26 Temmuz 2018 Perşembe

Sevgilerin eriyip dostluklar tükenince....


İnsan hayatında mutlu zamanlar azdır. Hayat insanın çehresine çok kere küçük tebessümler kondurur; ardından bunun karşılığını bitmez tükenmez meşakkatler olarak geri alır. Âşık Veysel’in, “Dünyada tükenmez murat varımış, ne alanı gördüm ne murat gördüm, meşakkatin adını murat koymuşlar…” şeklindeki muhteşem sözleri tam da bu durumu anlatır. Genel hayat bilançosu, Bedri Rahmi’nin bir tür şathiye tarzındaki, “Bir can verdi bize bin alır; gideriz gözümüz arkada kalır” dizelerini hatırlatır. Hayat macerasındaki nadir mutluluklardan biri, beklenmedik bir zaman ve mekânda karşılaştığınız bir insanı derinden sevdiğinizi fark ettiğiniz ve hayatınıza anlam kattığını hissettiğiniz zamanlardır. Sevgilerin eriyip dostlukların tükendiğini, zihninizin ve gönlünüzün sürekli olarak eski günlerde dolanıp bugüne gelmek istemediğini hissettiğiniz anlar ise ömür galerisindeki en berbat anılar arasında yer alır.
Hayat hikâyelerine hemen hiçbir fırtınada yıkılmayan, ömrün son demine kadar bir gıdım muhabbet kaybına uğramadan varlıklarını koruyan çok değerli dostluklar sığdırma bahtiyarlığına erişmiş insanlar vardır. Bunlar gıpta edilesi insanlardır. Zira uzun yıllar boyu böyle kadim dostlukların refakatinde yaşamak, yolda yürürken kaşıkçı elmasına rastlama ihtimali kadar düşük olur. Nedendir pek bilinmez, ama hayatta kopmaz dostluk bağları kurmak ve bu dostlukları sonuna kadar saklayıp korumak hakikaten zordur; ölümsüz olduğu zannedilen nice dostlukların ansızın tükenip bittiğine tanık olmak ise çok sıradan bir vakadır. Bunun böyle olması belki de bu dünyanın aslî kimyasıyla, yani basbayağı yalan dünya olmasıyla alakalıdır.
Hamdolsun ki ben kırk yıllık dostlukları yaşatma bahtiyarlığına ermiş kullardanım. Fakat aynı zamanda ölümsüz görünen kimi dostlukların güneş vurmuş çiy gibi bir anda eriyip gitmesine şahitlik etmenin acısını da yaşayan insanlardanım. Şimdi şu yakıcı sorunun cevabını aramaktayım: “Sevgi niçin söner, dostluk neden tükenir? Bu sorunun cevabı bin bir çeşit olabilir; her bir insan kendi yaşadıklarına binaen çok farklı hikâyeler anlatabilir. Kendi payıma söylersem, sevginin eriyip dostluğun tükenmesinde en temel sebeplerden biri, muhabbette iktisatsızlık, yani sevgide israftır. Hz. Ali’nin, “Sevdiğin insanı ölçülü sev. Yoksa gün gelir o insandan nefret edebilirsin; kızıp öfkelendiğin insana da ölçülü kız. Yoksa gün gelir o insanı sevebilirsin” (ahbib hâbîbeke hevnen mâ asâ en yekûne bağîdake yevmen mâ ve-ebğız bağîdake hevnen mâ asâ en yekûne habîbeke yevmen mâ) şeklindeki muhteşem sözü tam da bunu anlatır.

Bitmez tükenmez sanılan sevgi ve dostluklar kimi zaman öz çıkarlarla çatıştığında eriyip tükenir. Öz çıkar denen şey insanda çok esaslı bir dürtüdür. İnsan öncelikle kendi öz çıkarını düşünür. Sevgi ve dostlukla ilgili beklentiler öz çıkarları karşılamadığında hayal kırıklıkları yaşanmaya başlar; ardından yılgınlık, bıkkınlık, umutsuzluk ve ruhsuzluk duygusu insanı sarar. Bu arada sevgi ve dostluk da yavaş yavaş erimeye başlar. İlk zamanlar sevdiğiniz insanın hoyrat davranışları dahi size pek şirin görünürken, bu sevginin öz çıkarları karşılanmadığını fark ettiğiniz an itibariyle o kadim dostunuz ve sevdiğinizin hemen her davranışı size batmaya, kusurları çoğalmaya başlar. Çünkü gelinen noktada alınan karar, öz çıkarlar uğruna bu muhabbet ve dostluğun sonlandırılması kararıdır. İşin içine öz çıkarlar girdiğinde geri dönüş pek mümkün olmaz, “geri dönüş yok” kararının temyizi de olmaz. Bilakis karar verildiği andan itibaren bu kararı tahkim edecek birçok delil bulunur, sebepler icat olunur, bahaneler abartılır ve böylece çekip gitmenin gerekliliği hususunda vicdan rahatlatılır.
Sevgi ve dostluk kimi zaman sigara alışkanlığı gibi bir hâl alır. Normal şartlarda insanın bu tür alışkanlıklarından kopması hayli zordur. Ama günün birinde bir grip veya nezlenin sizi kırk yıllık sigaranızdan nefret ettirmesi de pekâlâ mümkün olur. Tıpkı bunun gibi gün gelir, hiç beklenmedik bir zuhurat sebebiyle sevgi ve dostluk ipi birdenbire kopar; artık çare yoktur, geri dönüş çok zordur. Ölmüş sevgiye, tükenmiş dostluğa suni teneffüslerle can vermeye çalışmak artık nafile bir uğraştır. Sevgi eridiğinde içinizde bir şeyler ölür. Hemen hiç kimse böyle bir kaybedişi, bir zamanlar asla kopmaz sanılan bağın birdenbire kopuvermesini kolay kaldıramaz. Üstelik hiçbir sevgi ve dostluk kaybı başka bir sevgi ve dostlukla telafi olunamaz. Çünkü hiçbir sevgi ve dostluk bir diğerinin yerini tutamaz.

Eriyip giden her sevgi, tükenip sönen her dostluk yürekte bir yara izi bırakır. Kayıp çoğu zaman yakıcı bir acı olarak yaşanır. Bu durumda hayat binanızdan bir parça koptuğunu peşinen kabullenmek kaçınılmazdır. Duygusal göçükten en az hasarla çıkmanın yolunu aramak lazımdır. Bu gibi hallerde pek çok insan umuda tutunmaya çalışır. “Şöyle şöyle olursa eski günler geri gelir, sevgiler ve dostluklar tazelenir” gibi düşüncelerle kendini avutur. Fakat bunlar ne yazık ki boş avuntulardır. Hatta bunlar acıyı daha da çoğaltan beyhude umutlardır. Bu gibi hallerde “yola devam” demek sanki daha akıllıcadır. Kaldı ki insan sanıldığı kadar kolay yıkılmaz, hayata çok kolay havlu atmaz; evet çok yıpranır, hırpalanır; kimi zaman düştüğü yerden bir daha kalkamam sanır ama sonunda bir vesileyle yeniden ayağa kalkmayı başarır. Ne pahasına olursa olsun, düşünce kalkmak, ayakta kalmayı başarmak ve hayata yeniden tutunmak lazımdır.
Mustafa Öztürk
Karar Gazetesi
14/7/2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder