30 Kasım 2013 Cumartesi
SAYIN BAŞBAKAN!
ZİRAAT
BANKASI KAN EMİCİDİR
Ziraat Bankası kuruluşunun 150. yıldönümünü kutluyor. Kutlama etkinlikleri
çerçevesinde yapılan etkinlerin birisinde konuşma yapan başbakan şunları
söylemiş:
Ziraat Bankası kuruluşunun 150. yıldönümünü kutluyor. Kutlama etkinlikleri
çerçevesinde yapılan etkinlerin birisinde konuşma yapan başbakan şunları
söylemiş:
“Ziraat Bankasının sadece bir banka değil, milletin binlerce yıllık
kutlu yürüyüşünün son 150 yıllık döneminin canlı şahididir, aslında Ziraat
Bankası dünyada vahşi bir kazanma ve harcama kültürü oluşurken, sınırsız hırs
ve tüketme alışkanlıkları oluşurken milli değerleri muhafaza etmek,
dayanışmayı korumak için kurulmuş çok önemli bir hazinedir."
Bankaların var oluş mantığını sayın başbakan çok daha iyi bilir. İşte Ziraat Bankası, 150 yıldır genelde milletin, özelde de köylünün kanını vampir gibi emen bir bankadır. Yüz binlerce, milyonlarca mudisi olan bir bankadır. Hangi mudisinin duasını almıştır. Ziraat Bankası köylü tefeciye gitmesin, bize gelsin anlayışının ürünüdür.
Mantık olarak aralarında ne fark vardır?
Vatandaş ödeyemeyince ikisi de köylünün malını elinden almıyor mu?
Alacaklarını kartopu gibi büyütmüyor mu?
Sayın Başbakanın bilmesi lazım bir zamanlar bu ülkede “helva yemek” zenginlik alametiydi. Köylü ürettiği malını satar, ödeme belli bir takvim doğrultusunda ziraat bankasından yapılırdı. Yüzlerce, binlerce köylü kuruş cinsinden para alır, anapara önceden verdikleri avans adı altında kesilirdi. Eli boş dönmeyenler ancak yarım kilo, bir kilo helva alabilir, o evin insanları ancak bir yıl sonraki ürün satımında helvayı yeniden sofralarında görürlerdi.
dayanışmayı korumak için kurulmuş çok önemli bir hazinedir."
Bankaların var oluş mantığını sayın başbakan çok daha iyi bilir. İşte Ziraat Bankası, 150 yıldır genelde milletin, özelde de köylünün kanını vampir gibi emen bir bankadır. Yüz binlerce, milyonlarca mudisi olan bir bankadır. Hangi mudisinin duasını almıştır. Ziraat Bankası köylü tefeciye gitmesin, bize gelsin anlayışının ürünüdür.
Mantık olarak aralarında ne fark vardır?
Vatandaş ödeyemeyince ikisi de köylünün malını elinden almıyor mu?
Alacaklarını kartopu gibi büyütmüyor mu?
Sayın Başbakanın bilmesi lazım bir zamanlar bu ülkede “helva yemek” zenginlik alametiydi. Köylü ürettiği malını satar, ödeme belli bir takvim doğrultusunda ziraat bankasından yapılırdı. Yüzlerce, binlerce köylü kuruş cinsinden para alır, anapara önceden verdikleri avans adı altında kesilirdi. Eli boş dönmeyenler ancak yarım kilo, bir kilo helva alabilir, o evin insanları ancak bir yıl sonraki ürün satımında helvayı yeniden sofralarında görürlerdi.
Hepimiz biliriz ki bankaya elini uzatanlar bırakın kolunu kaptırmayı, gövdelerini bile kaptırmaktadır. Zira kredi kartı borçları yüzünden binlerce insan canına kıymadı mı?
Adını ne kadar değiştirirsek değiştirelim, ne kadar kıvırırsak kıvıralım işin içinde faiz var mı? Var.
O zaman bereketi nerede arıyorsun. Bankalı işlerde felaketten başka hangi bereket görülmüş?
Ucundan kıyısından bu işin darbesini yemeyen mi var?
Banka işlemi demek devletin boynumuza faiz yularını, tefeci yularını takması demektir. Mücadelemiz bu yuları boynumuzdan atmaktır.
Sayın Başbakan konuşmasının bir yerinde diyor ki:
“Arkadaşlarıma hep söylüyorum çok daha faizle biz halkı sömürelim anlayışıyla hareket etmemelisiniz." Evet, Başbakan haklı; faiz, halkı sömürmektir; az ya da çok fark etmez, her halükarda sömürü aracıdır. Hep sömürülen de gariban köylüdür.
Başbakan Ziraat Bankasının “milletin binlerce yıllık kutlu yürüyüşünün son 150 yıllık döneminin canlı şahidi olduğunu”söylüyor. Doğrudur. Milletin kanı nasıl emilir, gariban köylü nasıl inim inim inletilir,
bunun en canlı şahidi elbette ziraat bankasıdır. Ama bu gariban millet de bunun şahididir. Sayın başbakan bir çalışma yaptırsın da görsün, ziraat bankası bu milletten nelerini almış. Helal alın teri özellikle ziraat bankası tarafından çalınmış bir milletiz. Sayın Başbakan ziraat bankasının bu milletten, bu gariban köylüden çaldıklarını geri vermeye var mısınız?
Şimdi size iki banka anekdotu anlatayım:
Yıl 1966 Süleyman Demirel başbakandır. Tütün köylüsünden oluşan bir heyet kendisini evinde ziyarete gider. Tütün üreticilerinden birinin iki kelimesinden biri küfürmüş, yani nerede, kiminle olursa olsun adam küfürsüz konuşamıyor. Heyete başkanlık yapan büyüğümüz defaatle uyarıp tembihlemiş: “Ali Ağa sen sakın konuşma, yoksa rezil oluruz, aman gözünü seveyim sana bir şey sorarsa da iyiyiz de başka bir şey deme.” diye. Kabul odasında çaylar içilirken sohbet başlamış, sarı inekten tütüne kadar Demirel her şeyi sormuş. Ali ağa yaşça büyük olunca onunla özellikle ilgilenmiş ve:” Ali ağa ne var ne yok be?” demiş. Heyettekilerin ödü patlamış ki Ali ağa kendini tutamayacak ve küfredecek, biz de rezil olacağız diye. İyi be başbakanım, şu……………..Ziraat Bankası da olmasa daha iyi olacak. Demirel kahkahayı patlatmış, heyet al al olmuş. Demirel heyeti salmamış, yeniden çay söylemiş, sohbet koyulaşmış, ara ara sormuş: “ Ali ağa ismi neydi be o bankanın.” Ali ağa yine küfredermiş. İşte Ziraat Bankasının bu milletten, gariban köylüden aldığı bundan başkası değildir.
İşimiz gereği bankaların kredi kartı taarruzuna maruz kalıyoruz, her defasında teslim almamak gibi bir yola başvuruyoruz. Bir keresinde bazı ödemeler için kart lazım olur diye muhafaza etmiştik. Bankaya
ödeme yaparken lavabo ihtiyacı hâsıl oldu ve şerefli banka memurları lavabolarını kullandırmadılar. Gerekçeleri güvenlikmiş. Ya öyle mi? Siz bizim paralarımızı ve bizi tepe tepe kullanacaksınız, biz sizin lavabonuzu kullanamayacağız öyle mi? Hemen müşteri hizmetlerini arayıp kartın iptali yönüne gittim. İptal gerekçemi ısrarla soruyorlar, ben de bant kayıtlarına geçtiği için özellikle söylüyorum: “Paralarımızı kullananlar bize lavabolarını kullandırmadılar, sırf bunun için iptal ediyorum.” dedim. Bankaların durumu böyledir.
Paramızı da bizi de tepe tepe kullanırlar; ancak helâlarını kullandırmazlar.
Madem öyle gel böyle demesini bilmeliyiz.
Sözlerimizi şöyle noktalayalım, Allah selamet versin, hocalarımızdan birisi şöyle demişti: “Mümkünse bankanın olduğu sokaktan, caddeden geçmeyeceksin, geçersen yüzünü ters tarafa çevireceksin, o tarafta da banka varsa yere bakacaksın, uzak duracaksın.”
Evet, banka ve faizli her türlü iş felakettir, uzak duran selamettedir.
Ömer Naci YILMAZ
29 Kasım 2013 Cuma
28 Kasım 2013 Perşembe
Gladyo...
