22 Haziran 2017 Perşembe

Ebedi Yaşamak Arzusuyla Yapı İnşa Etmek Ne Demektir?


Ayetlerin arka planı iyi anlaşılmadığında, eleştiri konusu yapılan asli konular da bireysel eylemlere indirgenebilmektedir. Bu anlamda, “Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz? İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”1 ayetleri, söz konusu kavim nezdinde ideolojik bir arka plana sahip olmasına rağmen meal dilinde anlam kaybına uğramıştır.

Bu ayetlerin siyak–sibak ilişkisi ve anlam akışı gözetildiğinde ortaya çıkan tablo şudur:

“Ad kavmi de peygamberleri yalanladı. Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: ‘Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.’ ”2

Burada elçi, Allah’a karşı sorumluluk bilinci şeklinde ifade edilen ‘takva’, yani günahlardan sakınmaya davet etmektedir.3 Nitekim toplumun adil, eşit ve özgür olabilmesi, güvenilir bir elçi rehberliğinde Allah’ın yasalarına uymakla gerçekleşir. Amaç bütünüyle kötü iş ve eylemlerden toplumu korumaktır.

“Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz. İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?4 Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”5

Bilindiği gibi Ad kavmi, putperest bir toplumdur. Bu toplum, iktidarı elinde tutan ve bu şekilde mevcut yapı içinde kendi çıkarlarını gizleyerek halka sahte din/ideoloji/sanal sistem dayatan bir sınıfın/grubun yönetimi altındadır. Bunlar, neredeyse her köşe başında yapıt/anıt/heykeller dikerek kendi kurguladıkları düşünceler doğrultusunda toplumu motive etmeye çalışırlar. İdeolojilerini halkın dimağında yer eden birtakım sembollerle destekler, bunun karşılığında katıksız itaat beklerler. Hâlbuki bu semboller onların menfaatlerinin gizlendiği birtakım gizli perdeler, yani putlardır.

Ayetteki rig’ ( رٖيع ) kelimesi, yüksek yer, tepe; ayet ( اٰيَةً ) kelimesi ise “alamet” demektir. İbn Abbas (ra)’ın ayeti, “Onlar, her yüksek yere, Hud (as)’a gidenlerle eğlenmek için ona giden yollar üzerinde köşkler yapmışlardır.” şeklinde anladığı nakledilir. Onların zenginlikleri anlaşılsın ve bununla övünsünler diye yüksek yerlere binalar yaptıkları da söylenmiştir. Yıldızlar varken bunlara ihtiyaçları olmadığı için yolculukları esnasında alâmet olsun diye yüksek yüksek köşkler yapanların bu hareketi, abes addedilmiştir. Bu insanların her yüksek yere güvercin burçları yaptıkları da dile getirilir.6 Fakat bu rivayet ve açıklamaların önemli bir kısmı haklı olarak yapılan eylemin niyeti ile ilgili olmasına karşılık hiç biri Ad kavminin bu yüksek yerlere ne diktiği/yaptığı konusunu yeterince iyi/doğru açıklamaz.

Ayette kınanan şey, yüksek yerlere bina yapmak değildir. Oturmak için sağlam bina edinmek hiç değildir. Ayet, “Siz her yüksek yere bir alâmet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”7 şeklinde ifade edildiğinde tam olarak anlaşılamamaktadır. Oysa burada dile getirilen mana, ideolojik yaklaşımların kendisini insanlara kabul ettirme gayretidir. Hud (as) Allah’ın elçisidir. Bu ifadesinde karşı çıktığı şey, toplumda söz sahibi olanların halkı kandırmak ve yönlendirmek adına doğru bir iman ve teslimiyetin yerine koydukları sahte tapınma konularıdır. Yüksek yerlerden kasıt, herkesin görebilmesidir. Yapılan/dikilen şey, alâmettir. Alâmet, belirti, iz, işaret, nişan demektir. Yani savunulan her ne ise onu hatırlatan bir semboldür bu. Bazen bir heykel, olur, bazen bir anıt, bazen de alamet-i farika denilen ve görüldüğünde herkese aynı şeyi düşündürten bir eser. Şüphesiz kendi çıkarlarını her türlü doğrunun üstünde tutan bu kavmin görülebilir yerlere yerleştirdiği alametler, onların iddialarını/görüşlerini temsil eder. Bu cahilce işler, karşılarında Allah’ın ayetlerini okuyan biri ya da birileri varken, yani doğru düşüncelerle de karşılaşmışlarken muhatapları açısından çok daha kötü sonuçlar doğurabilecek küstahça ve meydan okuma türünden teşebbüslerdir.

مَصَانِعَ kelimesine; sağlam yapılar, kaleler, yeraltında su mahzenleri, sapasağlam malikâneler, sanat yapıları, sanayi üreten yerler, saraylar ve havuzlar vb. anlamlar verilmiştir.8 Bu anlatım tarzı, bu tür yapılar edinmemek gerektiğini düşündürmektedir. Hâlbuki eleştirilen şey, yapının çeşidinden ziyade amacıdır. Burada anlatılmak istenen şey, sağlam yapılar edinmekten ziyade bu yapıların arkasında yatan niyet ve bu niyeti su üstüne çıkarıp temsil eden sembollerdir. Üstelik yapıdan kasıt, bağlam itibariyle kendi düşüncelerini ifade eden heykel, anıt türünden şeylerdir ki bunlara taşıdıkları gayrı meşru amaçlar sebebiyle put denilir. Ayrıca ayette alâmet olarak ( اٰيَةً ) dikilen şey, bu yapıların ( مَصَانِعَ ) ta kendisi olmalıdır. Yani alâmet denilen bu yapının dikte ettiği ebediyet düşüncesidir. Zira ebedi kalma düşüncesi, onların bu sembolik özelliğinden kaynaklanır.9 Burada niyet, ayette belirtildiği gibi hesap vermeyi değil, ölümsüzlük vurgusunu içerir. Dolayısıyla olabildiğince günah/suç yüklüdür. Doğru anlaşılması ve arkasındaki bu niyeti ortaya koyması açısından ayet, yapı şekli veya çeşidi belirtilmeden şöyle ifade edilmelidir;

“Bu yapıları ebedî kalmak ümidiyle mi inşa ediyorsunuz?”

Bir önceki ayette insanların dikkatini çekmesi için yüksek tepelere dikilen; put, heykel, mabet türü ideolojik alâmetler kınanır. Amaç, insanları kandırmak ve gütmektir. Böylece yüksek tepelere, meydanlara konan/dikilen alametler/sembollerinin -iddia edilen görüşleri her neyse bunlar- eşliğinde kendilerini ebedi yaşatacağını ilan ederler. Ayetler arka arkaya bunun mümkün olmadığını vurgulayarak sahte veya batıl düşüncelerinin yok olacağını dile getirir.

Bunlar, ebedi kalma düşüncesini yansıtan yapılardır. Burada söz konusu edilen insanların herkesin faydalanması için yaptığı kalıcı yapılar veya sanat eserleri değildir. Bir önceki ayetle beraber düşünüldüğünde, Allah’a şirk koşulan ve insanları doğru yoldan alıkoyan teşebbüslerdir. İnsanlara gelecek ve ölümsüzlük vadeden ideolojik sistemlerdir. Ebedi kalmak arzusunu yansıtan bu tür sembolik eserler edinmek, insanı hesap vermekten ve sorumluluk duygusundan uzaklaştırdığı için reddedilir. İnsanlar arasında adalet ve eşitliği gözetmeyen bu tür çabalar doğru kabul edilemez.

Sonuç itibariyle ayetlerin anlamı şu şekilde birbirini tamamlamalıdır:

“Siz her tepede abesle iştigal edip bir takım alâmet (put, anıt, heykel)ler dikiyor ve bu yapıları ebedî kalmak ümidiyle mi inşa ediyorsunuz?”

Ardından gelen ayet “Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”10 şeklindedir. Bu kavmin ileri gelenlerinin diktikleri alâmetlerin arkasından sergiledikleri tutum, zorbalıktır. Yani bu kavim/toplum yüksek yerlere diktiği alâmetlere herkesin saygı gösterip itaat etmesini istemekte ve bunu da zorla yaptırmaktadır. Burada insanlara belli bir ideolojinin baskı yoluyla dayatıldığı rahatlıkla anlaşılır. Yani yüksek yerlere dikilen ve ebedi kalmak adına bir güç gösterisine dönüştürülen bu temsili yapılar, sonuç itibariyle insanlar üzerinde zorbalığa varan bir baskı oluşturmaktadır. Zorbaca yakalamaktan anlaşılacağı gibi bu alâmetler, insanların inanması için önlerine konulan bir takım ideolojik düşüncelerdir. Bu ifadelerin açılımı şu şekilde yapılabilir:

“Siz Ey Ad kavmi! Sizin yüksek yerlere diktiğiniz bu anıtlar, ebediyen kimsenin size güç yetiremeyeceğini ve baki kalacağınızı mı anlatıyor? Oysa sizin gibi düşünmeyenlere yaptığınız baskılar, sizi zorba konumuna sokmuyor mu? Hangi zorbanın ebedi kaldığı görülmüş? Hiç ama hiç dinleyip anlamaya ve hesap vermeye yanaşmamanız mı sizi güçlü kılıyor? Hayır, büyük günün azabı gelmeden önce size sahip olduğunuz her şeyi veren Allah’a karşı gelmekten sakınmanız gerekiyor. Sadece Allah’a kul olmayı seçip çevrenizdekilere merhamet göstermediğiniz sürece siz de merhamet görmeyeceksiniz.”

Bu ayetlerin devamı şu şekildedir:

“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum. Dediler ki: ‘Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir. Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir. Biz azaba uğratılacak da değiliz.’ Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.11

Bu ayetler, muhatapları hesap vermeye davet etmektedir. İnsanın elleriyle yaptığı, inşa ettiği, teknolojiyle donatıp bilgisiyle ürettiği hiçbir şeyi Rabbine varan yolda bir engele dönüştürmemesi gerektiği açıktır. Bu nedenle insanın tavrı; gurura, büyüklenmeye ve hele hele “Bize öğüt veriyor olsan da, olmasan da, bizim için fark etmez.” şeklinde bir körlüğe varmamalıdır. Burada muhatap Ad toplumudur ve onların elçiye ve gerçeğe yüz çeviren yönelişleri sorgulanmaktadır. Elçi, kendisine itaat edilmesini teklif edip beklerken bunu toplum adına ister. Her tepede anıt, tapınak, put yükselten, bu şekilde topluma bir ideoloji ve dünya görüşü dayatan, bunu atalarının tarihi birikimine dayandırıp savunan, o toplumun ileri gelenleridir. Zaten gönderilen bütün elçilere karşı çıkan mele ve mütref denilen kesimlerdir. Toplumun gidişatından sorumlu olan bu siyasi anlamda ileri gelen yöneticilerle, şımarık zenginler, mevcut işleyişten nemalandıkları için onu muhafaza etmek konusunda ısrarcıdırlar. Bunlar, başkalarının hukukuna el uzattıkları zaman, hiçbir sınır tanımadan zorbalık yapar, ebedi kalacakları ve hesap vermeyecekleri düşüncesiyle hareket ederler. Dolayısıyla ayetlerin anlamı, bu sistem sorgulamasını yansıtacak şekilde verilmelidir. Bu anlamda eğer bir eser, ebedî kalmayı temsil ediyor, insanlara belli bir ideolojiye bağlanmayı ve ancak bu yolda yaşamayı dayatıyorsa o bir puttur. Ve mutlak arkasında birilerinin çıkarlarını barındırmaktadır. Çünkü ebediyet, bizzat insanın kendisinden kaynaklanmayan, ancak Allah’a itaat edilerek onun lütfuyla elde edilebilecek bir nimettir.

İnsana her şeyi veren Rabb’idir. Buna karşılık toplumun ileri gelenleri, atalarının yolunu takip etmekte körcesine inat ederler. Çünkü içinde din de bulunan korumaya çalıştıkları mevcut yapı, onların beslediği yegâne kaynaktır. Bu nedenle muhafazakâr davranır, bundan dolayı mevcut sistemi alabildiğinde savunmaya kalkarlar.12 Hâlbuki onlara gönderilen ayetlerin amacı, hesap verme bilinciyle hareket etmelerini sağlamak ve böylece sağlıklı bir toplum meydana getirmektir.13 Buradan hareketle ilgili ayetlerin bireysel bir çabayı değil topyekûn bir sistemi sorguladığı gözden kaçırılmamalıdır.

Dip Notlar:

1) Şuara suresi, 128, 129. ayetler. (Diyanet Meali); Bu ayetlerle ilgili olarak birkaç farklı meal de şu şekildedir: “Siz her yol üzerine, (gelip geçenleri yanıltmak için) bir işaret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz? Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?” (S. Ateş Meali); “Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” (Diyanet Vakfı Meali); “Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız? O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?” (S. Yıldırım Meali).

2) Şuara suresi, 123-127. ayetler (Diyanet Meali).

3) Burada ‘takva’nın Allah’a itaat anlamına geldiğine dikkat edilmelidir.
4) Surenin 129. ayeti bazı farklı meallerde şu şekilde de anlam kazanmıştır: “Ebedî kalacağınızı umarak yer altında su mahzenleri edinir misiniz?” (H. B. Çantay Meali); “Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?” (A. Bulaç Meali); “Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?” (S. Ateş Meali).
5) Şuara suresi, 128-130. ayetler (Diyanet Meali); “ ‘Her tepede cehalet eseri, (putperestçe) anıtlar, tapınaklar mı yükselteceksiniz Ve sonsuza kadar yaşayacağınız kuruntusuyla, sapasağlam malikâneler mi edineceksiniz? Ve (başkalarının hukukuna) el uzattığınız zaman, hiçbir sınır tanımadan, hep böyle zorbalık mı yapacaksınız?’ ” (M. Esed Meali).
6) Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 17, s. 360.
7) Diyanet Meali.
8) Ayetteki مَصَانِعَ (el-mesâni’) su kanalları, su mahzenleri demektir. Bu kelimenin kuvvetli köşkler ve kaleler anlamına geldiği de söylenir. Buna göre ayetin manası, “Çünkü sizler, dünyada ebedi kalmayı umuyordunuz.” ya da “Sizin durumunuz tıpkı ebedi yaşayacağına inanan kimsenin durumu gibidir.” demektir. Ubeyy b. Ka’b’ın Mushaf’ında da “Sanki ebedi kalacakmışsınız gibi.” şeklinde yazılmıştır. Ayette bahsedilenlerden birincisi, ya israfa yahut böbürlenmeye götürdüğü için kınanmıştır. İkincisinin de, tul-i emele ve dünyanın, ebedi karargâh değil de uğrak yeri olduğundan habersiz olmaya delâlet ettiği için kınandığı belirtilmiştir. Hud (as)’un söylediği bu üç cümlenin yüksek yüksek binalar yapmakla yüceliği sevmeye, yer altında su mahzenleri edinmekle ebediliği sevmeye, zorba olmayla ise, ululukta ve büyüklükte tek olmayı arzu etmeye delâlet edeceği ifade edilir. Onların yüceliği sevdiklerine, yüceliğin devamını istediklerine ve yücelikte yegâne olmayı arzu ettiklerinde şüphe yoktur. Oysa bunlar, Ulûhiyete ait sıfatlar olup, kul için tahakkuku imkânsız görülmüştür. Böylece bu dünya sevgisine batıp gittikleri, kulluk sınırlarını aştıkları ve Rubûbiyet iddia ettikleri için, dünya sevgisinin onlara hükümran olduğu anlaşılır ki, bu şekilde her hatanın başının her küfür ve günahın sebebinin, dünya sevgisi olduğuna dikkat çekilmiştir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 17, s. 360, 361.).
9) Burada ayet kelimesine ayrı mesani’ kelimesine ayrı anlamlar verilecekse, bu durumda dahi önemli olan bu eserlerin yapımındaki arka plan yani niyettir. Bu niyet, ebedi kalınacağı düşüncesiyle hesap vermek ve sorumluluk üstlenmekten kaçınmaktır.
10) Şuara suresi, 130. ayet. (Diyanet Meali).
11) Şuara suresi, 131-139. ayetler.( Diyanet Meali).
12) Burada Ad kavmi örneğinden hareketle Mekkelilerin kendilerine dayatılan düşünceleri fark etmeleri her köşe başında dikilen sembollerle yapılmak istenen sömürüyü anlamaları istenmektedir.
13) Bu ayetler, indiği dönemde Mekke halkına Ad kavmi örneğinden hareketle kendi yapılarını, yaşam tarzlarını ve atalarından kalan tapınma mirasını sorgulama imkânı vermekteydi. Yani tamamen sistem sorgulaması içeren bir içeriğe sahipti. Aynı şekilde Lat, Menat, Hubel gibi putlar köşe başlarında benzer beklentileri simgelemekte, insanlara içi boş ümitler aşılamaktadır. Kabilelerin kendilerine ait putlar da yine onlara gelecekte galibiyet başarı ve ebediyet vadetmektedir. Oysa ebedilik sadece Allah’a hastır ve ancak onun sağladığı imkânlar nispetinde söz konusu edilebilir. Ebedilik O’ndan başka bir şeye ait kılındığında, hesap verme düşüncesini yani ahireti yok eder. Bu anlamda insanları peşinden sürükleyen bütün kişi ve ideolojilerin sorgulanması bir zarurettir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder