İlkokul 8. sınıf öğrencilerine din ve ahlak öğretmeni sorar;
— Kaç tane irade vardır? İradeyi
anlatınız…
Normal olarak bizim din dersi
kitaplarımızda iki tane irade olduğundan bahsedilir
1-Külli irade (İlahi irade) 2-Cüzi irade diye (İnsanların iradesi)
Parmak kaldıran öğrenci tutuyor
diyor ki irade iki değil üçtür.
1-Külli irade (İlahi irade) 2-Cüzi
irade (İnsanların iradesi)
3-Milli irade (TBMM)(!)
Aslında öğrencinin dikkat çektiği şey din dersinin dışında gördüğü diğer bütün derslerde mütemadiyen başka bir iradeye atıf yapıldığınadır. Bu da Milli iradedir (TBMM).
Yaşadığımız döneme bakacak olursak,
Milli irade olarak ortaya çıkan ve
taalluk eden ne varsa
TBMM’ye karşılık gelir…
TBMM, bütün kanunlar çıkarandır…
TBMM, çıkardığı kanunlarla
Türkiye’de ki o Âli (yüksek) yapının esasını oluşturur.
Demek ki “Milli irade” mevcut hali
ile şu andaki mevcut “düzeni” temsil etmektedir.
Buradan baktığımız zaman şu anda
yaşadığımız zaman diliminde bir taraftan;
Milli irade (TBMM) ile Külli irade
(İlahi irade) arasında esaslı uyumsuzluklar görülmektedir.
Diğer taraftan da; Şu anki
Milli irade (TBMM) ile Cüzi irade
(Müslümanlar) arasında da esaslı problemler mevcuttur.
İşte bunu dikkate aldığımızda eğer
biz T.C.‘de bir ihya hareketinden bahsedeceksek
Muhakkak şunun altını çizmeliyiz;
Bugün artık içinde yaşadığımız
şartlarda ne yazık ki milli iradeyi ihmal etme lüksümüz yok!
Yani o öğrenci gibi mecburen milli
iradeyi de hesaba katmak zorundayız.
Ama Milli iradeyi (TBMM) Külli
iradenin (İlahi) karşısında bir yere yerleştirerek değil.
Hani bizim topraklara ait klasik bir
sözümüz vardır ya;
“Baş başa, baş da Allah’a bağlıdır”
diye…
İşte başın başa bağlı olan yerde
Bağlanılan başın Allah ile olan
irtibatını
Esaslı bir şekilde keşfetmenin
yollarını bulmamız gerekmektedir.
İslamiyet bir ilim dinidir. Bilgi
olmadan Müslümanlık olmaz.
Fakat bilgi dediğimiz şey sadece
bir Ayetin, bir Hadisin veya kaynakların bilgisi değildir…
Tabiî ki bu bilgilere sahip olmak
önemlidir.
Ama bizde ilim, kitaplarda değil âlimlerdedir
Kitaplardan hoca olmaz…
İlme talip olanlar kitaplara değil
âlimlere müracaat ederler.
Âlimlerin refakatinde kitapları
tetkik ederler.
Âlim, ilminin şahsında hem ahlaka
hem de melekeye dönüştüğü insanlara denir.
Bunun için insanlar âlimlerden
bilginin yanında ahlaklı ve faziletli olmayı da öğrenirler
Modern hayatta faziletli insan değil
söylenen işi yapan insana önem verildiğinden,
Modern sistem insanı olgunlaşmaya
değil de sadece görünür olmaya doğru iter.
Bu da görüntüler ve görünüşler
üzerinden hayatı şekillendirenlerin işine gelir…
Yani o zaman siz Müslüman da
olsanız genel ilkeniz “İmaj her şeydir” olmaya mecburdur
Âlimler derece derecedir âlimlerin
en önemlilerine Müçtehit denir…
Dinimiz herkesin Müçtehit olmak
zorunda tutmaz.
Yani Müçtehit olunmadan da Müslüman
olunabilir…
Ama Müçtehitidi olmayan bir Ümmet varlığını sürdüremez…
Müçtehidin olması demek öte yandan
Mukallidin de olmasını kabul etmek demektir…
Ümmet Müçtehitlerden (içtihat eden)
ve Mukallitlerden (taklit eden) oluşur
Yani her dönemde ümmet, havas ve
avam’dan müteşekkil ola gelmiştir…
Bu kabuller ışığında İslam’ın ilim
dini olduğunu söylemek
İnsanlar arasında da ilimden
kaynaklanan mertebelerin olacağına işaret etmek,
Buna bağlı olarak toplum içinde
hiyerarşilerinde olmasının lüzumlu kılar.
Şimdiki Milli irade (TBMM) bütün
insanları eşit görerek ilme dayalı hiyerarşiyi yok sayıyor
Bu da ilme bağlı bir hayatı yani
İslam’ı yaşamayı sürdürme imkânını güçleştiriyor.
Bir Âlimin fikri ile bilmeyen birinin
fikri arasında bir fark yoksa
Yani eşitlik söylemi üzerinden bilenlerle
bilmeyenler arasındaki fark ortadan kalkmışsa
Orada zaten İslami bir düzenden
bahsetme imkânı yoktur…
Orada düzen ilme bağlı olarak
gerçekleşmediğinden güce bağlı olarak
gerçekleşir.
Güç de ya siyasi iktidardır
Ya da paradır...
Başka üçüncü bir alternatif yoktur…
İşte paraya ve siyasi iktidarın
gücüne sahip olan insanlar önce Medyayı
ele geçirirler
Medya üzerinden de bütün insanların tasavvurlarına ve hayallerine
hükmederler…
Prof. Dr. Tahsin Görgün / 28.03.2014
Ahmet
Sarıoğlu Hocanın vefaatinin 29. yılı anısına düzenlenen
“Hicretin
15. Asrında İhya’yı Yeniden Düşünmek” sempozyumundaki konuşmasından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder