21 Mart 2021 Pazar

Babamız Bir Gün Gerçekten Ölür...

Ali Ayçil

   Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. Baba, “baba” demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: Annemize, “babam bugün niçin gecikti? ” diye sorarız; kardeşimize, “babam yine su istiyor,” der ve dertleniriz; bazen de,”babama hangi yalanı uydursam,” diye planlar kurarız kafamızda. Baba, her seferinde, bize biraz uzak, biraz yabancı birisidir. Her gün elbiselerini giydirip sokaklara saldığımız o” biraz” yabancının, zamanın karşısında nasıl da eriyip gittiğini fark etmeyiz bile. Oysa ilkin ve hep onun elbiseleri yaşlanır, ilkin ve hep onun saçları ağarır, ilkin ve hep o öksürür. Bir alışkanlığın perde gerisinden baktığımız o yüzde zaman, çizgilerden, girintilerden ve çıkıntılardan yeni bir yüz yapar; bunu da fark etmeyiz. İçimizden az buçuk dikkat kesilenler bilirler ki, baba, gözaltlarındaki torbalarda yorgunluk biriktiren kederli göçmenidir evimizin. Bir an gelir, gözaltlarındaki torbaların bağcığını gözlerinin feriyle bağlayamaz olur artık. O iki bağcık da, hiç ummadığımız bir vakitte, hiç ummadığımız bir yerde çözülüverir. Çözülüverir ve babamız, bizden sakladığı bütün yorgunlukları orta yerde bırakıp, kederli yüzünü terk eder. Biliyor musunuz? Babamız bir gün gerçekten ölür!Babamız bir gün gerçekten ölür, ama biz, onun ölümünü bile birden değil parça parça kavrarız. Eve geç kaldığımızda duyduğumuz tedirginlik, yerini garip bir boşluğa bırakır mesela; Annemiz, “babanız duymasın “ demez olur. Ütü masasında eksik bir giysi vardır artık. Sabahları ceketini tuttuğumuz telaş, akşamları kapısını açtığımız yorgunluk bizi terk etmiştir. Yaşarken bir alışkanlığa kurban giden babamızı, öldüğü günden sonra tekrar toplamaya, bir arya getirmeye başlarız. Onun, yırtık bir resim gibi günlerimizin şurasına burasına dağılmış ne çok yüzü varmış meğerse. Haber izleyen, kızan, surat asan bıyık altından gülen baba yüzlerinin hepsi de neredeyse bir tek kavşakta birleşmektedir ama: Evde. Bizim babamız bir ev adamıdır. Aslınca onlarca yıl hâkimi değil, mahkûmu olmuştur yaşadığı evin. Son bir gayretle yaşadığı konağı ve toprakları terk etmeye çalışan Tolstoy’un deliliğine soyunamayacak kadar karısı ve çocukları tarafından teslim alınmış, inceden inceye tutkusuzlaştırılarak vasat bir adama dönüştürülmüş ve hayatının yeknesaklığı içinde bir gün, kefen parasını biriktirmiş olmanın huzuruyla evine veda etmiştir.Artık içimizden hiç kimsenin, bize veda eden babanın yerine baba olamayacağını, vaktin çıkıp çıkmadığını onun sesiyle soramayacağını anladığımızda, çaresizce bir şey yaparız: Kendimizi babamızın hiç ölmediğine, şeceremizin hiç dağılmayacağına inandırmak için, onun en sevdiğimiz fotoğrafını büyüterek, annemizin ya da en büyük kardeşimizin odasındaki duvarın yerine konduruveririz. Konduruveririz ve o resme bakarken ilk kez babamızın yüzüyle yüzleşiriz. Böylelikle ilk kez, babamızın gözlerinde bir göç öncesinin alınganlığını görürüz; saçlarının fazlasıyla beyazlaşmış olduğunu görürüz. Görürüz ki, onun alnı yaşadığımız coğrafyanın kaderiyle aynıdır. Sanki hiç mola verilmemiş bir savaşın cephe yerine benzeyen bu alın aslında bizzat hayatın alnıdır. Onu yeniden aramıza çağırmakla, yüzünü her gün görebileceğimiz bir yerde ağırlamakla, bir süreliğine de olsa, ölü babamızla ilk kez içtenlikle baba-evlat haline geliriz. Konuk ettiğimiz insanlara anlatırız onu, kim olduğunu soran çocuklara; öyle ki, onun kim olduğunu sormayanlara içlendiğimiz bile olur. Duvarda, bazı yanlarını yeni yeni hatırladığımız, çerçeve içinde bir babamız vardır artık.Ama gün gelir, mevsimler duvardaki fotoğrafı da soldurmaya başlar. Babamızın gözaltlarını tutan o incelmiş bağcıklar, bir kere daha unutkanlığımız tarafından kopmaya terk edilir. Aramıza heyecanla çağırdığımız sevgili ölümüzün yüzü, mahkûm olduğu çerçevenin içinde tekrar bir gölgeye, bir alışkanlığa dönüşür. Bir evden bir eve taşınırken, eşyalarımızın arasında can çekişir durur; yeni evimize uygun olup olmadığını düşündürecek kadar uzaklaşır aramızdan. Nihayet, yeni evlerimiz, bu yakışıksız yabancının resmini duvarları için uygunsuz bulmaya başlar. Yeni evlerimizin duvarları, su kenarlarını, tarlaları, yorgun işçi tulumlarını, bir memurun çantasını, bir askerin kaputunu, bir kasketin alınlığını ve bütün o eski alışkanlıkları kabul etmez olur artık. Bir gün, biz yine fark etmeden, duvardaki yerinden de devrilir babamız; ikinci kez ölür! 

18 Mart 2021 Perşembe

Gergerlioğlu şimdi ne anlama geliyor?

 Türkiyemiz, Vatanımız, Tüten Son Ocağımız ve Ana Kucağımız Memleketimiz ve onun gerçekliğinden kopmuş Siyasal İslâmî geleneğin hedefleri saptırma çabalarından bir tanesi daha Ömer Faruk Gergerlioğlu vakası.

Geçmiş de İslâmî geleneğin önemli kuruluşlarından Mazlumder'in başkanlığını da yapmış, bu işide yaparken İNSAN ayırmamış her hak arayanın yanında olmuş, Milletin seçtiği vekili Türkiye Büyük Millet Meclisinden atmak.

Akıl tutulması bu olsa gerek. Fakirlik, yoksulluk ve yoksunluk artarken AKP nin yaptığı ve yapacağı işlere vicdan sahibi her Memleket evladının dur demesi gerekiyor. 

Gerçekten çok üzgünüm, artık onlardan nefret dahi etmiyorum. 

Türkiyemiz de İslâm anlayışı, siyasal islam eliyle yerle bir edildi. Yeni kuşaklar için din diye bir şey olmayacak. Bunun sorumlusu da mevcut iktidar olacak, ne üzüntü verici bir durum. Belki de bu hayırlı olandır kim bilir?

Serdar Karamanlı

18 Mart 2021

17 Mart 2021 Çarşamba

Deniz Fenerleri Sönerken

Geçmişte

Selamet bulayım diye 

Takip ettiğim fenerler 

Teker teker Sönerken

Şaşkın bir ifadeyle

Baka kaldım.

Şimdilerde bana

Fenermişim gibi bakanlara 

Gözlerim de fer mi kaldı 

Diyorum ve uzaklaşıyorum.

Her yolcu bir Fenerdir 

Ve kendini anlaması gerekir.


 Serdar Karamanlı

17 Mart 2021 - 05.56

Bayrampaşa İstanbul



Ayrılırken...

Ayrılırken güzel ve biricik

 Dünyadan

Ne kaldı hatıra

Kestiğimiz ormanlar

Kirlettiğimiz Toprak

Kirlettiğimiz Sular, Okyanuslar

Kirlettiğimiz Havamız

Yok ettiğimiz canlılar

Hırsımıza yenik düştük işte

Hepsini bizim zannettik.

Paylaşamadık işte

Biz gidince Dünyadan

Keşke kalsaydı demiyecek

Hava, Su, Toprak ve mahlukat

Çok şükür gitti diyecekler

Ardımızdan yas tutan olmayacak

Çünkü

Dünya bizim ardımızdan

Açtığımız derin

Yaralarını saracak

Güzelleşecek

Temizlenecek

Onarması zor görünen

Ne varsa tedavi edecek.

Gidince Biz Dünyadan

Kalan ne varsa Bayram edecek.

Çok şükür gitti diyecekler.


Güzeller güzeli Dünyamız

Bizsiz daha güzel

Daha yaşanası bir yer olacak.

Tertemiz olacak

Yemyeşil ormanlar 

Yemyeşil ovalar

Masmavi gökyüzü

Turkuaz denizler

Ne güzel olacak...

Kuşlar ne güzel uçacak

Balıklar ne güzel yüzecek

Kediler, köpekler ne güzel koşacak

Yani Dünya da her renk

Her canlı rahat edecek.

Ama insan ırkı göremeyecek

Görmeyecek


Gidince Biz Dünyadan

Kalan ne varsa Bayram edecek.

Çok şükür gitti diyecekler.

Yeryüzü Bayram edecek......


Serdar Karamanlı

17 Mart 2021 05.52

Bayrampaşa / İstanbul


16 Mart 2021 Salı

Kaç kaldı...

Kaç Bahar kaldı ömrümden,

Kaç Yaz,

Kaç Sonbahar

Ve Kış.

Gelip geçmede Ömür

Ömrüm telaşe memuru

Her ay ödeme

Her ay başka sıkıntı

Her ay başka dert

Ne kaldı ömrümden geriye?

Kaldım yine dertler içinde

Hep dert

Hep dert

Oturamadım dertsiz

Tasasız, endişesiz

Hep yetişmeliyim

Bir şeylere

Aklımda kalan soru

Huzur ne zaman

Mutluluk ne zaman

Sakinlik ne zaman

Cevap gelir ardından

Hiç bir zaman


Serdar Karamanlı

16 Mart 2021 - 06.50

Bayrampaşa/ İstanbul


14 Mart 2021 Pazar

Acımasız..

 

Polis cinayet dedi. O adalet diyor...



Halk için o bir kahraman: mahkum edilmiş pedofilleri hedef alan bir katil. İki adam çoktan öldü. Ölene dek işkenceye maruz kaldılar.

Polis bile bu vakalara öncelik vermiyor. Çoğu iki ölü pedofilin doğru yönde atılmış bir bir adım olduğunu düşünüyor.

Fakat DC Maeve Kerrigan'a göre kimsenin adaleti kendi elleriyle uygulamasına izin verilmemeli. Genç ve deneyimsiz olan Kerrigan, kurban ne suç işlerse işlesin cinayetin cinayet olduğuna inanmak istemektedir. Katilin vahşeti şiddetlendikçe, Kerrigan da adaletin sağlandığından emin olmak için ne kadar ileri gidebileceğiyle yüzleşmek zorundadır...

(Tanıtım Bülteninden)

Kitap Bitiş Tarihi : 14 Mart 2021 07.05

Bayrampaşa / İstanbul2021/5

13 Mart 2021 Cumartesi

Belki de...

“Belki de ihtiyacımız olan tek şey, değer verince değişmeyen İNSANLARDIR.”

Thomas Stearns Eliot