26 Ocak 2014 Pazar

Kitaplar, kitaplar, kitaplar....


Söze gerek kalmadı...


Evet sayın Turistler!


Allah için hakkı ayakta tutmak....


Yaban Eşekleri Ayetinin Karikatürünü yapmış birisi....


Afaroz...

Aforoz,
dini bir topluluğa mensubiyetten mahrum etme ya da çıkarılma anlamında kullanılan dini bir kınama şekli.
Kelime tam olarak “herhangi bir kimseyi iletişimin, toplumun dışına çıkarma” anlamına gelir. Bazı dinlerde, aforoz grup ya da bir üyenin manevi kınamasını da içerir. Ayrıca bazı durumlarda aforozdan sonra dini toplumun norm ve kurallarına ya da suça uygun olarak sürgün, soyutlama ve utandırmadan oluşan kınama ve yaptırımlar ortaya çıkar.
Aforoz’un İncil’e ilişkin ilk kullanımı “anathema” iledir. Bununla ilgili atıflar Galatians 1:8’de yer alır. “Ama eğer biz ya da cennetten bir melek dahi olsa, bizim sana telkin ettiğimize karşılık bir hakikat ile size geldiğini iddia etse, o lanetlidir(anathema). Ve tabi 1 Gorinthians 16:22’de: “Rabbi sevmeyen her kimse o melundur,lanetlidir(anathema).” Kelime çeşitli şekillerde tercüme edilebilir, Kral James’in çevirisine göre anathema, melun olarak tercüme edilmiştir.

Katolik Kilisesi’ne göre; Aforoz, resmi bir muamele, yargılama usulü olarak hiçbir surette ceza değildir, sadece Katolik Kilisesi’nin az ya da çok tanınır bir üyesinin daha önce var olan durumunun beyannamesi, bir bildirisidir. Bir kimse kendisini mümin toplumdan ayıran bir harekete, özellikle sözlü ya da eylemli başvurduğunda ya da örneğin inananlar arasında karmaşa yaratıp tefrikaya sebep olduğunda, yasal bir bildiri aracılığıyla durumun aydınlatılması Kilise için bir zorunluluktur.
Roma Katolik Kilisesi, özellikle Orta Çağ süresice, kişisel olarak kendilerini Katolik Kilisesi’nden soyutlamış resmi görevli ve krallar göz önünde bulundurulursa, aforozun resmi bir bildirisini yayınlamaya mecbur bırakıldı. Reformasyon’dan sonra, birçok prensin kendilerinin Kilise’den ayrıldıklarını beyan etmeleri ile beraber bu uygulama devam etmedi. Benzer bir ceza, yasak; kasaba yahut bir bölgede ayin ve kutlamaların engellenmesi şeklinde kendini gösteren tüm bölgenin aforozu şekliyle ortaya çıktı. 1983 Kilise Hukuku Kanunu’ndan önce, aforozun iki kademesi vardı: Vitandus: (Büyük Aforoz): sakınılan anlamında, diğer Katoliklerin kaçınılması gereken insanlar için kullanılan uygulama. Tolerates: (Küçük Aforoz): hoş görülen anlamında, Katoliklerin aforoz edilmiş kimse ile iş ve sosyal ilişkiler kurmasına izin verilen uygulama

Musevilik'te böyle bir uygulama var mı diye baktığımızda karşımıza ‘Herem’ çıkıyor. Musevilikte en büyük dini kınamadır. Bir Kimsenin Yahudi toplumundan tamamen bir soyutlanmasıdır. Haredi cemaatinin bazı uygulamaları dışında, Herem, Aydınlanma sonrasında lokal Yahudi toplulukları siyasi özerkliklerini kaybedince ve yaşadıkları yerdeki Yahudi olmayan insanlara entegre olunca uygulamadan kalkmıştır. 

Bunun İslam da ki karşılığı Tekfir'dir. "En yakın kavram olan tekfir, bir kimsenin ya da bir grubun kâfir ya da inançsız olduğunu deklare eden bir bildiridir. Bu kişiyi herhangi bir İslami tören ya da ibadeti yapmaktan alıkoyamaz. Çünkü bir kimsenin kâfir olup olmadığı ancak ve en doğru Allah bilebilir."

Şimdi bunu niye buraya yazdım? Bu aralar Dinler Tarihi okuyorum, üstüne bir de, Şevket HÜNER Ağabey "Bütün cemaatler bu ayeti icmaen nesh etti" başlıklı yazısı gelince yaklaşık bir aydır bekleyen İSLAM da AFAROZ var mı? diye araştırdığım bu ufak bilgileri paylaşmak istedim. Ne hatırlatmış Rabbimiz

Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi kabul eden, çok merhamet edendir. (Hucurat /12) 

Ne güzel yapmış her işi bir hikmete binaen yapan kudretli yaratıcımız. Bu Ayet, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışan dinimizin bağlıları olarak hedefimizden sapmamız gerektiğini hatırlatmış. Şu yaşanan süreçte ben şahsım adına her hangi bir Partiye, tarikata, meşrebe, bir abiye, bir üstada ve gruba bağlı değilim, görünen o ki bağlı olmayacağım da. Çünkü ben MÜSLÜMANIM. Ben Müslümanım diyenin de başımın üstün de yeri vardır. 
Şimdi kalkıp biz Müslüman değil miyiz diye soranlar da olabilir tabi, Kardeşlerini değersizleştirip, onları ötekileştirdikten sonra bunu söylemeye hakkınız kalmaz. Eğer bunu yaparsak, Rabbimizin ayetlerine muhalefet etmiş oluruz ki, ben bunu asla yapamam. Son olarak Bana nasıl davranırsanız davranın benim için fark etmiyor artık, ne zaman öleceğimi bilmiyor fakat yaklaştığını hissediyorum. Onun için bu yapılanlar beni üzüyor, zaten bu yolda yaşayıp üzülmeyen olmamıştır. 

Dostlar, Kur'an ve Tarih okuyun bak neler göreceksiniz. Bu yaşananlar ilk de değil son da olmayacak. Ama ben Rabbime olan bağlılığım, Ona olan imanım ile son nefesimi onun kulu olarak vermek istiyorum. Beni yormayın, Afaroz bize ait bir kavram değildir. Batıdan her şeyi almayı bırakın artık, Biz kardeşiz unutmayın........

Serdar Karamanlı
26 Ocak 2014




24 Ocak 2014 Cuma

Mahzun Yürekler...

Bu Kitap hayatın ta kendisi. Bizim başımıza gelmemiş olması, gelmeyecek anlamına gelmez.

Hayatımızı paylaşmak üzerine kurmak güzel olur.












Kitap Bitiş Tarihi : 24 Ocak 2014 İstanbul 2014/2


Sözün Gücü / Musa ŞİMŞEKÇAKAN
- Kur'an Mesajı / Muhammed ESED
- Süryaniler / Yakup TAHİNCİOĞLU
- Amcamın Rüyası / Dostoyevski 

Kimler Devlet olmasın...


13 Ocak 2014 Pazartesi

Bu Ayı ne demek istedi şimdi?


Dindarlar kapışınca hangi Bayrak dalgalanır...


Hoca efendi Aç olunca ne DUA yapabilir?


Resulullah'ın hepimizden bir istirhamı var...

Ömer b. el-Hattâb (Rah)  hutbe îrâd ederken
Nebi (sav)'in:
"Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı batıl üzere övdükleri gibi siz de beni övmekte aşırıya kaçmayınız! Şüphesiz ki, ben bir kulum. Bana sadece: Allah'ın kulu ve O'nun Resulü, deyiniz!"                       
buyurduğunu işittim, demiştir.

(Buhari / Enbiya Babı /48)

Değişik bir Kandil mesajı....

                                                         İsmet ÖZEL


Neşeli Günlerim (2)


Soğuk bir kış günü…
Pastanenin ışıltısı, kirlenmiş karlara yansıyor. Lekeli yansıma, elleri kırmızı mantosunun ceplerindeki kızı üşütüyor. Beyaz atkısının örttüğü ağzından çıkan buhar, gözlerinde kristalleşiyor. Çakıp duran kristalize ışıltı, kaşlarında bir an tereddüt geçirip kırmızı beresinde aydınlık bir çiğ tanesi gibi donup kalıyor.
Kirli karların buza yazdığı akşam saatlerinin ayazı, kızın ayak parmaklarını yoklamış olmalı ki; kız, ayaklarını bir kaldırıp bir indiriyor. Pastane kapısının her açılıp kapanışında kopan vanilya kokulu buğu, potinlerinin altında eziliyor. Kalabalık pastaneden dışarı sıklıkla başını uzatan anne onu, kaş göz işaretleri ile içeri çağırıyor. Kız, havadaki ayağını sertçe yere vurarak bu daveti her defasında reddediyor. Anne dudaklarını ısırıyor.
Kütüphane görevlisi, sobanın tamamen sönmüş olduğuna emin olduktan sonra paltosunu giyiniyor, atkısını özenle sarıyor, eldivenin tekini giyiniyor, dışarı çıkıyor. Çıplak kalan eliyle palto cebinin derinliklerinden irice bir anahtar çıkarıyor. Kapıyı birkaç gürültülü döndürme hareketi ile kilitliyor. Anahtarı palto cebinin derinliklerine gönderirken omuzuyla kapıya yükleniyor; kapı kilitlenmiştir.
Eldivenin diğer tekini çıplak kalan eline geçirirken neredeyse donmak üzere olan çocuğu görüyor. Çocuğun koltuğu altındaki kitaplara gözü kayıyor; biraz önce ödünç vermiştir onları. Neden hala burada dikildiğini anlamak için etrafına bakınıyor. Caddenin karşısındaki pastanenin önünde seken kırmızı mantolu kızı görünce belli etmemeye çalıştığı hafif bir gülümseme ile dudakları seğiriyor.
Üşenmiyor; tiftik yünlü kırçıl berenin örttüğü çocuğun kendisine en yakın olan kulağını buluyor, eldivenli eliyle hafifçe büküyor. Çocuk beresini düzeltirken utançla yere bakıyor. Kütüphane görevlisinin elleri paltosunun derin ceplerinde kayboluyor. Çocuk, adam köşeyi dönüp gözden kaybolana değin başını yerden kaldıramıyor.
Başını yerden kaldırıyor. Kızın mantosunun canlı kırmızısı hala oradadır. Donuk ay ışığı, çatı saçaklarındaki buz sarkıtlarının ucunda, gümüşi bir rahatlıkla akşam ayazına arkadaşlık etmeye hazırlanıyor. Birazdan el ayak çekilecek, ay sessizce doruklara tırmanacak. Havada asılı kalmış ayaz, derin sükûnetini bozmamaya dikkat ederek asılı kaldığı yerden fısıltıyla doruktaki ay ile gevezelik edecek.
Önce baba çıkıyor pastaneden sonra anne. Kız ellerini ceplerinden çıkarıyor. Eflatun eldivenleri, mantosunun kırmızısı ile dalaşıyor. Kız, babasının elinden bir paketi alıyor. Birkaç adım öne çıkıyor; anne ve babası arkasında kalmıştır. Hızlıca etrafına bakınıyor, sonra telaşla bir göz kırpıyor karşı caddede, kütüphanenin önünde dikilen çocuğa. Ayaz asılı kaldığı yerde dalgalanıyor, ay bıyık altından gülüyor bu cesur vedaya.
Çocuk mesut; donduğuna fazlasıyla değmiştir. Olduğu yerde birkaç defa zıplayarak ayaklarını hissetmeye çalışıyor. Hafifçe sendeleyerek yürümeye başlıyor. Ayakları altında ayazın kristalleştirdiği karlar gürültüsüzce eziliyor. Çocuk caddenin bitimindeki sinemadan boşanan haylazlar sürüsüne karışıyor. Ayaz bu sürüyü o kadar çabucak dağıtıyor ki bahtiyar çocuktan başkası kalmıyor ortalıklarda.
Çocuğun yüzündeki derin gülümseme; görünmez bir perde çekerek şehri esir alan ayazın ceberut abanmalarını hiçe sayıyor…

Arif Arcan,
İstanbul, 12.01.2014          
                

  

  

11 Ocak 2014 Cumartesi

Umudunu Kaybetme ....

Chris Gardner (Will Smith) hastaneler için röntgen aleti icad etmiş ve iyide para kazanmıştır. Ancak işleri bozulur ve maddi zorluklar başgösterir. Chris ile karısı Linda bu yüzden sık sık tartışırlar. En sonunda Linda evi terkeder. 5 yaşında ki oğlu Christopher ile yalnız kalan Chris bir yandan elinde ki röntgen aletlerini satmaya diğer yandan da Borsa şirketinde çalışan olmak için çabalar. Tüm olumsuzluklara rağmen başarılı olur… “Umudunu Kaybetme” her karanlık gecenin bir sabahı vardır…

 Çok duygusal bir film.İnsana umut etmeyi öğretiyor.Her şeye rağmen umudunu kaybetmemek bu olsa gerek.Film sizi resmen içine çekiyor.Filmin içine girdiğiniz andan itibaren o kadar duygulanıyorsunuz ki filmden sonra bile aklınıza geldiğinde kalbinizin acıdığını hissediyorsunuz.Hayatı anlamak ve yaşadığınız hayata şükretmek için bile izlenmeniz gereken bir film.Bu kaliteli yapımı mutlaka izleyin.

Serdar ne diyor peki; Seyretmelisiniz 

Cennetin Rengi..


Kaldırıma Çıkan Öküz Arabaları...


5 Ocak 2014 Pazar

Biletimiz İstanbul'a Kesildi...


Diyarbakır'da, Hançepek'te, Gavur Mahallesi'nde başlayan, ancak benim fikrim dahi alınmadan, alelacele, sadece ve sadece anadilimi öğrenmem için İstanbul'a postalanmamın ardından, geriye kalan yaşamımı, benim hiç de hayal edemeyeceğim şekilde etkileyen o anın, o yolculuğun gerisinde bıraktığım Türkçe "gavur!", Kürtçe "fılla!" sözcüğü, daha İstanbul'a ayak basar basmaz götürülüp yerleştirildiğimiz Şişli'deki Karagözyan Ermeni Yetimhanesi'ndeki Ermeni çocukların ağzında bu kez alaylı şu cümleye dönüşmüştü: "Koşuuun! Koşuuun! Anadolu'dan Kürtler gelmiş...!"
(Arka Kapak)







Annem çocukken kedimizi dört dilde azarlardı 



Kitap Bitiş Tarihi : 5 ocak 2014 İstanbul 2014/1


Sözün Gücü / Musa ŞİMŞEKÇAKAN
- Kur'an Mesajı / Muhammed ESED
- Süryaniler / Yakup TAHİNCİOĞLU
- Mahzun Yürekler / Ayşegül AKGÜL

4 Ocak 2014 Cumartesi

Süpermen Olan Adam..



- Süpermen gibi iyi ol ve başkalarına yardım et.
- Cesaretini Asla kaybetme
- Güç büyük bir demir bir kapıyı açamıyor ama küçük anahtar açıyor. Hepimiz içinde yeni geleceklere kapı açacak o anahtara sahibiz...


İçimizde İnsan olarak yaratılmamızdan dolayıdır ki iyilik vardır.
Fakat ne bunca fakirlik ve onun getirdiği rezillik var.
Neden hala kirli savaşlar devam ediyor?
Neden Din adına insanlar öldürülüyorlar?
Neden Babaları ve Anneleri ölen çocuklar ağlıyor?
Neden Paylaşmaya yanaşmıyoruz?
Neden, Neden, neden,neden,neden,neden,neden.....

ELDE KALAN, “KAR”HANE - MEHMET YILMAZ/Siyasi Analist :: HABERİN AYDINLIK YÜZÜ

Mehmet Yılmaz Ağabey yine kendi üslubu ile analiz yapmış, Bakalım ne ses getirecek...

ELDE KALAN, “KAR”HANE - MEHMET YILMAZ/Siyasi Analist :: HABERİN AYDINLIK YÜZÜ

Bu Filimi Aileniz ile seyredebilirsiniz....


Sabırsız davranan bizlere ne kadar örnek olur bilmiyorum?
KORE sineması kendini çok geliştirmiş....

Bu demlik Nerenin bil, Sana Orada Bu demlikle çay Ismarlayacağım....


Aç kal, ama.... ne olma?


Ve Hayat devam ediyor. Bir karikatür...


2 Ocak 2014 Perşembe

Sonun da beklenilen kitap basıldı...


O Yaptırdı...

Genç kardeşlerimin seyretmesinde fayda var.
Uyarayım filimde bazı sıkıntılı sahneler var.

Ama sonunu tahmin edemeyeceksiniz.
Belki bir nebze olsun Hanımların bir kısmı hakkında bilgi edinebilirsiniz...

1 Ocak 2014 Çarşamba

Kuçular köyü...



Bu kitabı 2nci kez okuduk. Çünkü bu kitap çevremizdeki canlılara ahdevefalı olmamız gerektiğini çok iyi anlatıyor....
Çocuklarımızla okumaya devam devam etmeliyiz. Onlara vakit ayırmalıyız.....

Kitap Bitiş Tarihi : 29Aralık  2013

Dedemin yeni Tişörtü....