13 Eylül 2013 Cuma

Yaz Yağmuru; Bir Dem Hayat…

Yaz yağmuru...
Toprağın buğusu, hatıralar üzerinde hâreleniyor, bir perde oluşturuyor.
Kekremsi bir tat ile bu perdeye yansıyan yaşanmışlıklar, acı bir gülümseme ile ihtiyatlı bir coşkunun adı oluyor. Ehlîleştirilememiş coşkunun nihayetinde hesapsız sonuçlara hapsettiği yaşam denilen maceranın fragmanları akıp dururken bu perdede pişmanlık değildir hissettiğim.
Bir yaz yağmuru ile gelip, bir yaz yağmuru ile gittiğin kısacık bir ömür parçasının, bütün bir ömrümü sahiplenmesine müsaade etmediğim için asla pişmanlık duymadım.
Yaz yağmuru…
Elinde, eskimiş bir bavul ile çıkıp geldiğinde, bitimsiz yollara bakıp durmayı bırakalı hayli bir zaman olmuştu. Hâlbuki adı konulamayan çocukluk ile gençlik arası heyecanların bir kara sevdaya dönüşüvermesi için kısacık varlığından sonra, uzun, upuzun yokluğun yetmişti. Fakat bir yaz yağmuru altında bu kara sevda içimden akıp gitmişti. Islak toprak kokusu, kurşuni gökyüzü, sağanak sonrasında açan güleç güneş, vızıldayan arılar, ağaç dallarında billur pırıltılar…
Hayat, bir faniye yakarış ile heba edilecek kadar değersiz olmamalıydı.
Seni unutmuş olduğum gerçeğinden utanmıyorum. Dönüşündeki heyecansızlık; hasret denen duygu neticede küllenmeye mahkûm; şaşılacak bir şey yok. “Bıraktığın gibi bulmak” seni memnun ederdi adım gibi biliyorum. Garip, ben senin bu beklentinden hiç nefret etmedim; örselemeyi hep sevmişsindir.
Kayıp bir hayat olmadı benimkisi.
Çok sevdiğim bir eşim ve boyum kadar çocuklarım var. Ne eşimi sana benzettim ne de senin adın çocuklarımdan birisinin adı oldu. Hayat, yaşanacaklardan ziyade, yaşanmışlıklar ile kendisini tarif ediyor. Ardıma baktığımda, adını kazıdığım ağacın yaralı gövdesinden başka bir iz bulamıyorum senden.
Fakat yaz yağmurları hep seni anlatıyor.
Bu kadarcık bir hatırlanmayı hakkediyorsun.
Ansızın bastıran yaz sağanakları, kekremsi tadıyla çocuk ile gençlik arası demlerdeki kırılgan, ürkek kalp çarpıntılarının, örselemeyi seven bencil duvarlarda yankısız parçalanmasına şahit. Ne gökkuşağının sihri ne de ikindi güneşinin elvedaya yakın hüzünlü bakışları, kaskatı bir kalbi yumuşatmaya yetmiyor. Bu kaskatı kalp hoyrat ve sahiplenici; ne içeri alıyor ne de dışarıda bırakıyor.
Bir yaz yağmuru ile esir olan araftaki âşık, bir yaz yağmuru ile kalbini kara sevdasından temizliyor. Mutmain bir kalp ve cennet; gelmişsin ya da gitmişsin ne fark eder. Ancak bir yaz yağmuru miktarı hatırladığım bir dem hayatsın, o kadar…

Arif Arcan
İstanbul, 12.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder