11 Temmuz 2011 Pazartesi

POSTMODERNİZİM VE KÜRESEL KÖYLÜLÜK ÜZERİNE

 GÖRÜNÜYOR OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ;                                
 POSTMODERNİZİM VE KÜRESEL KÖYLÜLÜK ÜZERİNE

Küreselleşmeyi ‘dünyanın büyük bir köye’ dönüşmesi olarak tarif edenler, bilinçli veya bilinçsiz müthiş bir tarif yapmışlar. Dünyanın büyük bir köye dönüşmesinden kastedilen; bilişim ve ulaşım teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler nedeniyle dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir olayın, çok kısa bir zamanda/anında dünyanın geri kalanı tarafından duyuluyor,  görülüyor ve ulaşılıyor olması ise, bu tanım tam yerine oturmuştur. Çünkü bu aşamada dünya bir köy meydanıdır artık.  Köy meydanında anlamlandırma; görülen kadardır. Görülen kadar olma durumu ise;  bu anlamlandırmada görülenin anlatımı, tarihselliği ve olayların olgusal çağrışımları ‘benzeşme’ ile malul, politik olandan, politik alandan yoksun oluşudur. Politika, farklılıklar arasındaki rekabet, çelişki ve çatışmalardan doğmakta iken, politikanın bu klasik alan ve oluş anlatımı, küresellik ile beraber alan kaymalarına uğramış, oluş dinamiklerinin berhava olması ile birlikte dinamiklerden azade, daha fazla/en süratli/hemen ‘inşa edilebilirlik vasfı’ kazanmıştır.

Politika, ‘halkla ilişkiler ve piyasa araştırmaları’ marifetiyle bir meslek haline gelmiştir. Sosyal ve ekonomik dinamiklerin üretmiş olduğu siyaset ve bu siyasetin doğal tarafları gittikçe ‘muğlâklaşırken’ inşa edilen liderler, taraflar ve taraftarlar sahneye çıkmaktadır.                           

Salt bilişsel ve erişsel karakterli duyuluyor, görünüyor ve ulaşılıyor olma üzerinden ‘küreselliğin’ yakınlaştırılmış bir ‘empati’ masumluğu ile tariflenişini, hele bir de küreselliğe ‘köylülük’ sıfatı eklendiğinde bu tarifin esasında neyi anlatmak istediğini anlamak gerekiyor.  Bilinçsizce/bilinçli bilinçsizce yapılmış, doğru ama esas tarif ve amaçları anlatmaktan aciz, fahiş eksikliklerle, gözden kaçırmalarla, indirgemelerle, manipülasyonlarla, tanımsızlaştırmalara, yeri geldikçe de alt yapısı olmayan tanımlamalara bir şeylere varılmaya çalışıldığı görülecektir. Görsel ve işitsel olarak dünyanın büyük bir köye dönüştüğü doğrudur. Bu doğrulamada görselliğin ve işitselliğin objektifliğine yüklenen (bunu kameranın objektifi olarak da okuyabilirsiniz) bir doğrulama mevcuttur. Sorun, bu doğrulama üzerinden yapılan maksatlı eylemlerin, sürekli ve duruma göre bir gerçeklik inşa çabalarıdır. Bu çabalar üzerinden (çoğu zaman biri birinden bağımsızmış gibi görünür) küresel mahiyette kalıcı, meşruluğunun en az tartışıldığı, (tartışılsa bile bu tartışmalar marjinalleştirmelerle sonuçsuzluğa mahkûm edilmektedir.) maliyeti düşük, küresel boyutta hâkimiyet alanları ihdas etme iradesini içeriyor olması, küresel köylülüğün politik alanına işaret eder.

Bu iradenin küreselliğe yakışır total yönetsel bir proje taşıması, yani siyasallığı, bu siyasallığın da kapitalist anlayışın küresel boyutta en üst eklemlenme süreci ile beraber iç içe geçmiş bulunması; küreselleşmeyi bir ideoloji haline getirmektedir. Öyle bir ideoloji ki; modernizmi içselleştirememiş/içselleştirmemiş toplumlara modernist yaklaşımlar sunarken, diğer taraftan da modernizmin üretmiş olduğu alt yapılara ve sunmuş olduğu önermelere karşı temel bir eleştiri misyonunu yerine getirme görüntüsü ile de oldukça başarılıdır. Bu görüntü altında tartışma konusu yaptığı mevcudu işlevsizleştirerek ‘iğdiş etme’ politiği; modernizme karşı geleneğe, merkeze karşı yerele ve çevreye ‘görünüyor ve duyuluyor’ olma imkânı sunmaktadır. Fakat bu sunumlarda gerçekliğin ‘muğlâklığı’ her şeye sirayet etmektedir.

     

Köylülüğün sosyal, siyasal, ekonomik ve sosyal psikolojik tariflerindeki anlatılardan hareketle, dünyanın büyük bir köye dönüşmesindeki ‘küresel köylülük’ ideolojisi; salt görünüyor olmanın meşruiyetini, tüm arka planlardan, tarihsellikten ve siyasetten azade sunuyor olmaktır. Değişime yüklenen anlam; değişim dinamiklerinin mevcuda/o ana yüklediği anlamdır. Bu anlam yüklemesi; çatışma ve uyuşmanın gerilimini tarihsellikten soyutlayarak bir mevcut ve bir gerçeklik inşasını mümkün kılmaktadır.      
  
Küresel Köylülük İdeolojisi; Postmodernizm.

-          Dünya bir köy meydanıdır.
-          Gerçek; bu meydanda görüldüğü kadardır.
-          Görünüyor, duyuluyor ve ulaşılıyor olmak, meşruluk için yeter sebeptir.
-          Benzeşme;  dünyayı anlamlandırma noktasında benzer argümanların kullanılarak bu argümanlar ile farklılıkları ifade etmek ve bu ifadeler doğrultusunda inşa edilmiş üst bir anlatıyı meşrulaştırmaktır. Bu meşrulaştırmada farklı alt kimliklere yönelik salt görünüyor olmak üzerinden deruhte edilen ‘doyum’, sömürgeci merkeze yöneltilen eleştirileri bertaraf etmekte, etkisizleştirip değersizleştirmektedir.
-          Benzeştirme faaliyetlerinin ürettiği şey; retorik kaymalarıdır. Retorik, alt kimliklerde gelişirken üst kimlik bağlamında benzeşme ile mamul siyasetsizlik, küresel hegemonyaya hizmet etmektedir.
-          Medya hiç olmadığı kadar merkezdedir. Bu merkezilik bilgiye ulaşma noktasında rezervleri ortadan kaldırırken aşırı bilgi bombardımanı ile ‘kafa karışıklığı’ meydana getirmektedir. Bu kafa karışıklığına yol açan bilgi bombardımanı, olayları analiz noktasında acizliğe duçar edecek kadar yalınlaştırılmaktadır. Bu yalınlaştırma reklam spotları kadar da kısaltılmıştır. Alt yazı medyası, kestirmeden küresel mahiyette vurucu bir kamuoyu oluştururken aşırı uzmanlaşmış entelektüel kadro, bu ‘tavlanmış’ kamuoyuna biri birinden kopuk, tarihselsiz, arka plansız, siyasetsiz ve mevcuda yönelik analizlerle derinlik kazandırmaktadır.                 
-          Toplumsallık ve toplumsal duyarlılık parçalanmaktadır. Bu parçalanma; modernitenin bireyselliğine karşı üretilen toplumsallık ve toplumsal duyarlılık ile sağlanmaktadır. Modernist bireyselliğin yine de son kertede kendisini ait hissettiği büyük anlatıların ve ideolojilerin gittikçe erozyona uğraması, itibar kaybetmesi, eklektik bir yapıya evrilmesi, büyük anlatıların meşruluğunu ortadan kaldırırken temel eleştirinin oturduğu zemin değersizleştirilmektedir.
-          Birey-toplum, toplum-devlet, toplum-din, din-devlet ilişkilerindeki yön kavramanın karmaşıklaştırılması; duruma ve mevcuda göre üretilen duruşların neye hizmet ettiğini de karmaşık bir hale getirmektedir. Ortaya konulan benzer eylemlere, farklı algılamalarla, farklı çıkarsamalarla, farklı öykülerle farklı değerler atfedilirken yapılmak istenen ‘muğlâklığın’ küresel boyutta benimsetilmesidir.
-          Gerçeklik de muğlâktır. Gerçekliğin, doğrunun zemininde sürekli üretiliyor ve tüketiliyor olması, gerçekliği ve inşa edilen anlatıları bir meta haline getirmektedir.           

Liberalizmin sınırsız ekonomik özgürlüğüne karşı sosyal duyarlılığı, sosyalizmin ve komünizmin merkezileştirilmiş toplumsallaştırılmışlığına karşı bireyselliği, modernizmin dine ve aşkınlığa olan mesafesine karşı mistiszmi bir arada görmek mümkün. Bireyin dünyayı anlamlandırma noktasındaki bu duruş çeşitliliği bir zenginlik olarak pazarlanırken modernizmin zemininde üretilmiş ideolojilerin tek yönlü duruşları bu tavır inşasına imkân tanımıştır.

İdeolojilerin dünyanın karmaşasını anlamlandırma noktasındaki indirgemeci ve genelleştirmeci tavrı,  ideolojilerin bir şekilde yaslanmış oldukları büyük anlatıları, yeniden anlamlandırma tanımlama ve temsil etme pratiğinde, postmodernizme büyük bir cesaret ve ehliyet vermiştir. Bu anlamlandırmayı, tanımlamayı ve temsil etmeyi, küresel köylülük ve postmodernist ideolojinin ‘iğdiş etme’ politiğinden bağımsız düşünmememiz gerekiyor.

Bir Müslüman olarak dünyayı anlamlandırma uğraşımızda ideolojik tutumlarımızı indirgemeci ve genelleştirmeci tavır üzerinden eleştirirken, postmodernizmin tehdit ve işgalini sürekli göz önünde bulundurmak zorundayız. Dine ve geleneğe göz kırpan ve onu anladığını iddia eden postmodernizm, seküler omurgası ile bizi farklı bir dünyaya çağırmaktadır. Birey-toplum-devlet üçlüsü arasında, kamusal alan zemininde cereyan eden ve bir hukuk sorunu olan ‘laiklik’, postmodernist söylemde ahlaki bir sorun olan ‘sekülerliğe’ evrilmiştir.

Küresel köylülük ve Postmodernizm bizlere her şeyi konuşabilme özgürlüğünü bahşederek bizi görünür, duyulur kılmaktadır. Salt görünüyor ve duyuluyor olmanın üretmiş olduğu meşruluk zemininde Müslümanlar olarak biz neleri içselleştirerek meşrulaştırıyoruz?

Bu soruyu ve olası cevaplarını önemsiyor, düşünmeye değer buluyorum.

Arif ARCAN 

1 yorum:

  1. Arif abi, böyle soru sorulur mu? Hepimiz altında kalı veririz alim Allah...

    YanıtlaSil