15.07.2016 tarihinde Türkiye’de yaşanan askeri darbe girişimi ve bu girişimin daha çok millet gücü ile bertaraf edilmiş olması durumunun analizinde varabildiğim şahsi kanaatlerimi, sonuç ve değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.
1- Türkiye’de tarihsel bir geçmişi ve arka planı bulunan ‘Silahlı Kuvvetlerin’ yönetim süreçlerine müdahil olma durumu değişmemiştir. Sivil destekli olsun ya da olmasın ‘Askeri Darbe’ tehlikesinin, özellikle Akparti iktidarı dönemlerinde yaşanan hızlı toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik gelişim ve değişimlere rağmen mevcudiyetini ve zindeliğini koruduğu anlaşılmaktadır. Jeopolitik değerine eşlik eden İslam Dünyasına kurucu ana unsur olarak geri dönme iradesini ortaya koyabilen güncel Türkiye’de Askeri Darbe potansiyel bir tehlike olarak mevcudiyetini sürekli olarak koruyacaktır.
2- Askeri Darbenin potansiyel mevcudiyeti, başarısız girişiminin sonuçları doğrultusunda kendi eleştirisini yaparak kendisini güncelleyecektir.
3- Darbe kalkışmasına halkın vermiş olduğu güçlü tepki ‘toplumsal yapının’ önemli ölçüde değişime uğradığını göstermektedir. Toplumsal tepki ezici bir yekûn olarak muhafazakâr kesimden kaynaklanmıştır. Ortaya çıkan toplumsal tepki, psikolojik vasıtaların harekete geçirdiği geçici ve herhangi bir arka planı bulunmayan bir tepki seli değildir.
a) Türk siyasal kültürünün kemikleşmiş tutumu olan güç kullanana yönelik ‘Mutlak İtaat’ olgusu ile siyasal zeminde ‘suskunluk ve karışmama’ duruşu büyük ölçüde değişime uğramış, toplumsallık, makul talep ve itirazda bulunabilme yetisine kavuşmuştur. En önemlisi direnç gösterebilme iradesini ortaya koymuştur. Bu durum sağlıklı bir siyasallığın oluşumu için ümit vaat etmektedir.
b) Güçlü toplumsal tepkinin siyasallığı değişime uğramıştır. Sol ve liberal geleneğin tekelleştirmiş olduğu ‘toplumsal tepki’ olgusu, muhafazakâr kesimde güçlü bir şekilde kendisini gösterebilmiştir. Bu durum muhafazakâr söylemin statükocu ve dinginlikten yana tavrının önemli ölçüde aşıldığını göstermektedir. Bu olgu iyi analiz edilmelidir. Zira iktidar süreçlerinin nihayetinde yaslanmak zorunda olduğu muhafazakâr duruşun artık, iktidar uygulamalarının keyfiliğine bir meşruluk kaynağı olarak hizmet etmeyeceği anlaşılmalıdır.
c) Toplumsal tepkinin güçlü bir arka planı vardır. Tarihte sürekli sıçramalar yapmış, toplumsal ve toplumlar arası ilişkileri örgütleyebilme ve koruyabilme kudret ve başarısını uzun soluklu elinde bulundurmuş siyasal bir geçmiş algısı ile tarihten kopartılarak izzet ve ikbali elinden alınarak zelil bir duruma düşürülmüş olma gerçeğini bütün çıplaklığı ile kavrayabilme, toplumsal hareketlenmelerin itici motorları olmuştur. İslam Dünyasında yaşanan güncel türbülanslar sonucu ortaya çıkan katliamlar, kıyımlar, kitlesel mecburi göçler vb. durumlar bu kavrayabilmenin önemli unsurları olmuşlardır. Ülkemizde bulunan Suriyeli mültecilerin dramlarını gündelik hayatta her gün gören halk, siyaset dışı iktidar arayışlarına güçlü bir tepki vermiştir. Diğer taraftan istikbale ait tasavvur yapabilme zeminine kavuşan toplumsallık, toplumsal hafızasında Askeri Darbelerin yol açtığı travmaları bizatihi yaşadığı için sonuçlarını yakından tanımaktadır.
4- Türkiye’nin bölünmüş toplumsallığı bilinen bir gerçekliktir. Klasik anlamda Türkiye’nin bölünmüş toplumsallığını Batıcı- Laikler ile Muhafazakâr-İslamcılar temsil etmekteydi. Askeri Darbe girişiminin baş aktörü olan Fethullah Gülen hareketinin muhafazakâr yapısı bu defa muhafazakâr/ muhafazakâr bölünmesine yol açmıştır. Belirli bir hiyerarşi içinde hareket eden yaygın cemaatlerin siyasete asli unsur olarak müdahil olmasının getirmiş olduğu ‘koalisyon’ mantığının nihayetinde evrileceği siyasal çatışma ve siyasette alan kazanma kavgası, Askeri Darbelerin zinde güç ve sivil destek kaynağını oluşturacaktır. Bu doğrultuda;
a) Askeri Darbenin salt FETÖ’ye mal edilmesi FETÖ’nün ardına ustalıkla saklanan uluslararası şer odaklarının hem niyetlerinin hem de adreslerinin gölgede ve ikincil planda kalmasına neden olacaktır.
b) Belirli bir hiyerarşisi ve yaygınlığı bulunan cemaatlerin siyasete asli unsur olarak müdahil olması ileride bu defa farklı cemaatlerin iktidar talebi ile Askeri Darbeleri kullanan uluslararası güçlerin emellerini çakıştırabilecektir.
c) Muhafazakâr / Muhafazakâr bölünmesinde yaşanan süreç cemaatler boyutunda uzun zamandır yaşanan bir süreçtir. Kur’an İslam’ı ile Gelenek İslam’ı, İndirilen Din ile Uydurulan Din tanımı vb. çatışmalar bölünmenin derinleşmesi için ideolojik bir aygıt olarak kullanılmaya müsaittir. Bu konuda Müslüman Türkiye Sivil Toplumu gerekli analizleri yaparak konuya müdahil olmalıdır.
d) Hükümet devleti hızla teknik devlet örgütlenme mantığına çekmelidir. Devlet, insan gücünü liyakat ve ehliyet prensibine uygun devşirmelidir. Hükümet, Türkiye’deki bütün cemaatlerin siyasal koalisyon mantığı dâhilinde sayılabilecek kadrolaşma taleplerini reddetmelidir.
e) Mantıklı ve tutarlı bir ‘Sivil Toplumun’ oluşumu için iktidara odaklı bir sivil toplum inşasından vaz geçilmelidir. Sivil toplum inşası sivil alana bırakılmalıdır.
f) Asker-Polis karşıtlığı gibi devlet kurumları arasında eşitliği, güvenirliliği ve aidiyet duygusunu zedeleyici ve nihayetinde yok edici faaliyet ve söylemlerden uzak durulmalıdır.
g) Askeri Darbe kalkışmasını önleyen Millet İradesinin işlevselliği parti bağlamında siyasallaştırılmamalı, siyasal saiklerle sokağa inmeyen muhalif, duyarsız kesime karşılık hain, satılmış, gayri milli, koyun, sürü vb. yaftalamalarda bulunulmamalı, sürekli bölünmeye değil tevhide yönelik çalışılmalı, toplumsal aidiyet duygusu geliştirilmelidir.
h) Diğer taraftan makul Millet İradesinin tecellisi ile Millet İradesinin putlaştırılarak çürüme ve yozlaşma potansiyeli arasındaki fark dikkatlice izlenmeli, analiz edilmelidir.
Arif Arcan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder