30 Mart 2017 Perşembe

Haksız yere yenen Mallar...

Nisa Suresi 29 Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.

Bilim Adamın da ne olması lazım?


Prof. Dr. Dilhan Eryurt


29 Kasım 1926’da İzmir’de Dünya'ya geldi.
Babası Abidin Ege’nin Yüksek Ziraat Mektebi kuruluşu nedeniyle bulunduğu İzmir'de Dünya'ya gelişinden kısa bir süre sonra ailesi önce İstanbul'a, birkaç yıl sonra da Ankara'ya taşınmıştır. İlköğrenimini Ankara'da tamamladıktan sonra Ankara Kız Lisesi'ne devam etti. Lise yıllarında matematiğe özel bir ilgisi vardı. Bu nedenle liseden mezuniyetinin ardından İstanbul Üniversitesi Yüksek Matematik ve Astronomi Bölümü'ne girdi. Astronomi merakı üniversite öğrenimi sırasında ortaya çıktı.
1946 yılında İstanbul Üniversitesi Yüksek Matematik ve Astronomi Bölümü'nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi'nde astronomi bölümü açmak üzere görevlendirilen Tevfik Oktay Kabakçıoğlu'nun yanında iki yıl boyunca fahrî asistanlık yaptı. Lisansüstü çalışmalarına bir süre Michigan Üniversitesi' lisansüstü devam etti ve 1953'te Ankara Üniversitesi Astrofizik Anabilim Dalı’nda doktorasını ve ardından doçentlik çalışmalarını tamamladı.

1959'da Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın bursuyla iki yıllığına Kanada'ya gitti. Burada Prof. Dr. Alastari G. W. Cameron ile çalıştı. Ardından ABD’ye giderek önce Amerikan Soroptimist Federasyonu bursuyla ABD'de Indiana Üniversitesi'nde görev aldı. Üniversiteye bağlı Goethe Link Gözlemevi'nde yıldız modelleri yapmakla tanımış Prof. Dr. Marshall Wrubel ile çalıştı. Bu deneyimden sonra NASA'ya bağlı Goddard Uzay Araştırma Enstitüsü'nde görev aldı. Çalışmalarına NASA'da devam eden Alastair G. W. Cameron ile Güneş tarihi üzerine araştırmalar yaptı. Bu dönemde Goddard Uzay Araştırma Ensitütüsü’ndeki görevi sırasında kurumda çalışan tek kadın astronomdu.
Dilhan Eryurt'un Goddard Enstitüsü'nde yaptığı çalışmalar, Güneş hakkında o zamana kadar yanlış bilinen bazı gerçekleri ortaya çıkardı. Güneş'in parlaklığının oluşumundan bu yana gittikçe artmadığını, geçmişte çok daha parlak ve sıcak olduğunu ortaya koydu. Çalışmaları o dönemde yeni başlayan uzay uçuşlarının gidişatını etkileyecek önemdeydi. Aya ilk iniş için yaptığı başarılı çalışmalar nedeniyle 1969'da Apollo Başarı Ödülü ile ödüllendirildi. 

Eryurt, Goddard Enstitüsü’nde iki yıllık çalışmasını tamamladıktan sonra kendisine yabancılara sıklıkla tanınmayan bir ayrıcalık gösterildi ve kıdemli araştırmacı olarak enstitüde çalışmaya devam etti. Enstitü, kendisini yıldızların oluşumu ve gelişimi üzerine araştırmaları için yeni bilgiler edinmek üzere California Üniversitesi'ne gönderdi.

1968'de Türkiye'ye gelerek ODTÜ’de bir yıl görev yapan Eryurt, bu sırada TÜBİTAK’ın desteğiyle I. Ulusal Astronomi Toplantısı’nı düzenledi.
1969-1973 arasında NASA'da bilimsel araştırmalarını sürdürdü. 1973 yılında ODTÜ Fizik Bölümü'ne dönerek astrofizik ana bilim dalını kurdu. 1977 yılında Tübitak Bilim Hizmet ve Teşvik Ödülü ile ödüllendirildi. 1988’de altı ay kadar fizik bölümünün başkanlığını yürüttükten sonra beş yıl süreyle Fen Edebiyat Fakültesi dekanlığı yaptı. 1993 yılında emekliye ayrıldı.
13 Eylül 2012’de geçirdiği bir kalp krizi sonucu Ankara’da hayatını kaybetmiştir.


Tartışmaya girerler ise de ki......

Ali İmran Suresi 19. Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur. 

20. Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: «Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim.» Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: «Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?» de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir.

29 Mart 2017 Çarşamba

Alamut

Alamut Fedailar Kalesi
VLADIMIR BARTOL
Yılların eskitemediği muhteşem kitap ALAMUT artık Koridor Yayıncılıkta. Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesinin, fedailerin ve cennet bahçelerinin hikayesi. Bir tarafta Hasan Sabbah'ın yeryüzü cennetiyle yeni tanışan güzel köleler, diğer tarafta onun en güvenilir savaşçıları olan fedailer. Sabbah'ın yarattığı cennetin içinde gözleri açıldığında hepsinin hayatı hiç umulmadık bir şekilde değişir. Hikaye 11. yüzyıl İranında, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah'ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice bir plan tasarladığı Alamut Kalesinde geçmektedir. Güzel kadınların, yemyeşil bahçelerin, şarap ve haşhaşın göz boyadığı sanal bir cennet yaratan Sabbah, genç savaşçılarını emirlerine uydukları takdirde bu cennete gidebileceklerine inandırır. Kendilerini onun yoluna adayan, ölmeyi de öldürmeyi de göze almış olan bu küçük orduyla hükümdar sınıfına gözdağı verebileceğini düşünür. Sabbah kendi deyimiyle insanların saflığını kullanıp dine adanmışlığı politik emellerine alet eder. Artık kapılar onun için ardına kadar açılmıştır.

28 MART 2017
2017/6 İSTANBUL

27 Mart 2017 Pazartesi

Prof. Dr. Ahmed Yüksel ÖZEMRE



Ahmed Yüksel Özemre, (d. 3 Nisan 1935 (Nüfus kayıtlarında 25 Mayıs 1935), Üsküdarİstanbul - ö. 25 Haziran 2008), ilk Türk atom mühendisi ve yazar.[kaynak belirtilmeli]Haziran 1954'te Galatasaray Lisesi Fen Kolunu, Şubat 1957'de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Fizik Dalını lisans derecesinde bitirmiştir. 30 Temmuz 1958'de SaclayFransa'da bulunan Fransa Nükleer Bilimler Ve Teknoloji Millî Enstitüsü (Institut National des Sciences et Techniques Nucléaires) Atom Mühendisliği (Génie Atomique)'nden mastır almıştır. 3 Eylül1973'de teorik fizik dalında kürsü profesörü olmuştur.
Evli, iki kız çocuğu ve bir de erkek torun sahibi olan Özemre, 25 Haziran 2008 tarihinde vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.[1]

Okuman ve anlaman gerekecek.

Bakara Suresi 256 - DİNDE zorlama yoktur. / Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: / O halde, şeytanî güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler / ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır. Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.

25 Mart 2017 Cumartesi

Merve'nin saçlı Serdar abisi...


Senin alışverişin de zarar etmesin...

Bakara Suresi - 207. İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.
İbn Abbas’tan gelen rivayete göre bu âyet Suheyb b. Sinan er-Rumî hakkında inmiştir. Mekke müşrikleri bu zatı yakalamış, dininden döndürmek için işkence etmişlerdi. Suheyb, Mekkelilere «Ben ihtiyar bir adamım. Malım da var. Sizden veya düşmanlarınızdan olmamın size bir zararı olmaz, ben bir söz söyledim ondan caymayı iyi görmem, malımı ve eşyamı size verir, dinimi sizden satın alırım» demişti. Onlar buna razı olmuşlar, Suheyb’i salıvermişlerdi. Oradan kalkıp Medine’ye gelirken bu âyet nazil oldu. Şehre girerken kendisine rastlayan Hz. Ebubekir, «Alışverişin kârlı olsun yâ Suheyb» demiş, o da «Senin alışverişin de zarar etmesin» cevabını vermiştir.

24 Mart 2017 Cuma

Kaybetmek ama ne zaman?


Vay Maşallah...


Önemli!


Ne ile uğraşıyorsunuz? Ne ile meşgul ediliyorsunuz?

Bakara Suresi-177
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!

23 Mart 2017 Perşembe

Senide Kandırdılar mı?

 Bakara Suresi 48. Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.

Bakara Suresi 123. Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler.

17 Mart 2017 Cuma

Evanjelizm Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak...

Tarihte ilk kez farklı inanç ve hesaplarla; Kral Davud soyundan gelen Yahudilerin "beklediği Mesih", Evanjelist Hıristyanların "beklediği İsa Mesih", Şii Müslümanların "beklediği" kayıp 12. imam olan Mehdi, Bazı Sünni Müslüman cemaatlerin "beklediği" Mehdi, ve 21. yüzyılın ilk çeyreğine yönelik "kuvvetli inanç" ve spekülatif siyasi atraksiyonlar şaşılacak derecede örtüşüyor. Asıl şaşırtıcı olan ise; Bu farklı inanç sahibi yüz milyonlar nasıl oluyor da MESİH'İ beklerken bir nevi mutabakat içinde oluyorlar? Mesih/Mehdi fenomeni, bulunduğumuz coğrafya başta olmak üzere tüm dünyayı nükleer, biyolojik ve kimyasal bir savaşın içine çekiyor. Mesih/Mehdi beklentisi öyle bir toplumsal histeriye dönüşüyor ki, ona inanların hepsi Mesih/Mehdi'nin bir an önce gelmesi için adeta "Tanrı'yı kıyamete çağırıyor" Bakalım tanrı bu çağrıya cevapsız kalacak mı?
17 MART 2017
2017/5 İSTANBUL

Bu Kitabı okumanız lazım, sözünün sizin için anlamı ne? 
Ama okumanız lazım

12 Mart 2017 Pazar

KUR’AN NEDEN YETERLİDİR ?

• Kur’an’da her örnek olduğu için.. ZÜMER /27

• Kur’an’ı Kerim adalet ve doğrulukla tamamlanmış olduğu için.. ENAM/115

• Hâkim ve Habir Allah tarafından detaylandırıldığı için.. HUD/1

• Kur’an her şeyi açıklayan bir yol gösterici olduğu için.. NAHL/89

• Sadece vahyedilene uymak zorunda olduğumuz için ..YUNUS/15

• Kur’an’ın bizi karanlıklardan aydınlığa çıkaracağına iman ettiğimiz için.. İBRAHİM/1

• Kur’an herkesi uyarmak için yeterli olduğu için.. EN’AM/19

• Allah, bize “Kur’an yeter” dediği için.. ANKEBUT/51

• Çelişki dolu kaynaklarda din arayamayacağımız için.. NİSA/82

• Sadece Kur’an’a göre kul olmak zorunda olduğumuz için.. AL-İ İMRAN /79

• Toptan ayrılığa düşmeden Allah’ın ipine (Kur’an’a) sarılmak zorunda olduğumuz için.. AL-İ İMRAN /103

• Tüm haramları sadece Kur’an açıkladığı için.. ARAF/52

• Kur’an dışı bir KAYNAĞA gitmemize ALLAH TARAFINDAN YASAK konulduğu için.. İSRA/73- KASAS/87

• Kur’an’dan başka bir hadise iman edemeyeceğimizden için.. CÂSİYE/6

• Sadece Kur’an ile hesaba çekileceğimiz için.. ZUHRUF/44

• Sadece Kur’an’ı terk edenlerin kaybedeceğini bildiğimizden.. FURKAN/30

• Atalardan gelme bir anlayışa değil sadece Allah’ın indirdiğine uymak zorunda olduğumuz için.. BAKARA/170

• Kur’an’ın birleştirici, hadislerin ise ümmeti böldüğünü öngördüğümüz için.. ENAM/159 - RUM/32

• Rahman’ın Zikri dışında bir şeyle şeytanın bizleri kolayca saptıracağını bildiğimizden.. ZUHRUF/36-37
Allah A emanet olalım
MUSTAFA ÇAVDAR

11 Mart 2017 Cumartesi

Yine, yeniden yeni bir Sınav..

  12 Mart 2017 Pazar günü yeni bir Üniversiteye giriş sınavının ilk ayağı yapılacak. Toplumun ve İnsanlığın geleceği olan İnsanlık ailesinin çocukları kişiliklerine bakılmadan, aslında ne istediği sorulmadan, onun ile konuşmadan ve en önemlisi kişiliksizleştirerek hayatına şekil veriyor veya vermeye çalışıyoruz. 
  Bunu yaparken de Adil bir yarış iddiasındayız. Sistem, yapboza dönerken uzun yıllardır da doğruyu bulamamış gözüküyor. Buna bir de kişiliksiz öğretmenler de eklenince Memleketin hali bir acayip hal alıyor. 
  Özelde memleketimizin evlatlarına, genelde de tüm insanlık ailesinin evlatlarına İyilik, merhamet, aklıselim, adalet ve hikmeti öğretip içselleştirecek bir eğitim diliyorum.
Serdar Karamanlı
11 Mart 2017

7 Mart 2017 Salı

GÜZEL VAKİT GEÇİRİN

DENGE...

Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Porf. Dr. Necmettin Erbakan






Necmettin Erbakan (29 Ekim 1926, Sinop - 27 Şubat 2011, Ankara)
Sinop Kadı Vekili Mehmet Sabri ile Kamer Hanım'ın dört çocuklarının en büyüğü olarak dünyaya geldi. Anne tarafı Çerkez[1], Baba tarafı ise, 19. yy'ın sonlarında Adana'nın Kozan, Saimbeyli ve Tufanbeyli bölgelerinde hüküm sürmüş Kozanoğlu Beyliği'ne dayanır.[2]İlk öğrenimine Kayseri'de başlamasına karşın babasının tayin olması dolayısıyla Trabzon'da tamamladı. 1937'de orta tahsile başladığı İstanbul Erkek Lisesi'ni 1943'te birincilikle bitirdi. Üniversiteye sınavsız giriş hak kazanmış olmasına rağmen sınava girmeyi tercih etti. Erbakan'ın öğrenime başladığı yıl olan 1943'te , öğretim süresi altı yıl olan Yüksek Mühendis Mektebi üniversiteye dönüştürülerek adı İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) olarak değiştirildi ve öğretim süresi beş yıla indirildi. Bu nedenle Erbakan kendisinden önce okula başlayan öğrencilerle birlikte tahsiline 2. sınıftan başladı.[2] Teknik üniversitedeki dönem öğrencileri arasında Süleyman Demirel ve Turgut Özal da vardı. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi'nden 1948 yılında mezun oldu. Aynı yıl "Motorlar Kürsüsü"nde asistan oldu (1948-1951). Bu süreçte öğretim üyesi olarak Prof. Dr. Selim Palavan'la beraber motor dersi verdi.
Üniversite tarafından 1951'de gönderildiği Almanya'da RWTH Aachen'de (Aachen Teknik Üniversitesi) doktorasını yaptı. Klockner Humboldt Deutz AG motor fabrikasına davet edildi. Alman Ordusu için araştırma yapan DVL Araştırma Merkezi'nde Prof. Dr. Schmidt ile çalışmalar yaptı ve Alman üniversitelerinde doktorasını verdi.[4]

1953'te doçentlik sınavını vermek üzere Türkiye'ye döndü. 1954'te, 27 yaşındayken İTÜ'de doçent oldu. Araştırmalar yapmak üzere altı aylığına tekrar Almanya'nın Deutz fabrikalarına gitti.
 Mayıs 1954 / Ekim -1955 yılları arasında askerlik görevini tamamladı. İstanbul Kağıthane’deki  6 aylık yedek subay öğreniminden sonra, Halıcıoğlu’ndaki İstihkâm bakım bölüğünde 6 ay asteğmen, 6 ay da teğmen olarak makinaların bakım ve tamiratları kısmında görev yaptı.
Bu görev esnasında, her yıl Türkiye’nin Amerika’dan istediği teçhizatların listesini hazırladı. Hazırladığı bu liste, Amerikan yardım heyetinin dikkatini çekmiş ve bir Amerikalı albay bu listeyi hazırlayan kişiyle görüşmek istediğini, okul komutanı Şeref ÖZDİLEK’e bildirmiştir. ÖZDİLEK Paşa bu Albay’ı alıp ERBAKAN’ın yanına getirmiş ve Albay, “ Siz bu güne kadar Amerika’dan yardım olarak, sadece “gizleme ağı, kürek sapı, kazma, vs.” gibi şeyler isterken, bu sene bakım bölüğündeki iş makinalarının tamiri için gereken çeşitli parçaları üretmek üzere tezgâhlar istemişsiniz. Bunları ne yapacaksınız ve nasıl kullanacaksınız? sorusuna, ERBAKAN Amerikan ordusunun kuruluş tüzüğünü açarak: “ Bizim yaptığımız görevi yapan Amerika’daki birliklerde bu tezgâhlar var da, biz de niçin olmasın? Diye karşılık verince, Amerikalı Albay söyleyecek bir şey bulamamış ve bu tezgâhlar Erbakan’ın girişim ve gayretleriyle Türkiye’ye getirilmiştir.
Mayıs 1954-Ekim 1955 arasında askerlik yaptı. Tekrar üniversiteye döndü. 1956-1963 arasında 200 ortaklı ilk yerli motoru üretecek olan Gümüş Motor'u kurdu ve motor üretimini gerçekleştirdi. 1965'te profesör unvanını aldı. 1967'de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Sekreterliği'ne seçildi. Aynı yıl, TOBB'da sekreteri olarak görev yapan Nermin (Saatçioğlu) Erbakan'la (1943-2005) evlendi.[5] Bu evliliğinden üç çocuğu (Zeynep (d. 1968), Elif (d. 1974) ve Fatih (d. 1978)) oldu.

Bu dönemde, büyük sanayici ve tüccarlara karşı Anadolu tüccar ve küçük sanayicilerini savunmasıyla dikkati çekti. 25 Mayıs 1969'da TOBB genel başkanlığına seçildi. Ama Adalet Partisi (AP) hükümetinin seçimleri iptal etmesiyle 8 Ağustos 1969'da başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı.[6]
Bu tarihten sonra Necmettin Erbakan’ın siyasi yaşamı başlıyor. Bu tarih sonrası benim ilgi alanım olmaması nedeni ile bura da kalıyorum. Sonrasını merak edenler. Aşağıdaki bağlantılardan devam edebilirler.

http://www.necmettinerbakan.net/haberler/erbakan-devriminden-ozgecmisi.html

1- 13 Aralık 2010 - Aksiyon dergisi röportajı “Bir yanımız anne tarafından Çerkez
2-  Soner Yalçın, Erbakan, Kırmızı Kedi Yayınevi, Şubat 2013. ISBN 978-605-5340-86-5.
4-  Prof. Dr. Necmettin Erbakan (1926-2011):Akademisyen, Siyasetçi ve Devlet Adamı
5- Erbakan'ı Nasıl Bilirdiniz?, bianet.org/

6- Saadet Partisi Resmi Web Sitesi.


6 Mart 2017 Pazartesi

Mustafa Kemal demiş ki;

Balo salonu, öylesine hıncahınç dolu idi ki, yarmanın, girmenin kolayı yoktu.
Koruma görevlileri, biraz zorladılar, ama ne yapsalar boşuna.
Salon kilitlenmiş gibiydi.
Bu yüzden Atatürk'ü, Ziraat Bankası müdürünün odasına aldılar.
Gazi, umum müdür masasına oturmuştu;
Beraberindekilerin bazıları da koltuklara, iskemlelere çöktüler.
Bazıları ayakta dikiliyorlardı.
Gazi, bir süre, banka umum müdürünün koltuğu karşısındaki bir tabloya gözlerini dikti.
Bu, İhap Hulusi Görey'in Ziraat Bankası için yaptığı bir afişin aslı idi.
Tabloda yaşlı bir köylü, elinde orak, dinlenmekte;
Yanında da buğday rengi saçları ile bir köylü kızı,
Bir kucak başağı kolları arasına almış, gülümsüyor! .
Sonra, sonsuz ufuklara kadar, üzerlerine yel vurmuş sallanan buğday başakları.
Gazi Hazretleri tabloya bir süre baktı ve sonra yanındakilere sordu:
- Nedir bu resim?.
- Ziraat Bankası'nı sembolize ediyor, Gazi Hazretleri.
Banka, çiftçiye kredi dağıtıyor da ...
Gazi, yergili bir espri içinde konuştu:
- Hadi canım sen de! .. Ben şimdiye kadar bankaların iflas ettirdiği çok adam gördüm
Ama ihya ettiğine rastlamadım!

Bunların ustası Celal (Bayar)! Bey'dir
                                                      
İsmet  Bozdağ / Atatürk'ün  Ergenekon'u 2009

5 Mart 2017 Pazar

Prof. Dr. Mustafa İnan



1911'de Adana'da doğdu. Babası seyyar posta memuru Hüseyin Avni Bey, annesi Rabia Hanım'dır. I. Dünya Savaşından sonra ailesi Fransız işgali nedeniyle Adana’dan ayrılıp, Konya'ya göç etti.
Kurtuluş Savaşı bitince dönebildikleri Adana'da ilkokul ve ortaokulu bitirdi. Ortaokulun son sınıfını parasız yatılı olarak okudu. Yatılı okuldaki lakabı, matematiğe olan ilgisinden dolayı Riyaziyeci Mustafa idi.[1] Ney üflemeye, Yunus Emre, Mevlana gibi filozofları incelemeye başladı.[2]
1931'de yatılı okulu birincilikle bitirdi ve Yüksek Mühendis Mektebi'ne birincilikle girdi.[3] Yüksek Öğrenim yıllarında tiyatroya özellikle de edebiyata ilgisi arttı.[2]
İTÜ'yü pekiyi derece ile birinci bitirdi. Doktora için devlet bursuyla gönderildiği Zürih’te, Eidgenössische Technische (ETH)’de Vrendel kirişleri konusunda çalıştı ve Vrendel tipi köprülerin fotoelastisitesini] araştırdı. Fotoelastisite alanında araştırma yapan ilk Türk bilim insanı oldu.[3] 1941 yılında doktora derecesini aldı. “Kayma Merkezi” başlıklı ilk makalesi 1943’de yayımlandı.[3] Bu, bir Türk bilim insanının yurt dışındaki ilk doktora çalışması kabul edilir.[2]
1942-1944 arasında Türkiye’de askerlik görevini yaptı. 1944'de Türkiye'nin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan'la evlendi. Bu evlilikten Hüseyin adında bir çocukları oldu (1945).
İnan, 1944’de ismi İstanbul Teknik Üniversitesi olarak değiştirilen Yüksek Mühendis Mektebinde Teknik Mekanik ve Mukavemet Muallim Muavinliği'ne tayin edildi. 1945’de profesör unvanını aldı. 1950’li yıllarda üniversitede fotoelastisite laboratuvarını kurdu. Aynı kurumda Teknik Mekanik ve Genel Mukavemet Kürsüsü Başkanı (1946-1954), İnşaat Fakültesi Dekanı (1954-1956) ve Rektör (1957-1959) olarak hizmet verdi. En genç dekan, ve en genç Rektör oldu. Yöneticilikteki başarısı, 1957’de İtalyan hükumetinin iyi yöneticilere verdiği “Grand Ufficale” unvanı ile ödüllendirildi.[4]
1959-1964 yılları arasında, ilk yapay uyduların fırlatıldığı sıralarda “Suni Peyklerin Yörünge Hesaplarına Dair Bazı Sonuçlar” isimli makalesiyle başlayarak, toplam 11 adet makale yayımlayan Mustafa İnan, 1961 yılında “Taşıma Matrisi” (Carryover Matrix) kavramını “Elastomekanikte İntikal Matrisi” isimli makalesiyle tanımlayarak dünyada taşıma matrisi probleminde çalışma yapan ilk bilim insanlarından oldu.[3]
1962’de düzenlediği konferanslarla üniversite çevresini bilgisayarla teorik düzeyde tanıştırdı. Bilgisayar, ertesi yıl tüm üniversitelere girdi.[4]
Rektörlüğü döneminden sonra Milli Eğitim Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığı için aldığı teklifleri reddetti.[1]
Fikir babalarından ve kurucularından birisi olduğu Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunda 1963-1967’de Bilim Kurulu üyesi olarak görev yapan İnan, Mart 1967’de başkanlığa seçildi.[5]
Bilimsel makalelerinin ve seminerlerinin yanı sıra Kızılderililer'den Arya-Daharma'ya, Düşünme Sanatına kadar birçok konuyla ilgilenip, bu konularda yazılar yazan konferanslar veren İnan, başta Türkçe olmak üzere Farsça, İbranice, Yunanca, Arapça kelimeler ve anlamları üzerine de çalışmalar kapsamında “Dil ve Matematik” isimli bir makale yayımladı.

