26 Temmuz 2016 Salı

HAMASET YAPMADAN!

Abdulaziz Tantik

15 Temmuz darbesinin üzerinden on gün geçti. O günden bu yana darbe ile ilgili ayrıntılar ortaya çıkmaya devam ediyor. Darbenin sıcaklığı geçtikten sonra üzerinde değerlendirme yapmanın imkanı da çoğalıyor.

Birincisi, darbenin öyle iç dinamiklerle sınırlı olmadığı aşikâr. Rusya’nın benim haberim vardı, ABD ve Nato’nun nasıl haberi olmaz! Yargısı sadece bir yargı değil aynı zamanda bir kara mizah ironi idi… Yani dış destekli bir darbe ile karşı karşıyayız. İç dinamikleri de vardı. O gece haberleri gözü kırpmadan sonuna kadar izlemenin verdiği rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki çoğu kesimler neredeyse her şey bittikten sonra rengini açık etti. MHP, Birinci Ordu komutanı ve iki komutan daha hariç, neredeyse çoğu kişi, darbenin ne olacağını beklediğini söyleyebilirim. Ayrıca Erdoğan düşmanlığında birleşenlerin büyük çoğunluğu ya darbeyi destekledi ya da sessiz kaldı. Ergenekoncuların bir kısmının darbeye destek verdiğini söylemek mümkün görünüyor. En azından ikinci ordu komutanının tutuklanması buna işaret eder.

İkincisi, hamasete gerek yok dedik! Ama halkın özellikle de İslamcıların ve dindar halkın darbeye göğüs gerebileceklerine dair bir beklentisizlik hesapları alt üst etmiştir. O sıradan saf insanlar, tankların önüne gövdelerini siper etmişler, kurşunlara açık hedef olmaktan korkmamışlar. Ve Allah onların kalplerindeki korkuyu alarak farklı bir ruh haletine duçar kılmıştır. Yoksa normal şartlarda bunu açıklamak gerçekten çok zor görünmektedir. Köprüde kafalarının üzerinde uçuşan mermilere, yanlarında patır patır insanların düştüğünü görmelerine ve kendi elleri ile yaralıları taşımalarına rağmen yüreklerinde bir korku duymadan veya duymalarına rağmen ilerlemelerini başka türlü nasıl izah edebiliriz ki… Her yerde bir destan yazıldı. Peki bu destanın yazılmasında baş aktör kimdi? Gerici, yobaz vesaire sürekli aşağılanan insanlar tarafından bu yazıldı. İslamcılık tarihi içinde ilk kez üzerine düşeni yaparken paniklemedi ve kararlılıkla yürüdü tarih yazdı. Ama bu tarihi sanki onlar yazmamış gibi şu an bu tarihi herkesle paylaşmayı da bir tevazuu örneği ile göstermektedir.

Üçüncüsü, bu darbenin ülkeyi götüreceği yeri pek anlayamadık sanırım. İkinci bir Suriye, Irak olma yolunda ciddi bir adımdı. Ülkenin bir iç savaşa girmesini sağlamak ve parçalayıp kantonlara bölmeye çalışmayı da düşünün ki nasıl bir durumla karşı karşıya kalacağımızı hesaplayabilelim… Binlerce insanın infaz edilmesi, yığınla insanın hapishanelere doldurulması ve her türlü değerin yok edilmesini sağlamak için 15 Temmuz gecesi yaşananlar buna güzel bir örnektir. Yok ya dedirtecek ne varsa o gece bu yaşanmıştır. O yüzden olmaz dememeli ve nasıl bir badire atlattığımızı derinden kavrayarak bu darbe girişimine karşı bir şuur geliştirirken arkasından gelebilecek darbelerin de nasıl savrulması noktasında ciddi bir ruhi hazırlığın şart olduğunu belirtmek durumundayım. Millet, cumhuriyet tarihi boyunca tercih sunulduğunda hep doğru kararlar vermiştir, bu kez ise varlığını siper ederek çok tarihi ve bir o kadar da önemli bir karara daha imza atmış ve bunu kanını mürekkep kılarak gerçekleştirmiştir. En önemlisi de toplumun bütün katmanlarının ortaklaşa verdikleri mücadeledir ki onları millet kılmıştır. Ümmet olmaya da hazırlık sayılmalı bu durum…

Dördüncüsü, İslamcılığın bu darbedeki başat önemini dikkate almalıyız. O yüzden şehitler, zulme karşı verilmiş mücadelenin sonucudur. Milletin kendi değerlerini ve vatanını savunma cehdi ile gerçekleştirildiğini söylemek bir namus borcudur. Darbe sonrası oluşturulmaya çalışılan ‘demokrasi şehidi’ yaftası sadece siyasi bir betimlemedir. Darbe sürecinde ölen insanlar kelimenin tam anlamı ile şehittirler. Onlara başka unvan vermeye çalışmak, o insanların emeğini, çabasını ve kendilerini feda etmelerinin heba olmasına sebep teşkil eder. Çünkü o insanlar Müslümanlardı ve sadece zulme karşı çıktıkları için öldürüldüler ve bu yüzdende sadece şehittirler. O kadar…

Beşincisi, bu darbe ve darbeyi püskürten güçlerin ortaya koyduğu irade, tarihin akışını değiştirecektir. Bütün ince planlamalara rağmen, salt silahı dahi kullanmayan halk, kalkışmayı durdurmuş ve yeni bir destan yazmıştır. Bu tıpkı Anadolu’nun kapılarını aralayan 1071 savaşı gibidir. İstanbul’u 1453 te almak gibi yeni bir tarihin başlangıcıdır. Ve ilk kez İslamcılar, bir darbeyi savuşturarak kendi dışındaki ülkelerin halklarına da çok net bir mesaj vermişlerdir.

Tarihin değişmesi konusunu daha derinden ele almanın imkânlarını bulacağız tabii ki… Ama şurada şunu tespit etmekte yarar var. Bu güne kadar halkın ve siyasetçinin kalbinde bir darbe korkusu vardı. Bugün ise artık darbecilerin kalplerine bir korku salınmıştır. Ya darbe başarısız olursa! İşte salt bu durumun bile ne kadar ehemmiyetli olduğunu kavramak bundan sonraki tarihe yön vermede önemli bir şuur sağlayacaktır.

Altıncısı, bütün bu çaba ve gayretlerin altında dindar insanların varlığı açık olduğu halde darbeden sonra sanki bu dindarlar canlarını siper etmemişlerde bu demokrasi havariliği öne çıkarılmakta ve bu nişan başka yöne tevdi edilerek salt arı duru halkın kendisine uygun görülmeden yine başka yönlere sirayet ettirilerek modernliğin ürettiği sahte değerlere yamama çalışma ve çabalarıdır. İşte bu çabalara karşı da bir duruş sergilemek ve darbenin ürettiği kavramsal kargaşaya yeni karmaşalar eklemek yerine halkın sağduyusunun öne çıkardığı vefa, kararlılık, saygınlık, bağlılık gibi dini temel değerleri göz ardı edemeyiz. Hele şehitlerimizi asla demokrasi şehidi olarak yaftalamamalı ve onları bu ümmetin izzetli şehitleri olarak görmeli ve böyle bir kabulü öne çıkarmalıyız.

Yedincisi, darbe sonrası masum insanların zulme maruz kalmamaları için uyarı görevini unutmadan yapmalı ve bir sürek avına dönüştürülmemesini sağlamayı da görev addetmeliyiz. Elbette ki suçlu olanlar cezalarını çeksinler, ama masum insanları zulme duçar kılmamalıyız. Çünkü ancak mazlum iken ilahi yardımı alabiliriz. Zalim olana ilahi yardım erişmez. Bu hakikati unutmamalıyız.

Sekizincisi ise bütün bu başarı öyküsünün altında yatan hakikat Allahın bu mazlum halka verdiği yardımdır. Dolayısı ile kimse bu başarıyı kendisine mal etmemeli, temellük etmemeli ve ilahi yardımın devamı için de tevazuu elden bırakmamalıdır. Hepimiz her gece şükür secdesi yapmalı ve ilahi yardım için Allah’a teşekkürlerimizi sunmalıyız. Çünkü mümin sadece Allah’ı kendisine dayanak kılandır. Bu hakikati unutmadan davranışlarımıza yön vermeliyiz. Anadolu bütün renkleri ile bu darbenin karşısında yer almıştır. Bu bir Anadolu irfanının harekete geçtiği zaman kesitidir. Çünkü modernlik sadece parçalayıp bölücülük yaptırır. Ama irfan bütünleştirir ve birleştirir… İşte dindarı, günahkarı, laiki, milliyetçisi, ulusalcısı, alevisi, sünnisi ile bir bütün olarak darbeyi savuşturma girişimini başarıya ulaştıran Allah’a hamd eder ve bu toprakların ruhunun din üzerinden inşa edildiğini unutmadan yol almanın şuurunu süreklileştirebilmeliyiz. Biz olalım ve biz kalalım… Bizi bölüp parçalayanlara ise pirim vermeyelim. Ve Anadolu irfanının kucağında bütünlüğümüzü korumaya devam edelim… Gerçek hoşgörü bu çatı altındadır. Çünkü hiçbir fesat ve ayrım burada neşvünema bulamaz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder