2 Haziran 2014 Pazartesi

Tek Secde İçinde Üç Anlam...

Tesbih (Secdedeki birinci okuyuş)
Rabbim sen kendini bildiğin gibisin.
“Ben seni ne kadar övsem veya tenzih etsem de yine de bunun hakkını tam olarak veremeyebilirim. Sen kendini bildiğin ve bize bildirdiğin gibisin.”

Tenzih (Secdedeki ikinci okuyuş)
•Sen kâfir ve müşriklerin söz ve davranışlarından sonsuza dek uzaksın.
“Sen, kâfir, müşrik ve fâsıkların söz ve davranışlarıyla seni niteledikleri her şeyden sonsuza kadar uzaksın. Onların düşündükleri, söyledikleri ve davrandıkları gibi değilsin.
Sen yokmuşsun gibi yaşayıp, sen hesap soramazmışsın gibi davranan,
Seninle bir kere dahi olsa konuşmaya tenezzül etmeyen,
Sana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyen insanların söz ve tavırları cahilliklerinden kaynaklanıyor. Sen hiçbir söz ve nasihat dinlemeyen bu insanların zannettiği gibi değilsin.
Sahip olduklarının kendilerini her kötülükten koruyacağını düşünen,
İçinde bulundukları hâlleriyle başıboş bırakılacaklarını sanan,
Güvenliklerini, itibarlarını ve şereflerini senin çizdiğin çerçevenin dışında arayan,
Kimsenin kendilerini görmediğini ve onlara güç yetiremeyeceğini zanneden ve sana bir türlü büyüklüğü yakıştıramayanların aşırılıklarından uzaksın.
Sen onların sandığı gibi değilsin.
Yalan söyleyen, haddini aşan ve senin hakkında bilip bilmeden cahilce konuşanlar senin onlara hiç hesap edemeyecekleri yerden yaklaşabileceğini anlamıyorlar.
Mazlumu, fakiri dikkate almayıp zulmü, sömürüyü görmezlikten geliyorlar.
Hatta azabın peşlerine takılıp evlerinin eşiğine kadar yaklaştığını fark edemiyorlar.
İndirdiğin kitabı ve ayetlerini dikkate almıyor ve önemsemiyorlar.
Bunlar işledikleri günahları sadece senin bilmenin yeterli olacağının farkında değiller.
Üstelik onlara verdiğin nice şeylere nankör kesilip bütün olup-biteni kaderle ilişkilendirerek adeta seni suçluyorlar.
Onların söylediklerinden sonsuza kadar ötede ve aşkınsın. Sen onların bildiklerini sandıkları şey değilsin.
Peygamberler ve kitaplar göndermen, hikmeti önümüze sermen ve bizi özgür kılıp irade sahibi yapman onlar için bir şey ifade etmiyor.
Doğru ile yanlışın arasını ayırmana ve kötülüğün galip gelmesini önlemene rağmen yine de seni arayıp bulamıyorlar.
Asla mağlup olmayacağını bile bile senden başkasını koruyucu ediniyorlar. Verdiğin nimetlerle hadlerini aşıp seni unutuyorlar.
Kimisi sana çocuk isnat ediyor, kimisi de senin sevgili şımarık çocuğun gibi davranıyor. Bazısı torpil bekleyerek şefaate güveniyor, bazısı hahamlarını papazlarını veya büyük saydığı zatları ilah edinip senin yerine koyuyorlar.
Seni gereği gibi tanımıyorlar.
Sen onların ortak koştuklarından ve nitelemelerinden uzaksın.
Her hoşlarına gidenin doğru olduğuna dair bir zanları var.
Hâlbuki zannın hakikatten bir şey ifade edemeyeceğini bilmiyorlar.
Bazen cinlerle, bazen elçilerinle, bazen de meleklerle aranda bir soy bağı ve yakınlık kuruyorlar.
Sevdikleri veya korktukları şeylere senin gücünden pay ayırıyorlar. Seni bırakıp yarattıklarına boyun eğiyorlar.
Gaybı sadece senin bildiğini unutup taşlamaya devam ediyorlar. Seni ya da meleklerini görmek isteyerek hadlerini aşıyorlar.
Oysa mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden, dilediğini yapabilen, mülkün gerçek sahibi, büyüklükte eşsiz olan, yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren, barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan sensin.
Senin yerine koydukları hangi güçler veya varlıklar bu işlerden birini yapabilir?
Önce bizi yaratan, sonra geçinmemiz için gerekli vasıtaları sağlayan, ardından bizi ölüme götüren ve en sonunda tekrar hayata döndürecek olan da sensin.
Bu yüzden kâfir, müşrik ve fâsıkların söz ve davranışlarıyla seninle ilgili olarak ortaya koydukları her türlü düşünce ve eylemden seni tenzih ederim.”
•Sen benim günahlarımdan da uzaksın.
Rabbim ben kendimi biliyorum;
Sen korkmayın, diyorsun. Ben bazen korkuyorum.
Sen çalışın, diyorsun. Ben ara sıra tembellik ediyorum.
Sen infak edin, diyorsun. Benim elim cebime gitmeyebiliyor.
Sen ahiret var, hesap var, diyorsun. Ben bazen sorumluluklarımdan kaçabiliyorum.
Sen her şeyi görüyorum, diyorsun. Bazen ben, sanki sen beni görmüyormuşsun gibi bir sürü yanlış iş de yapıyorum. Bu yaptıklarım benim kendi hatalarım. Beni affet. Sen benim hatalarımla, günahlarımla ve ihmallerimle nitelenecek bir ilah değilsin.”

Takdis (Secdedeki üçüncü okuyuş)
En güzel ve en yüksek bütün vasıflar sana ait.
Son olarak üçüncü secdede tenzih anlayışına, yukarıda ifade edilen üç ayrı başlığı çerçeveleyecek şekilde ayette geçen ‘a’lâ’ nın anlamını da katmak gerekir.
Şöyle ki;
“Senin adını insanlar nezdinde daha yükseklere çıkarabilmem için dürüst ve erdemli davranmam konusunda bana yardım et.
Onların servetleriyle oluşturdukları sahte huzura imrenmemi engelle. Adının evimde anılmasına imkân ver.
Ticaret ve alış verişin beni seni hatırlamaktan alıkoymasına müsaade etme.
Zenginliğin beni şımartmasına izin verme. Fakirliğin isyanına ortak olmayayım.
Namaz kılmaktan ve insanlara yardım etmekten uzak kalmayayım.
Gözlerin dehşetten döneceği gün beni ateşten koru.
Beni utandırma. Mahcup olmama izin verme.
Ben sana kulluk etmekten geri durmam, yorulmam ve usanmam.
Sen de benden asla vazgeçme.
Sana teslimiyetimin gereği olarak bir şey yapmamı istediğinde bana, inananların ilki olmayı ve seni razı edecek işler yapmayı kolaylaştır.
Sence hayatın anlamı ne?
Sence iyiliğin yeri neresi?
Sence hayat ve ölüm nedir?
Sence dünya ne kadar değerli?
Emek, başarı, servet, şeref…
Sence bir şeyin değeri neyse… Bence de o.
İzzet ve şerefi sende ve sana itaatte buluyorum.
Huzur ve güveni senin sağlayacağını biliyorum.
Barış ve esenliğe ancak seninle ulaşacağımın farkındayım.
Bunları başka yerlerde arayanlardan uzak duruyorum.
Sen bir şeye ne değer veriyorsan, ne anlam yüklüyorsan ben de onu öyle kabul ediyorum. Çünkü A’lâ olan, yüce olan, üstün olan ve şerefi elinde tutan sensin.”

Musa Şimşekçakan 
 Sözün Gücü 
Â’la Suresi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder