Son günlerde yaşananlar göz önüne alındığında aklın tatil edildiği, duygunun ise abartılı bir şekilde hayatı belirlemeye başladığı söylenebilir. Böyle bir durum ise toplumsal cinneti içereceği için kabul edilmesi mümkün değildir. 2013’ten bu tarafa tam da uluslararası güçler böyle bir ortam için çalışıp duruyorlar. Tam bir kaos ve karmaşa… Ortada bir iç savaş görüntüsü vermeye çalışılıyor ve maalesef buna uygun akılsızlar güruhu da destek veriyor. Her türlü milliyetçiliğin ve etnik, dinsel ayrımcılığın bir insanlık suçu olduğu kabul edilen bir zeminde tam da bu noktada harekete geçerek eski yaraları büyük bir iştahla kaşıyan kesimler, görüntüler eşliğinde şimdi ellerini büyük bir zevkle ovuşturuyor ve istediklerine ulaştıklarını zannetmenin sevincini yaşıyorlar…
Meselenin adını doğru koyalım: bu bir PKK - Türkiye Cumhuriyeti savaşı değildir. Bu bir Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlık savaşıdır. Ve bu savaşı neredeyse bütün muhalif unsurlara; yani iç ve dış muhalif unsurlara rağmen vermektedir. Ayrıca bu savaş bir İslam ve Batı savaşıdır. Çünkü İslam Dünyasında ayakta kalan yegane ülke Türkiye Cumhuriyeti ülkesidir ve bu ülkenin iktidarında hiç istenmeyen ve yok edilmeye çalışılan bir unsur olarak İslamcılar vardır. Ki bu İslamcılar aslında İslamcılığın kendisi bağlamında biraz döküntü olarak kalanlardır da…
Ama bu bile gerçek anlamda batıyı ve onların yerli iş birlikçilerini kötü şekilde korkutmaktadır. Çünkü din ve yerlilik bütünleştiğinde aşamayacağı güç yoktur. Son 13 yıllık iktidarda bu görüntüyü verdiği için ciddi bir saldırı altında kalmaktadır. Yoksa bu kadar süredir iktidarda olan bir partiye bu kadar ağır bir saldırı gerçekleştirmenin bir manası olmayacaktır. Tarihe biraz daha ciddi bir şekilde eğildiğimizde şunu rahatlıkla göreceğiz ki hangi parti; Demokrat Partisi, Anavatan Partisi gibi biraz dine duyarlı, yerliliğe yönelik yaptığı hizmetler ve vurgular yüzünden ciddi saldırılar karşısında kaldığını biliyoruz. Menderes idama gönderilirken, Özal ise zehirlendiği konusunda ciddi şüpheler bulunmaktadır.
Her iki iktidara da halk ile kurdukları ilişki ve iktidarı başka türlü elde edemeyeceklerine dair korkular yüzünden saldırılar yapıldı. Şimdi benzer bir şekilde Ak Parti’ye ve onun şahsında Tayyip Erdoğan’a aynı saldırılar yapılırken yapılan gönderme de Menderes olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez belki bu kadar fütursuzca bir cumhurbaşkanına bu kadar aleni hakaret ve saldırılar gerçekleştirilmektedir. Meselenin hırsızlık yada başka bir şey olmadığı açıktır. Yeni bir çağ başlatılmak isteniyor ve saha temizlenmesi gerekmektedir. İşte bu noktada kim engel olarak görünüyorsa onun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sisi ve yaptıklarının bu kadar uluslararası güçler tarafından hoş görülmesi ve destek verilmesinin anlamı da bu olsa gerek!
Bu bir bağımsızlık savaşıdır. Ve biz Müslüman olarak bu ülkede yaşayan Kürt ve Türk olarak bu bağımsızlık savaşında yer alacak mıyız almayacak mıyız sorusuna muhatap olduğumuzda vereceğimiz cevaba göre tavır belirlenecektir. Eğer bu ülkenin birliği ve dirliği konusunda tavır alırsanız siz kötü ve hain ilan edileceksiniz, muhalif bütün güçler tarafından… Ama eğer siz bağımsızlığı bir tarafa bırakıp size atılan kemiğe tav olursanız o zaman el üstünde tutulacaksınız…
Şimdi tavır belirleme zamanı…
Ya kendi biricikliğimizi muhafaza edeceğiz ve yapılan bütün saldırıları bizzat kendimize yapılmış kabul edip ona göre tavır belirleyeceğiz. Ya da nasılsa birileri gönderilmek isteniyor. O zaman bende bana düşen çıkara göre hareket edeyim diyeceğiz. Her iki tutum hem kamu vicdanında hem da ahrette Allah’ın huzurunda tartıya çıkacaktır. PKK’nın bir taşeron olarak kullanıldığı bu kadar ayan beyan açıkta iken bunu bir Kürt-Türk savaşı olarak lanse edip buradan uluslar arası sistemden Kürtlerin katledildiği gibi bir hüküm çıkartarak Türkiye Cumhuriyetinin yeniden vesayet altına alınmasına zemin hazırlamak tarih ve vicdan huzurunda hüküm giymek için yeterli olacaktır. Mevcut bütün sol illegal örgütlerin sanki bugün için saklandığını ve hepsinin büyük bir iştahla bir saldırıyı gerçekleştirdiğini görmemek için üç maymunu oynamak lazım…
Bütün bu saldırıları göğüslemek için ayrıca aynı şekilde bir saldırı ile cevaplandırmak sadece ateşe benzin ve reddettiğimiz şeye benzemekten başka şeye yaramayacaktır. Bu açıdan öncelikli olarak sağduyumuzu ve aklımızı muhafaza etmeliyiz. Saldırılara ayniyle cevap yerine açıklayıcı ve metin bir tavırla engelleyici olmalıyız. Biz saldırmamalıyız. Ama topyekûn bir savunmayı da göz ardı etmemeliyiz. Çünkü bu ülkenin ordusu, polisi kendini koruyacak güce sahiptir. Mesele şu: bir mücadele verilirken meşru zemin muhafaza edilmeli ve bu silah kullanan güç içinde geçerli… Topyekûn bir saldırı yerine kim suçlu ise ve bu suça iştirak ediyorsa itina ile ayrıştırılması ve kamu vicdanı asla yaralanmamalıdır. Bu bizim birliğimizi ve dirliğimizi de muhafaza edecek olan tutumdur.
Her şey biriciktir ve bu biricikliğin korunması hukuku oluşturur. Bu yüzden o biricikliği ortadan kaldıran her durum olumsuzlanmıştır. Biz buna İslam düşüncesi bağlamında fıtrata uygunluk diyoruz. Ki Allah her şeyi bir fıtrat üzere yaratmıştır. İşte bütün mesele bu fıtratın korunması meselesidir. Ama batı düşüncesi tam da bu fıtrata müdahale üzerine kuruludur. İslamcı düşünce de modernliğin tuzağı ile mühendislik girişimleri sonucu fıtrata müdahil bir pozisyonu tutmak istiyor. Buna bir itiraz koymalıyız. Ve biz asla mühendislik uygulamalarının bir parçası olmamalıyız. Hâlbuki her şey aslına rucu eder ki biz hep ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun‘ deriz ki bu da her şeyin aslına dönüşünü beyan eden bir ifadedir. O zaman insana düşen kendi biricikliğini muhafaza ederken başka biriciklerin varlığını idrak ederek onların da biricikliğini koruyacak bir düşünceye sahip olma çabasına girişmek olmalıdır...
Hukuk ve norm bu biricikliğimizle orantılı bir şekilde uygulama alanına girerse adalet sağlanır ve kamu vicdanı rahata erer. Sokağa çıkmak gerektiğinde kaçınmamak ama çıktığımızda da yıkıp yakmak yerine kararlığımızı gösteren bir işarete dönüşmelidir…
Unutmamalıyız ki bu ülkeye solun verebileceği hiçbir şey yoktur. Solu ile Sağı ile Hegel okumaları sadece faşizm üretir. Bu faşizmden çok çekti bu dünya ikinci dünya savaşı ve Rus ile Çin devrimleri hafızamızda hala terütaze durmaktadır…
Müslümanlar kendi inançlarına ve amellerine dayalı bir ahlak üreterek bu sorunlara çözüm üretebilir ve yeni bir dünyanın kurulmasına zemin oluşturabilirler. Bunun için yeni bir bakış, parçalayıcı değil bütünleştirici bir yaklaşım temel bakışı oluşturmalıdır. Tarihe de bu bütünlüklü yaklaşım ile bakıldığında sorunların nasıl kolayca çözülebileceğine dair bakış netleştirilebilir…
Abdülaziz Taktik
Abdülaziz Taktik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder