10 Kasım 2015 Salı

İdealin Realize Edilmesi: Gençlik… (3)

Bugün gençlikle nasıl bir bağ kurulabilir?
Öncelik, içinde yaşadığımız kültürel kodların doğru bir betimlemesini yapmak ve bizi ne kadar etkilediği üzerine bir idrak ve bilinç sahibi olmaya çalışmayı irade etmektir. Yaşadığımız kültürel çağ ile düşünsel duruşumuz üzerinde bir farkındalık oluşturduğumuzda neyi nasıl yapacağımız konusunda bir açık fikre sahip olabilmeyi başarabiliriz. Bunun içinde en temel şart: mevcut düşünsel ve eylemsel boyutumuz ile yüzleşecek ve hesaplaşacak bir cesareti gösterebilmektir. Bu cesaret aynı zamanda o çok övdüğümüz değişimin de mihenk taşıdır. Çünkü değişime açık olamama zaten bazı şeyleri fark etmeyi engelliyor. Bunu itiraf dahi edemiyoruz. Yani sahip olduğumuz düşünce ve pratiklerimizin ne kadarı batılı düşünsel kodlar tarafından belirleniyor ve ne kadarı da İslami düşünce kodlarından besleniyor. Düşüncelerimiz oluşurken etkilendiği ana mecra neresi? Batı mı yoksa batı üzerinden elde edilmiş dini düşünce mi? Bu ikisi arasındaki fark ve bu farkın oluşturduğu ahlaki yapının sahihliğini tartışmadan meseleyi özümleme ve çözümleme mümkün görünmemektedir.
Ayrıca gençliği salt biyolojik bir boyut olmaktan kurtarmak şart! Öbür türlüsü sadece biyolojik gereksinim ve geçicilik üzerinden temelleneceği için yanlış yönelime neden olacaktır. Ahlaki yapı, dinamik eylemlilik, geniş görülülük mevcut durumun ve konumun sihrinden kurtulmaya başladığımızda ve kendimizle de olmak üzere her şeyle araya mesafe koymaya başladığımızda sahip olabileceğimiz değerler olacaktır. Böylece bu değerlere yaslanan kesimle ilişki kurmamız daha rahat olacaktır.
Yaşanan kültürün bir muhayyilesine ve bu muhayyilenin sahip olduğu bir dile ve bu dilin kavramsal çerçevesine haiz olmadan yol kat etmek zor olacaktır. O yüzden dillere pelesenk hale gelmiş ‘yeni bir dil’ inşa etmeliyiz veya ‘yeni bir dile’ ihtiyacımız var, söylemlerinin altını doldurmak gerekir. Bunun içinde yeter şart: mevcut gidişatın kavramsal şemasını doğru algılayabilmektir. Yani algı düzlemimizin nasıl değişip dönüştüğünü kavramakla işe başlamalıyız. Gence ulaşmak öyle hadi ulaşalım dediğinizde ulaşılacak bir durum değil! Ciddi anlamda felsefi bir alt yapıya ihtiyaç hissettiriyor. Bunun içinde mevcut kazanımlarımızın bir kısmından vazgeçmeyi göze alabilmeyi de içermektedir. Yani yeni bir dil yeni bir duygu ve anlam arayışını da içerecektir. O yüzden post modern kültürün başat öğesi olan parçalanmış kimlik ve parçacı yaklaşım ile bu mesele çözüme kavuşturulamaz!
Detaya inmeden bu meseleyi üç temel kavram üzerinden yeniden okumaya davet ediyorum.
İstikamet üzere olma:
İstikametin sahihliği; buna yönelik Kuranî vurgunun keskinliğini ve derinliğini dikkate sunarım. İstikamet olmadan herhangi bir şeyi doğru ve sahici bir şekilde ortaya koymak mümkün değildir. Çünkü bir şeyi kıymetlendiren ve ona anlam yükleyen şey bizzat istikametin kendisidir. El hak doğrudur Müslümanlar kendilerini istikamet üzere kabul ederler. Ama Kuran açık bir şekilde istikamet üzere olmayı Allah’tan dua ile dilemeyi emretmektedir. Ve ayrıca sürekli bir şekilde ‘yöneliminiz nereye’ sorusunu da sormaktadır. İnsanların kendilerini istikamet üzere görmeleri mümkün ama yeter şart değildir. Önemli olan sağduyulu bir yaklaşımla sizin dışınızdaki bir bakışın sizin istikamet üzere olduğu yönündeki beyanıdır. Bu tabii ki yalandan ve ideolojik maskelerden uzak bir yaklaşım içinde olanların dikkate alınabileceği bir vasatı işaret eder.
Kendi istikametini sorgulayan bir kişi ne kadar değerlidir biliniyor mu acaba! Belki şöyle de söylenebilir: bugün kendi istikameti konusunda bir şüphe taşıyan var mı? Yani istikameti konusunda kendi kendisiyle yüzleşmeye cesaret bir kişi, kurum ya da hareket söz konusu mu? Yaşadığımız bunca yanlışa rağmen hala bu soru eğer bir cevaba duçar değilse neyi nasıl konuşmaya başlayacağımız konusunda bir karamsarlık üretebilir. Mevcut verili kültürel yapıdaki tartışmalara vakıfım ve bu tartışmalar sahihlik tartışmalarını içermekle birlikte gerçek anlamda bir istikamet eleştirisine ulaşamamaktadır. Ve bir çok tartışma kendi zemininin dışında gerçekleşmektedir. Hatta bir adım ileri giderek bu tartışmalar maalesef bizi istikamet üzere olmaktan sadece uzaklaştırıyor. Çünkü o saflığımızı oluşturmaya yönelmediğimizde istikametimizin sahihliğini sağlama konusunda hep bir zaaf taşıyoruz. Ve bu zaaf sadece Müslümanları bölüp parçalamaktan başka bir işe yaramamaktadır. Selefi, sufi, gelenekçi, modernist, ılımlı, radikal vesaire daha da çoğaltılacak ayrışmalar bir istikamet sorusuna ve sorununa tevdi edilmedikçe sağlıklı bir zemini işaret etmiyor. Bu parçalanmışlık gençlik ile bir bağ kurmada da zaaf oluşturuyor. Bu bağlamı hesaba kattığımızda istikamet üzere olmak aynı zamanda bütünlüğü ve tamlığı da içermektedir. Yani güncel deyim ile vahdeti sağlayan önemli bir etkendir.
Bir istikamet sahibi olmak mevcut durumu ve olabilecek şeyleri nasıl yorumlayacağımızı ve anlamlandıracağımızı aşikar kılarak onu eleştiriye tabi kılmayı kabullenmeyi ve kendimize olan güveni işaret eder. Elde etmek istediğiniz şeyin ne adına elde edileceğini belirlemek açık bir yapıyı inşa etme konusunda da güvenilirlilik sağlar. Böylece eldeki mevcut dedikodu ve eleştirileri bertaraf ederek varlık sahasında şüpheye mahal kalmaz. Bunun sağlayacağı emin olmanın toplumsal zemindeki kıymeti harbiyesini ise ehline bırakalım…
(Makalenin devamı gelecek hafta pazartesi günü yayınlanacaktır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder