11 Kasım 2014 Salı

Tek Secde İçinde Üç Anlam


Tesbih (Secdedeki birinci okuyuş)
Rabbim sen kendini bildiğin gibisin.
“Ben seni ne kadar övsem veya tenzih etsem de yine de bunun hakkını tam olarak veremeyebilirim. Sen kendini bildiğin ve bize bildirdiğin gibisin.”

Tenzih (Secdedeki ikinci okuyuş)
Rabbim Sen kâfir ve müşriklerin söz ve davranışlarından sonsuza dek uzaksın.
“Sen, kâfir, müşrik ve fâsıkların söyledikleri bütün sözlerinden ve davranışlarından
Seni niteledikleri her şeyden sonsuza kadar uzaksın.
Sen onların düşündükleri, söyledikleri ve davrandıkları gibi değilsin.
Sen yokmuşsun gibi yaşayıp, sen hesap soramazmışsın gibi davranan,
Seninle bir kere dahi olsa konuşmaya tenezzül etmeyen,
Sana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyen insanların söz ve tavırları cahilliklerinden Sen hiçbir söz ve nasihat dinlemeyen bu insanların zannettiği gibi değilsin.
Sahip oldukları şeylerin kendilerini her kötülükten koruyacağını düşünen,
İçinde bulundukları hâlleriyle başıboş bırakıldığını sanan,
Güvenliği, itibarı ve şerefi senin çizdiğin çerçevenin dışında arayan,
Kimsenin kendilerini görmediğini ve onlara güç yetiremeyeceğini zanneden
Ve sana bir türlü büyüklüğü yakıştıramayanların aşırılıklarından uzaksın.
Sen onların sandığı gibi değilsin.
Yalan söyleyen, haddini aşan ve senin hakkında bilip bilmeden cahilce konuşanlar
Senin onlara hiç hesap edemeyecekleri yerden yaklaşabileceğini anlamıyorlar.
Mazlumu, fakiri dikkate almayıp zulmü, sömürüyü görmezlikten geliyorlar.
Hatta azabın peşlerine takılıp evlerinin eşiğine kadar yaklaştığını fark edemiyorlar.
İndirdiğin kitabı ve ayetlerini dikkate almıyor ve önemsemiyorlar.
Bunlar işledikleri günahları sadece senin bilmenin yeterli olacağının farkında değiller.
Üstelik onlara verdiğin nice şeylere nankör kesilip bütün olup-biteni kaderle ilişkilendiriyor
Takdiri İlahi deyip bütün suçu senin üzerine atıyorlar.
Sen Onların söylediklerinden sonsuza kadar ötede ve aşkınsın.
Sen onların bildiklerini sandıkları şey değilsin.
Senin onlara Peygamberler ve kitaplar göndermen, hikmeti önlerine sermen
Tüm insanlığı özgür kılıp irade sahibi yapmak istemen onlar için bir şey ifade etmiyor.
Doğru ile yanlışın arasını ayırmana ve kötülüğün galip gelmesini önlemene rağmen
yine de seni arayıp bulamıyorlar.
Asla mağlup olmayacağını bile bile senden başkasını koruyucu ediniyorlar.
Verdiğin nimetlerle hadlerini aşıp seni unutuyorlar.
Kimisi sana çocuk isnat ediyor, kimisi de senin sevgili şımarık çocuğun gibi davranıyor. Bazısı torpil bekleyerek şefaate güveniyor,
Bazısı hahamlarını papazlarını veya büyük saydığı zatları ilah edinip senin yerine koyuyorlar. Seni gereği gibi tanımıyorlar.
Sen onların ortak koştuklarından ve nitelemelerinin tamamından uzaksın.
Onların her hoşuna giden şeyin doğru olduğuna dair bir zanları var.
Hâlbuki zannın hakikatten bir şey ifade edemeyeceğini bilmiyorlar.
Bazen cinlerle, bazen elçilerinle, bazen de meleklerle aranda bir soy bağı kuruyorlar. Sevdikleri veya korktukları şeylere senin gücünden pay ayırıyorlar.
Seni bırakıp yarattıklarına boyun eğiyorlar.
Gaybı sadece senin bildiğini unutup ondan haber veren yalancılara inanıyorlar.
Seni ya da meleklerini görmek isteyerek hadlerini aşıyorlar.
Oysa mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden, dilediğini yapabilen, mülkün gerçek sahibi, büyüklükte eşsiz olan, yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren, barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan sensin. Senin yerine koydukları hangi güçler veya varlıklar bu işlerden herhangi birini yapabilir?
Önce bizi yaratan, sonra geçinmemiz için gerekli vasıtaları sağlayan, ardından bizi ölüme götüren ve en sonunda tekrar hayata döndürecek olan yalnız sensin.
Bu yüzden kâfir, müşrik ve fâsıkların söz ve davranışlarıyla seninle ilgili olarak ortaya koydukları her türlü düşünce ve eylemden seni tenzih ederim.”
Sen benim günahlarımdan da uzaksın.
Rabb’im ben kendimi biliyorum;
Sen korkmayın, diyorsun. Ben bazen korkuyorum.
Sen çalışın, diyorsun. Ben ara sıra tembellik ediyorum.
Sen infak edin, diyorsun. Benim elim bir türlü cebime gitmeyebiliyor.
Sen ahiret var, hesap var, diyorsun. Ben bazen sorumluluklarımdan kaçabiliyorum.
Sen her şeyi görüyorum, diyorsun. Bazen ben, sanki sen beni görmüyormuşsun gibi bir sürü yanlış iş de yapıyorum.
Bu yaptıklarım benim kendi hatalarım.
Beni affet.
Sen benim hatalarımla, günahlarımla ve ihmallerimle nitelenecek bir ilah değilsin.”

Takdis (Secdedeki üçüncü okuyuş)
En güzel ve en yüksek vasıflar sadece sana aittir.
Son olarak üçüncü secdede tenzih anlayışına, yukarıda ifade edilen üç ayrı başlığı çerçeveleyecek şekilde ‘a’lâ’ nın anlamını da katmak gerekir. Şöyle ki;
“Senin adını insanlar nezdinde daha yücelere çıkarabilmem için
Dürüst ve erdemli davranmam konusunda bana yardım et.
Onların servetleriyle oluşturdukları sahte huzura imrenmemi engelle.
Adının evimde anılmasına imkân ver.
Ticaret ve alış verişin beni seni hatırlamaktan alıkoymasına müsaade etme.
Zenginliğin beni şımartmasına izin verme.
Fakirliğin isyanına ortak olmayayım.
Namaz kılmaktan ve insanlara yardım etmekten uzak kalmayayım.
Gözlerin dehşetten döneceği gün beni ateşten koru.
Beni dünyada ve ahirette utandırma. Mahcup olmama izin verme.
Ben sana kulluk etmekten geri durmam, yorulmam ve usanmam.
Lütfen ve merhameten Sen de benden asla vazgeçme.
Sana teslimiyetimin gereği olarak bir şey yapmamı veya yapmamamı istediğinde bana, inananların ilki olmayı ve seni razı edecek işler yapmayı kötülüklerden kaçmayı kolaylaştır.
Sence hayatın anlamı ne?
Sence iyiliğin yeri neresi?
Sence hayat ve ölüm nedir?
Sence dünya ne kadar değerli?
Emek, başarı, servet, şeref…
Sence bir şeyin değeri her neyse…
Bence de o.
İzzet ve şerefi sende ve sana itaatte buluyorum.
Huzur ve güveni sadece senin sağlayabileceğini biliyorum.
Barış ve esenliğe ancak seninle ulaşacağının farkındayım.
Bunları başka yerlerde, ideolojilerde, zevk ve sefada arayanlardan uzak duruyorum.
Sen bir şeye ne değer veriyorsan, ne anlam yüklüyorsan ben de onu öyle kabul ediyorum. Çünkü A’lâ olan, yüce olan, üstün olan ve şerefi elinde tutan yalnız Sensin.”


Sonuç Olarak
“Yüce Rabb’inin adını tespih et!” ya da “Tenzih et yüceler yücesi Rabb’inin adını!” denildiğinde yukarıda dile getirilen anlamların en azından bir kısmı aklımıza gelmelidir. İnanan biri, yaşamında karşılaştığı örneklerden hareketle Rabb’ini tenzih etmeyi gerektiren pek çok sebep bulabilir. Çünkü Allah’ı gereği gibi tanımayan veya şanına yaraşır biçimde takdir etmeyen çok sayıda cahil kimse mevcuttur. Bu cahil ve zalim insanların söz ve davranışlarıyla gündelik hayatta her an karşılaşılabiliriz. Örneğin, birinden “Allah’ın sopası yok ki vursun.” gibi bir söz duyulabileceği gibi tavrı ve tarzıyla o yokmuş veya güç yetiremezmiş gibi davranan insanlara da rastlanabilir. İşte bir güç gösterisi, haksızlık ya da bir suçla söz veya fiil olarak karşılaşıldığında, Subhanallah demenin yeri tam orasıdır.
Nihayet Allah, her zaman galiptir. Hiçbir zaman mağlup olmaz ve aciz düşürülemez. Kendisine inananları en çok sevindiren şeylerden biri de budur. Zulüm veya haksızlık yaparak onu mağdur ya da mağlup etmek de mümkün değildir. Bu anlamda peygamberler, ondan af isterken “Sana zulmettik bizi affet.” dememişlerdir. “Biz nefsimize zulmettik bizi affet.”
demişlerdir. Aynı şekilde ne övgü ne yergi ne de isyan ona zarar veya fayda verir. Dolayısıyla onu tesbih, tenzih ve takdis etmek de insanların kendi yararınadır. Tenzih ederek uzaklaştırılan kötülükler, aslında insanın kendisinin uzak durması gereken konulardır. Önemine binaen tekrar etmek gerekirse, Allah’ı yücelttiği oranda insanın da saygınlığı artacaktır. Hiç şüphesiz tarih, şerefine en düşkün insanların müminler olduğuna da şahittir.
Mümin, Rabb’ini tesbih ettiğinde gücü sadece ona ait kılar. Kötülüklerle gereği gibi mücadele edebilmek için önce âlemlerin Rabb’inin kötü insanların söz ve fiillerinden uzak olduğunu dile getirir. Böylece cesaret kazanır ve hakikatin gerçekleşeceğine dair ümidi artar. Artık hesap sormaktan ve hesap vermekten korkmaz. Bir şeye Rabb’in çizdiği çerçevede değer yüklemek kişiyi büyülenmekten ve boşa kürek çekmekten alıkoyar. Çünkü en güzel ve en yüksek vasıfların ona ait olduğunu bilir. Nihayet O, bir şey söylüyorsa mutlaka iyi ve güzel olduğu içindir. Nihayet Allah hakkında güzel düşünmek, bütün diğer güzelliklerin kaynağıdır.


Musa Şimşekçakan / Ala suresi Tefsiri / Sözün Gücü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder