31 Aralık 2010 Cuma

Acıdan geçmeyen hayat

Acıdan geçmeyen hayat,
Eksiktir aslında
Tecrübelerim,
En gizli ve mahrem hazinelerimdir.
Dökülen
Her tel saçım
İnci misali gözyaşım
Değer katar yaşamıma
Gençliğimde,
Her hayale
Bir vehim takardım
Sakin ve vehimsiz
Yaşamak dost oldu bana
Anladım ki
Çektiğim her sıkıntı
Hamlığımı aldı.
Farkındalığımı artırdı.
Buradan baktığımda hayatıma
Tebessüm ederim her anına
Acıdan geçmeyen yaşam
Eksiktir aslında

Hüzünlenmediğim bir an olursa
Kendime ah ederim.
Rehperimi hatırladığımda
Ok batar yüreğime
Çünkü,
Acıdan geçmeyen hayat
Eksiktir aslında

40lı yaşlara ulaşacağım
Şu vakitlerde
Hayatımı
Daha yavaş
Daha sakin
Daha dingin
Daha telaşsız
Ama daha merhametli
Daha sevgi dolu
Daha paylaşan
Bir ömür dilerim
Kendime
Ve sevdiklerime......
31ARALIK2010

27 Aralık 2010 Pazartesi

Yağan yağmurlar

Bu sabah
Göklerin hüznü vardı
Sokaklarda
Kaçışan liseliler ve küçükler
Evden çıkar çıkmaz
Uyanı verdiler
Bensiz olmaz dedim yağan yağmura
Adımladım sokakları
Telaşsız ve Umursamazca
Ey göklerdeki
Dertli Bulutlar
Islatmalısınız beni.
Gözlerinden yaşlar dökülen
Bir sevgili gibi
Aşkınla ıslanmalıyım
Dedim ya telaşım yok
Acele etmeyeli çok oldu
Bekliyorum
Yağmurlar altında
Sabır güzelmiş
Yeni yeni öğreniyorum.
Yağmurlar
Islatmaya devam ederler.
Sevgi ile ıslanmamak
Olur mu?
Sevgisiz isen ............
Serdar Karamanlı

Çocukluğumuz(Sezai Karakoç)

Annemin bana öğrettiği ilk kelime
Allah, şahdamarımdan yakın bana benim içimde

Annem bana gülü şöyle öğretti
...Gül, Onun, o sonsuz iyilik güneşinin teriydi

Annem gizli gizli ağlardı dilinde Yunus
Ağaçlar ağlardı, gök koyulaşırdı, güneş ve ay mahpus

Babamın uzun kış geceleri hazırladığı cenklerde
Binmiş gelirdi Ali bir kırata

Ali ve at, gelip kurtarırdı bizi darağacından
Asyada, Afrikada, geçmişte gelecekte

Biz o atın tozuna kapanır ağlardık
Güneş kaçardı, ay düşerdi, yıldızlar büyürdü

Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü
Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman

Ali olmaktan bir sedef her çocukta

Babam lambanın ışığında okurdu
Kaleler kuşatırdık, bir mümin ölse ağlardık
Fetihlerde bayram yapardık
İslam bir sevinçti kaplardı içimizi

Peygamberin günümüzde küçük sahabileri biz çocuklardık
Bediri, Hayberi, Mekkeyi özlerdik, sabaha kadar uyumazdık

Mekkenin derin kuyulardan iniltisi gelirdi

Kediler mangalın altında uyurdu
Biz küllenmiş ekmekler yerdik razı
İnanmış adamların övüncüyle
Sabırla beklerdik geceleri

Şimdi hiçbirinden eser yok

Gitti o geceler o cenk kitapları
Dağıldı kalelerin önündeki askerler

Çocukluk güzün dökülen yapraklar gibi

Sezai Karakoç

18 Aralık 2010 Cumartesi

Dar Zamanlarda Olmak / Akif EMRE

Dar zamanlarda olmak
Dar vakitlerde neden kalbimiz daralır? Kalp daralmasının dar vakitlerle alakası nedir?
Kalp ile vaktin ilişkisi nedir?
Yoksa kalbin de bir vakti mi vardır?
Kalp vakit midir?
Dar zamanda konuşmak dar zamanlarda yaşamayı göze almaktır. İnsanoğlu dar vakitte yaşamayı göze almıştır bir kere. Kalp daralması bundan olsa gerek...
Hacdan gelen bir dostu ziyaretten aklımda kalan tek cümle şu olmuştu: "Vakit daralıyor." Bunu söylerkenki dinginliğini, telaştan uzak sükunetini hiç unutamam. Belki de vakit daralıyor sözünden çok bunu ifade ediş biçimi beni etkilemiş, düşünmeye davet etmişti. İki kelimeli basit bir cümle: Vakit daralıyor... Daha önce de duymuş olabilirim ama hac dönüşü vaktin genişlediği bir demde söylenmesi çarpıcı gelmişti: Vakit daralıyor...
Vaktin dar oluşunu idrak etmek için vaktin bereketine ermiş olmak gerekir sanırım. Geniş, derin zamanlarda ancak vaktin dar oluşunu idrak edebiliyoruz.
Kendimizi dünya hayatının darlığına kaptırdığımızda kalbimiz daralıyor. Gerçekten dar zamanların darlığını, tükenişi, çaresizliği yaşıyoruz.
Vaktin darlığını idrak etmekle dar vakitlerde olmak iki farklı varoluş hali sanki. Birinde kalbimiz daralır, diğerinde kalbimiz genişler... Kalp derinliğine erdiğimiz anda 'anı idrak ederiz', yani zaman denilen emanetin künhünü kavramaya bir mesafe daha yaklaşırız.
Zaman daralıyor, çünkü kalbimiz daralmaktadır.
Ölümler bize tükenmekte olan zamanı bir kez daha hatırlatır. Bu durumda ya idrak içreyizdir ya kalp darlığı... Zaman daralmaktadır çünkü ömür aralığı tükenmektedir.
Dar vakitlerin bitimsiz zamana bir aralık olduğunu idrak ettiğimizde kalp dolar.
Kalp derinleştikçe gölge aradan çekilir. Kalp daralması gölgenin yoğunluğuna işaret. Gölgenin yoğunluğu cisme olan bağımlılığımızı; bedeni aşamamamızı hatırlatır. Dar vaktin idrakine varmak bedenle beraber olsa da biraz da bedeni aşmayı gerektirmez mi? "Gölgem kayboldu gönlüm dolunca" deyişi zaman-beden ilişkisine bir göndermedir.
Kalbimiz daralıyorsa vakti daraltmışız demektir.
Dar zamanlarda konuşabilmek için kalbin daralmaması gerektiğinin farkına varmalı.
Dar zamanlarda konuşmak kalbî derinlik gerektirir.
Dar zamanda konuşmak vaktin daraldığının bilincine varmak demektir.
Dar zamanlarda doğmak dar vakitleri genişletme sorumluluğunu yüklenmiş olmak demektir.
Dar zamanda yaşamanın sırrını çözdükçe darlık aralığından varlık âlemine geçme liyakatine ermeye yaklaştık demektir.
'Dar'lık bir 'var'lık meselesidir...


17 Aralık 2010 Cuma

Hz.Muhammet (Martin Lings)

Kitap Adı: Hz. Muhammedin Hayatı
Yazar      : Martin Lings
Çeviren   : Nazife Şişman
Kitap Evi : İnsan Yayınları

Hz. Muhammed'in Hayatı çağdaş bir 'siret'tir. Çağdaş müslüman yazarın taşıması gereken sorumluluk bilinciyle kaleme alınan bu değerli eser, köklü bir araştımanın ürünü olması yanısıra, yazarının bir 'edib' oluşuyla kazandığı ayırıcı bir niteliğe sahiptir. Esere hakim olan üslup bir taraftan konusunun gerektirdiği yoğunluğu rahatça sürdürebilmektedir.

Kitabın anlatım biçimiyle kazandığı bu edebi değer, Arapça ilk kaynakları esas almasıyla kazandığı ilmi değerle birleşince kendisini emsallerinden ayıran temel nitelik, iddialı bir tarzda ortaya çıkmaktadır. İngiliz asıllı müslüman yazar Martin Lings (Ebubekir Siraceddin) üç yılını verdiği bu değerli araştırmasıyla, 'siyer' bilimiyle uğraşan ciddi çevrelerin haklı takdirlerine mazhar olmuş ve eseri 'Siret Ödülü'ne layık görülmüştür.
Yazar İle İlgili bilgi : İngiliz asıllı müslüman yazar Martin Lings (Ebubekir Siraceddin), 1909 yılında İngiltere’de dünyaya geldi. Lings, önceleri protestan, daha sonra da ateist oldu. Oxford Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı okuyan yazar, yirmibeş yaşlarında diğer dünya dinlerini incelemeye başladı. 1938’de tanıştığı Kuzey Afrika’lı müslümanlar vasıtasıyla büyük sufi Şeyh Ahmed Alevî eş-Şazelî ile buluştu ve müslüman oldu. Ebubekir Siraceddin adını aldı. Ardından 1939 yılında Mısır’a gitti ve burada Kahire Üniversitesi’nde, özellikle Shakespeare üzerine on iki yıl ders verdi.
Lings, 1948 yılında tekrar İngiltere’ye döndü. Londra Üniversitesi’nden Arap dili diploması aldı ve 1955 yılından itibaren İngiliz Müzesi doğu elyazmalarının (özellikle Arapça) tasnifinde bulundu. Şimdilerde emekli, ve güney İngiltere’de yaşamını sürdürmektedir. Eserleri arasında Antik İnançlar Modern Hurafeler, Yirminci Yüzyılda Bir Veli, Tasavvuf Nedir? ve son eseri Onbirinci Saat Türkçeye çevrildi. Üç yılını verdiği "Hz. Muhammed ’in Hayatı" adlı kitabı ile yazar, Pakistan devletince her yıl verilen “Siret Ödülü”nü kazandı. Eser belli başlı birçok dile çevrilmiş ve büyük ilgi toplamıştır.
Yazarın ayrıca Türkçeye çevrilmemiş Book of Certainty, Shakespeare in the Light of Sacred Art, Quranic Arts of Calligraphy and Illumination isimli kitapları vardır. İyi bir şair de olan Lings’in iki de şiir kitabı vardır. Yazdığı makaleler, Studies in Comparative Religion, The Islamic Quarterly gibi dergilerin yanı sıra, The New Encyclopaedia of Islam ve Encyclopaedia Britannica gibi belli başlı ansiklopedilerde yer aldı.

Ben ne düşünüyorum ; Genel anlamıyla yazarın akıcı bir dil kullanmış olması nedeni ile 3-4 günlük okuma ile rahat biten sizi içine alan nitelikte bir kitap. Yazarın tasavvuf ağırlıklı bir yanı olduğu gibi İsraliyat kaynaklarındanda faydalanılmış. Okumaya değer, bir kitap. Daha önce Hz. Muhammedin hayatını hiç okumamış iseniz bununla başlamanız faydalı olabilir.
Selam ve dualarımla,
Serdar Karamanlı

SOĞUK ETKİSİ....

Geçmişe dair İnsanlar tanırım Meraklı ve "Sır"lıdırlar. Aslında sırlı zan ederler kendilerini. Merakları başlarına dert olur çoğu zaman. Mesnevi de "ikinin bildiği sır değildir" der yazarı. Demek ki sen ne yaparsan yap, ne söylersen söyle veya söyleme fark etmez demek ki sır değil. Kayıt ediliyor her yaptığımız malesef. Bu insanın kendine verdiği bir hava olsa gerektir. Tabi bunda çevresindeki insan tipleride önemlidir. Kimi örnek aldığı, Bu aldığı bir gelenek midir? bilemeyiz.

Benim kendi fikrim şudur; bir insanın ne kadar "sır"ı var ise o kadar günahkardır. Her sır kötümüdür peki? Sıkıntıya katlanıp dik durmak ile bir herze yiyip gizlemek aynı konumda değerlendirilir mi? Güzel olan bir şey sır olabilir mi peki?  Cevabımız tabiki
hayır olur. Çünkü, güzelliği paylaşmak fıtri bir iştir. Sevdiklerinizle bağlarınızı kuvvetlendirir.  Günahkar olan ise üzülmeli, ağlamalı ve af dilemelidir. Kimden mi af dileyecek gerçek sahibi olan Allah'tan,  belki içi hafifler ve umulur ki af edilir.

Mutlu gözüken insanlar vardır çevrenize bakın inceleyin, hadi başka bir yorum yapalım "arkeolojik" bir kazı yapalım geçmişe dair. Malum, Arkeologlar geçmişin izlerini sürerler toprak altlarında. Geçmişin SIRLARINI KEŞFE ÇIKARLAR nelerle karşılaşırlar. Belgesellerde seyrederiz . Çoğunda ne ilginç yaşam bulgularına rastlanır. Mutlu duran insanların geçmişlerinde, onların sırlarını tutan ve ifşa etmeyen insanlar vardır. Fedakar insanlar ahde vefa gösterir verdikleri sözleri bir ömür tutarlar. Mutlu duran bu insanların, sırlarını saklayanlara bir vefa veya teşekkür borcu vardır aslında. Sır'lı insanlar Oskarlık oynarlar, bilirsiniz işte. Eğer bilmiyorsanız öğrenin. Soğuk etkisi yaparlar insanlarda. Bu zaman diliminde duyduğumuz, okuduğumuz ve gördüklerimiz gibi.

Yüklendiklerimiz, kimi zaman taşınmaz olur. Kaderin mahrumiyetini yaşamak zordur.

Kışın soğuğunu hissetmeye başladığımız şu günlerde neme lazım Sırlı yaşamaktan uzak durun. Sonra başınız ağrımasın. Ha az daha unutuyordum. hadi neyse.................

Selam ve dua ile
Serdar KARAMANLI

15 Aralık 2010 Çarşamba

Allah'ın Rahmeti bize gelirmi?

Rahmet,
Ateşte bulmuştu İbrahim'i(AS)
Karanlıklar içinde balıkta, Yunus'u(AS)
Kuyuda ve zindanda Yusuf'u(AS)
Bebekliğinde Nil'de ve Firavunun sarayında Musa'yı(AS)
Mağarada Gençleri
Hira'da ve Sevr de Muhammed'i (AS)
Gör bak, bir düşün
Nerede gelir Rahmet?
Zahmet çekilmeden
Kimseye erişmiyor Rahmet.
Dön bak bir kendine
Neyi sıkıntı ediyorsun?
Rahmete kavuşmak kolaymı sanıyorsun?
Bence yanılıyorsun.
15/12/2010
Serdar Karamanlı

10 Aralık 2010 Cuma

Hicret üzerine......

Ömer (ra)’den rivayet olunduğuna göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
"Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resulü’ne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir."    (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî )

Hicreti iki şekilde değerlendirmek mümkündür. Birincisi "Manevi Hicret" ikincisi "Maddi hicret" olarak



Manevi Hicret hakkında yazmak istedim. Aslında bana göre en çok konuşmamız gereken budur. İç dönüşümde diyebiliriz, Maddi olandan manevi olana geçmek gibi. Emin olun bu çok zor bir süreçtir. Arkadaşlarınız, dostlarınız veya sevdikleriniz sizin bu yaşadığınız süreci anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmayacak ve sıkıntılı günler sizi bekleyecektir.

Bu sürecin çok sıkıntılı olduğunu anlata bilmek elbette zordur.
Tadacağınız manevi lezzet emin olun güzeldir ve değer. Her kul bunu farklı yaşaya bilir. Bizim gibi farklı yaşamlardan gelen insanlar,  İslamiyetin "gerçek müslümanlığın,  ne idüğü'nü ve nasıl'ını her haliyle " anlamaya çalışması çok uzun bir gayreti gerektirmektedir.

Şehirde yaşayan, seküler hayat tarzını benimseyen insanlar olarak bu iç Hicreti yaşamak çok zordur. Çünkü toplum bir şekilde kutuplaşmış, ayrıştırılmış ve birbirine katlanamaz olmuştur.

Ben kendimce, bilgimce ve aldığım İslami terbiye ölçüsünde (ne kadar terbiye aldığımız tartışılır) Maddi Hicretten önce "İç Dünyamızda Maddeden Manevi olana doğru yola  çıkıp"  Daha Merhametli, Hoş görülü, Affedici olan,İyi bir Evlat,  İyi bir Eş, İyi bir Ebeveyn , İyi bir Dost, İyi bir Sırdaş, İyi bir Çözüm Ortağı olmakla yetinmeyip, Her geçen gün etrafamızda ki Kardeşlerimize, Dostlarımıza ve Sevdiklerimize "umut vadeden ve Merhamet timsali" kişi olma konusunda yarışanlardan olmamız gerekir ki, gerçek Hicreti anlama yoluna girelim......

 Hicret'i Allahın istediği iyi kullar zümresine doğru yapmak, iç seyahatimize çıkmamız dileklerimle. Hicri yılınız Sizlere, sevdiklerinize, ve büyük ailelerinize hayırlar, umutlar getirsin.
Selam, Dua ve Hürmetlerimle,
Kalbinizin Sahibine Emanet olun.
Serdar KARAMANLI

Bazı Günler Uygun Değildir Aslında

Bazı Günler Uygun Değildir Aslında

Günlerin demini alamadığı zamanlar vardır.
Güneş doğar gece karsanlık perdesini çekmeyi unutur şehrin üstünden.
Günaydınlar, bir başka güne ertelenir.
İnsanların neşeli sesleri akşama kadar dolduramazlar caddeleri.
Böyle günler uygun değildir aslında başlamaya.
Ama başlarız.

Günlerin neredeyse hiç yürümediği zamanlar vardır
Bir ağustos sıcağının her yeri kaplayıp kurutması gibi durur hayatın akıntısı.
Sadece, bir ağustos böceğinin sesini işitiriz, uzaktan, belli belirsiz.
Devranın döndüğünü unutmamak için, derin nefesler alırız.
Böyle günler, uygun değildir aslında sürdürmeye
Ama sürdürürüz.

Günlerin ağırlıkları kaldıramadığı zamanlar vardır.
Sözler dibe vurur; hiçbir maviliğin kaldıramayacağı bir ağırlığa ulaşır.
Sessizlik, seslerin ötesinde bir hayalet gemi olur.
Gider, en gidilmez Liman’lara demirler.
Böyle günler, uygun değildir aslında konuşmaya.
Ama konuşuruz.

Günlerin surat asmaktan hoşlandığı zamanlar vardır
Hüzün düşer yüzümüzden; parçalanır, bin parça sıkıntıya sığınır parçaları.
İçimizdeki her şey, kendini tene vurmanın bir yolunu arar.
Acıyı tırnaklarımızda bile hissederiz.
Böyle günler, uygun değildir aslında gülümsemeye.
Ama gülümseriz.

Günlerin pembe kıvılcımlar çıkarttığı zamanlar vardır.
İçimizde startını vermediğimiz baharla yeşerdiğini görür, şaşırırız.
Kalbin doğruları, aklın yanlışlarına galebe çalar.
Bu heyecan, bu akıl almaz körlük, bir koşuya sürükler bedenimizi.
Bağrımıza saplanan gerçeklerle uyanırız.
Böyle günler, uygun değildir aslında sevmeye.
Ama severiz.

Günlerin ince sarsıntılar uydurduğu zamanlar vardır.
Neden olduğunu bilmediğimiz kırgınlıklarla açarız gözlerimizi dünyaya.
Bütün titreşimler bir yerimizi acıtır mutlaka.
Bütün, izler bilmediğimiz bir ateş tutuşturur bir köşemizde.
Çaresiz teslim oluruz.
Böyle günler, uygun değildir aslında kırılmaya.
Ama kırılırız.

Günlerin diğer günlere benzemediği zamanlar vardır.
Elimize aldığımız her şey pörsüyüp söner.
Biriktirdiğimizi sandığımız geçmiş, ufalanıp gider avuçlarımızda.
' Sonra ' da kaybeder anlamını ' önce ' nin ardından.
Bir mum ışığımdan yansıyan gölgeye dönüşürüz.
Böyle günler, uygun değildir aslında yaşamaya.
Ama yaşarız.



Günlerin sona ermediği zamanlar vardır.
Kelebeğin ateşe yakalandığı gibi yakalanırız.
Hiçbir şey anlamadan...
Akreple yelkovanın bu nedensiz duruşundan hiçbir anlam çıkaramadan...
İpi yeniden bağlayamadan ve çözemeden...

Böyle günler, uygun değildir aslında ölmeye.
Ama ölürüz.


Gökhan Özcan

Felluce katledilen Çocuklarımıza...

Yüreğimiz parça parça
Olmuyorsa eğer,
Gördüğümüzde
Parçalanmış Küçücük bedenleri
Ve başlarında ağlayan anneleri
Gözyaşlarımız ılık ılık akmıyor,
Kanıksamış ve
Alışmışsak artık bu olanlara,
İnsanlığımız kaldımı?
Bu Çocuklar kimin?
Biz İnsanlığın Çocukları değilmiyiz?
Diye düşünmüyorsak bir an.
Şunu düşünelim O zaman
Sıra bize ve çocuklarımıza
Gelmezmi?
Bu yaşananlar hep başka başka
Coğrafyaların mı olacak?
Hikayemi bu yaşananlar?
Hikayemi bu katliamlar?
Bir Masal mı?
İçimiz isyan etmiyormu bu olanlara
Bu taktığımız plastik maskeler de ne?
Ne zamandan beri yüzümüzdeler?
Bu ne garip Dünya
Allahım
Rabbim ,
Bu İnsacıkları
Her türlü şerli İnsanların
Ellerinden kurtar.
Rabbim,
Bu kepazeliğe son vermek için
Yüz akı İNSANLAR gönder
Rabbim,
Şerli Varlıkların ellerinden bizleri kurtaracak
Dirayetler nasip et
Rabbim,
Bu takındığımız yalancı tavrın
Bizden uzaklaşmasını sağla
Rabbim,
Bu ne çekilmez bir acı
Melekler doğrumu söylemişler
"Yeryüzünde fitne,
Fesat çıkaracak,
Kan dökecek varlık mı
Yaratacaksın"
Rabbim,
Seni doğrulamaya mı geldik?
Yoksa Melekleri doğrulamaya mı?
Bu yaşananlara bakılırsa
.
.
.
.
.
.

7 Aralık 2010 Salı

Kelimelerde tutuklusun....

Azat ettiğin
Tutsağının
Özgür kelimelerinde
Şimdi sen tutuklusun.
Keyfini çıkar
Bilirim keyiflisindir.
Kalakalmışlığını anlıyorum.
Çünkü ben oradan geliyorum.
Aydınlık zannedilen
Karanlık gündüzleri bilirim.
Dedim ya
Ben oradan geliyorum.
Demini almamış sözlerini anlıyorum.
Bilki
Hala demlenmeye çalışıyorum.
Bir ömür sürecek biliyorum.
Yürürken sahil kenarında
Dalıp gitmeni anlıyorum,
Ben henüz çıkamadım
Biliyorum.
Serdar Karamanlı
Aralık2010