1 Eylül 1967 tarihinde ABD, İsviçre ve Almanya'da, bilimsel ve mesleki çalışmalar gerçekleştirmek üzere 6 ay süreyle görevlendirilmişken, Türkiye'de nüks eden ve anlaşılamayan hastalığı için Almanya'nın Freiburg şehrine tedavi olmak üzere gitti. Tedavisi devam ederken 5 Ağustos 1967'de yattığı hastanede sabaha karşı 04.30'da vefat etti.
Mustafa İnan'ın cenazesi, 10 Ağustos 1967 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla Binasında yapılan törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Vefatından 4 sene sonra TÜBİTAK Bilim Kurulu, 9 Ağustos gün ve 134 sayılı toplantısında Mustafa İnan'a 1971 TÜBİTAK Hizmet Ödülü vermeyi kararlaştırmıştır. Ayrıca İTÜ Merkez Kütüphanesine ve İstanbul-Ankara arasındaki bir köprü yola (viyadük) adı verilmiştir.
TÜBİTAK'ın Bilim Adamı Yetiştirme Grubu'na ait bir proje kapsamında, ısmarlaması sonucu yaşamı, öğrencisi Oğuz Atay’ın kaleme aldığı Bir Bilim Adamının Romanı (1975) adlı biyografik romana konu olmuştur.[6]

“              Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binaları başkası yapsın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi 'Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız buyurun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre 'Kuvvet' para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın olur mu çocuklar? Kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştırmayın olur mu çocuklar? [7]         ”
—Prof. Dr. Mustafa İnan,

1-  Esin İnan, Bir Bilim Sanatçısı Mustafa İnan, İTÜ Musafa İnan Kütüphanesi Kitabı, İTÜ Rektörlüğü, 2008
2- Haluk Uygur, Sıra dışı bir bilim adamının öyküsü, Altınşehir Adana Kent Kültürü ve Sanat Dergisi, Eylül-Ekim 2013 sayısı
3- Bilim Kurulu Eski Başkanları: Prof. Dr. Mustafa İnan', TÜBİTAK sitesi Erişim tarihi:12.03.2013
4- Füsun Oralalp, Bilim Öğrencisi Bir Öğretmen Mustafa İnan, Bilim Teknik Dergisi,
5- Kaybettiğimiz Değerler, Prof. Dr. Mustafa İnan, Bilim Teknik Dergisi
6- Nesrin Karaca, Bilim, Kültür ve Sanatın Bir Karakter Odağında Kesiştiği Eser: Bir Bilim Adamının Romanı, Yaşam Bilimleri Dergisi, Batman Üniversitesi Journal of Life Sciences, Cilt 1, Sayı 1, 2012

7- Mustafa İnan anısına, Yapırehberi.net Erişim tarihi:12.03.2013

https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_İnan