1 Aralık 2012 Cumartesi

Vazgeçilmez değilim...

Konuşma uzadıkça uzamış, garip bir hal almıştı
Vazgeçilmez olmadığımı öğreneli çok oldu dediğin de orta yaşlarını çoktan geçmişti.
Devam etmekle etmemek arasın da tereddüt ediyordu,
Düşünüyordu ama cevap vermedi ilk önce susmuş ve öylece sabit bir şekilde bakarken
Bir an içi daraldı geçmişe gitmişti bir anda,

Hayatın acımasızlığını,  hayal kırıklığını aynı zaman da yaşamış, adeta yıkılmıştı. Duyduğu kelimelere anlam vermeye çalışıyor fakat telefon elinden düşmek üzere iken arkadaşının

İyi misin?
Sorusu ile ayılmıştı,
İyi değildi.
Cevap vermek istedi. Dudakları aralandı
Nasıl olabilirdi, olacak şey miydi?
Dışarı çıkmam lazım diyebildi.
Ahizeyi yerine koymak için telefonu aradı, gözleri karardı
Neyse ki arkadaşı konuşmalarına şahit olmuş neşe ile başladığı konuşmasını dinlemiş, havanın değiştiğini anladığın da yanından ayrılmamıştı. Derhal koluna girdiği gibi Matranın dışına çıkarmıştı. Hava güzeldi, adeta yıldızlar yere inmişti.
Dışarıda rüzgar, ılık ılık esiyordu.
Konuşmamışlardı, sessizliği ağaçların hışırtıları bozuyordu.
Aklı almıyordu, söz vermişti onu bekleyecekti, yalan mıydı akan göz yaşları?
Halbuki ılık akan göz yaşlarının gerçek olduğunu öğretmişlerdi ona..
Acayip sendelemişti
Hiç beklemediği bir şey ile karşılaşmıştı.
Ne yani dedi şimdi Aynı gökyüzü altında yaşadığını bilmek bana mutluluk veriyor demiyecek mi? Dedi
Sesli düşünüyordu.
Arkadaşı, anlamsız gözlerle ona bakıyordu. Anlamadım dedi.

Ayıldı bir anda uykudan uyanıyormuş gibi,
Karşısındaki ona bakıyor ve bir cevap bekliyordu
Önce bir tebessüm etti.
- Sonra, sen bilirsin nasıl istiyorsan öyle yap. Ben vazgeçilmez olmadığımı seneler önce öğrendim, bundan sonra olman veya olmaman bana sıkıntı olmaz.

Sen bilirsin demeyi öğreneli çok olmuştu.

- Canını sıkma, ne karar verirsen ver, ne seni kınarım, nede darılırım
Bunları söylerken öyle umursamazca söylemişti ki,
Cevabını bile dinlemeden arkasını dönüp arabasına doğru yürüdü. Marşa bastı radyodan kulağına
Yusuf dedi ki  "Bu gün size kınama yok, Allah sizi affetsin! o, merhametlilerin en merhametlisidir."
ayeti kulağına ilişti.
Aklına, "Allah, kuluna yetmez mi? Seni On dan başka şeylerle korkutuyorlar. Allah'ın, saptırdığını doğru yola koyacak yoktur." mealinde ki ayet geldi.

Her zaman yaptığı gibi arabasını,  Sarayın önüne doğru  sürdü. Ne zaman  daralsa gelir burada soluklanırdı. 

Soğuk rüzgar delercesine esiyordu. Etrafa bakındı seyyar çaycıyıcı aradı gözleri, gece balıkçılarının kamışları arasında gözüktü.
Gülümsemişti çaycı bıçkın bir halle
- Abim sen neredesin ya
- İş güç işte her zamankinden demle bakalım
- Eyvallah abim 2 dakkada hazır çayın
- Simidin hazır
-Alemsin abim gecenin bir vakti nereden bulursun bunu anlamam
- Hadi uzatma dedi gülümseyerek

İyi gelmişti sert ve soğuk hava

- Abim cam fincanda çayın hazır
- Sen de alemsin Cam fincan falan
- Baş üstündesin Abim, senin hatırının yanın da bunun ne önemi var. Bir sıkıntın var yine yoksa düşmezsin buraya bu saatte.
- Bak işine dedi çayı alırken, arayı uzatma on dakika da bir turla soğutma beni simidini unutma
- Anlaşıldı abim deyip simidi alıp uzaklaştı, çaycı sesine doğru gitmişti bile.

Hayat onu şaşırtmaz olmuştu.

.
.
.
.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder