uyandırıyor. Böylece yeni neslin zihnini yönlendirmeye çalışıyor.
Fütürizm, 20. yy. başlarında İtalya’da çıkmış sanat bir akım. Daha sonra geleceğe ait öngörüleriyle, iş ve yaşam için olumlu gelecek tasarımını benimseyen fütüristler sayesinde hayatın her alanında yer bulmuş. “Geleceğini kendin yarat” sloganlı fütüristler, geçmişin edilgen ve tesirsiz kılmasına katlanmak yerine geleceğin tasarlanabilir olduğuna bizi inandırmaya çalışıyorlar. Bu akıma göre geleceği erken okuyan ve buna göre pozisyon alanlar hayatlarını daha mutlu ve güçlü olarak sürdürebileceklerdir.
Fütürizmin müşterisi gelecekten kaygı ve endişe duyanlar. Ama asıl ilginç olan gelecek kaygılarını paranoya seviyesine getirenler ile fütürizmi “Aydınlık yarınlar” için rehber olarak gösterenlerin aynı merkezden hareket etmeleridir.
Fütürist olmak için, özel bir eğitim almak gerekmiyor. Sadece gelecek için senaryo kurgulamanız size“fütürist” denilmesi yetiyor. Bunları falcı veya astrologlardan ayıran şey, yaptıkları bilimsel(!) temelli ütopik kurgularda kendilerini “olasılık teorisyenleri” olarak tanımlamaları ve üniversitelerde ders vererek akademik kimliğe kavuşmak istemeleridir.
“Bu bilgi çağında iletişimin üst seviyede yaşandığı bir zamanda insan geçmişin ataletinden kurtulup geleceği tasarlama dinamiğine kavuşmalıdır.” gibi sözler liberal muhafazakârlar sayesinde aramızda söylenir oldu. Hâlbuki dikkatlerden kaçan geleceğe ait her şeyin planlamanın ve planlanabilir şekilde yaşamanın bir hayal olduğudur.
“Birey, aile, şirket, toplum ve devlet, ancak geleceğe ait öngörüleriyle başarılı olabilir.” demek ne kadar doğru olabilir? Zira hayali öngörüleri izleyerek buradan hareketle fütüristleri hayatımızın rehberleri kılmak ancak geçmiş tecrübeleri reddetmekle mümkündür.
Bugün modern(!) Kore’yi yapılandıran kişin “Alvin Toffler” adlı fütüristtir. Benzeri durum petrol zengini Katar adlı proje devleti geçmişinden kopartıp geleceğe göre şekillendirip İslam dünyasına örnek(!) teşkil edecek şekilde inşa edilmesidir. Buralarda yaşayacak insanlar geçmişin tecrübelerinden uzak, onları nasıl bir geleceğin beklediğini bilmeden, gerçek mutluluğun ve refahın kendilerini beklediklerini zannetmekteler. Bizim de liberal “muhafazakâr” iktidarımız geleceğin şehirleri adına zorunlu iskânlarla, deprem paranoyalarıyla dağ başlarına uydu kentler inşa edip modern bir muhitler oluşturmaya çalışmaktadır.  Ama bu yaklaşımların olumsuzluklar yavaş yavaş fark edilmeye başlamıştır.
Asıl tehdit “Geleceğin meslekleri” denilerek İslam ümmetinin çocuklarını küçük yaşlarda bu projelere dâhil eden eğitim hamleleridir!
Geleceğin teknolojileri adlı fitnenin bir göstergesi de “Bu internet veya cep telefonundan önce ne yapıyorduk?” diye şaşırmamızda saklıdır. Bu şaşkınlık hayatımıza giren her yeni şeyin bizi an be an geçmişten yani tecrübemizden, bizi biz yapan değerlerden uzaklaştırdığını fark edemediğimizi göstergesidir.
Velhasıl seksenler dizisindeki “Kırkaltılık Basri” adlı fütürist karakter hayatla ilgisiz bir figürdür. Ama ya yarın İslamcılık adına içimizden birileri çıkar da “Bugün Peygamber yaşasaydı o da geleceğe ait böyle öngörüler yapar ve bize yapmamızı tavsiye ederdi.” derse ne yaparız? Zira ümmetin bir kısmı Rasulullah’ı (sav) geleceğe ait söylemlerinden dolayı üstün saymaktadır!
Şevket HÜNER / 05.02.2013

4 Şubat 2013 Pazartesi

Yıkılsın kuleler...

"avludur insanı insana hizalayan yer/ balkonla başlayan bu tarih bitsin, yıkılsın kuleler." 
yayınlanmamış bir şiirimden.
Birhan Keskin
https://twitter.com/birhankeskin/status/79981533628342272

Okumaya zorlandığınız ayetler var mıdır?


Şahsım adına itiraf etmem gerekirse,ibadet ve kulluğun ne anlama geldiğini bilen bir müslüman olarak, Rabbimin huzurunda gönül rahatlığı ile okuyamadığım, okurken en fazla zorlandığım, en fazla sıkıldığım ayet i kerime şudur.,
"Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Sen'den yardım dileriz." Fatiha 5
Her şeyi hakkı ile bilen Rabbimin huzurunda durarak bu ayet i kerimeyi okurken, hal ve yaşantımla, hal ve yaşantımızla ilgili bu tekmili verirken, boynumun büküldüğünü, başımın iki omuz arasına gömüldüğünü hissediyorum. Namazlarda Fatiha suresini okuma zorunluluğu olmasa, belki de Rabbimin huzurunda utanılası bir duruma düşmemek için birçok namazda bu sureyi okumayacak, okumak istemeyeceğim!
İşin tuhaf tarafı Fatiha suresindeki bu ayet i kerimeyi takip eden ayet i kerimeler ise en fazla muhtaç olduğum, en çok okumak istediğim ayet i kerimelerdir.
"Bizi dosdoğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil." Fatiha 6.7
Bu ikilem arasında bazen şaşırıyorum, şaşkınca düşüncelere kapılıyorum!
Kendi kendime "Beşinci ayet i kerimeyi atlayarak bu sureyi okuyayım mı?" diye aklımdan geçiriyorum!
Tabi ki olmazdı, olamazdı!
Çünkü altı ve yedinci ayet i kerimelerdeki muhteşem duayı yapmaya hak kazanan müslümanlar, beşinci ayet i kerimenin yani "Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Sen'den yardım dileriz" buyruğunun gereğini yaparak bu ayet i kerimeyi kalbi bir mutmainlikle okuyan, okuyabilen müslümanlardır.
Peki sizler, sizler bu ayet i kerimeleri kalbi bir mutmainlik ile okuyabiliyor musunuz? Huzurunda durduğunuz Allah'tan hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, hiçbir kalbi rahatsızlık duymadan "Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Sen'den yardım dileriz." diyebiliyor musunuz?
Allah'a kulluğu sadece namaz kılmak veya oruç tutmak olarak algılayanlar, elbette ki evet diyeceklerdir. Ne var ki Allah'a kulluk, sadece namaz kılmak, sadece oruç tutmak veya hacca gitmek değildir. Allah'a kulluk demek, bütün bir yaşantıda sadece Allah'a yönelmek, hangi konuda olursa olsun önemle ve öncelikle Allah'ın hükümlerini dikkate almak, bu İlahi hükümlere sımsıkı sarılarak Allah için yaşamak ve Allah için ölmek demektir.

Mehmed Alagaş-VAHDETE 7 ADIM kitabından...

2 Şubat 2013 Cumartesi