Bu kitabı her memleket evladı okumalı. Ama daha önce Prof.Nevzat TARHAN Hocanın Psikolojik Savaş (GRİ PROPAGANDA) kitabını okuyup, Gladyo kitabını ardından okunması daha iyi olur kanaatindeyim.
Mevzu,12 Mart 1947 ABD Başkanı Harry Truman ile başlayan süreci ki bu Truman doktirini diye biliniyor. Batının düşman üretme hastalığına nasıl dönüştüğünü görüyoruz. İtalya da oynan oyunun aynısını Seksenler ve doksanlarda Türkiyemiz de nasıl oyuna sokulduğunu ve hala nasıl devam ettiğini (GEZİ OLAYLARI) okuyacaksınız.
Kitabın 190 nolu sayfasından "NATO her şeyden önce ABD'nin bir dış politaka enstrümanı olarak kalmıştır." diye bence önemli de bir tespiti var.
Hadi kolay gelsin.
Kitap Bitiş Tarihi : 28 Kasım 2013 İstanbul 2013/29
27 Kasım 2013 Çarşamba
güldün rengârenk yağmurlar yağdı
ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
insanı ağlatan yağmurlar yağdı
yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
sen geldin benim deli köşemde durdun
bulutlar geldi üstünde durdu
merhametin ta kendisiydi gözlerin
Sezai Karakoç
insanı ağlatan yağmurlar yağdı
yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
sen geldin benim deli köşemde durdun
bulutlar geldi üstünde durdu
merhametin ta kendisiydi gözlerin
Sezai Karakoç
26 Kasım 2013 Salı
25 Kasım 2013 Pazartesi
Şiirler'den bölümler
“Ne ibret, yok mu, bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren?..
“Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren!”
Mehmed Âkif
“Girdim ilim meclisine, aradım, kıldım taleb,
“Dediler ilim geride, illa edeb, illa edeb!”
Yunus Emre
“Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren!”
Mehmed Âkif
“Girdim ilim meclisine, aradım, kıldım taleb,
“Dediler ilim geride, illa edeb, illa edeb!”
Yunus Emre
Öğretmenler Günü'nü bırakın, öğretmenlere bakın!
Sabah gazetesinden Haşmet Babaoğlu öğretmenler günü ile ilgili makalesinin girişi şöyle başlamakta idi.
Tek günlük saygı duruşlarının ve meslekleri kutsallaştırmanın kimseye bir hayrı yok!
Bunu kabul edelim artık.
İlle de kutsallık atfetmekse mesele...
Öğreten kutsaldır. Öğretmen değil.
Okutan kutsaldır, okul değil.Öğretemeyen öğretmenleri, öğrenmeyen öğrencileri, çocukları dar kalıpların içine hapsetmeye çalışan okulları görmezden gelerek eğitim konusunda tek bir doğru adım atamayız.
Yazının devamını aşağıdaki linkten okumanızda fayda görüyorum.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2013/11/25/ogretmenler-gununu-birakin-ogretmenlere-bakin
1 Ayet 1 Soru...
1Ayet
"Bunun
üzerine kavminden kafirlerin ileri gelenleri (eşraf, efendi ve başkanları) dediler ki:
Biz senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu
görüyoruz ve içimizden ancak ayak takımı
kimselerin işin aşından düşünmeden (derinlemesine düşünüp iyice ölçüp biçmeden sağlam emin
olmadan gelişigüzel bir karar ile) sana uyduklarını görüyoruz. Sizin bize karşı üstün
bir tarafınızı da görmüyoruz. Hatta biz sizi yalancı sanıyoruz."
HUD/27
1 Soru
Kırmızı ile işaretlenmiş yerler de ne demek istenmektedir?
24 Kasım 2013 Pazar
Bre Arsız Yaratık......
"Helal süt emmek" Türk Dil Kurumu'nun sitesinde araştırdığımız da
karşımıza şu çıkacaktır, "doğruluktan ayrılmamak"
"Kahpe" kelimesi için araştırdığımızda karşımıza İsim olarak
O...pu ve ahlaksız kadın, Sıfat olarak da Dönek çıkıyor.
Bre Arsız ve utanmaz adam sen iki kelimeyi başkasına kullanacak
en son yaratıksın.
Maksat Validenin seni helal sütü ile emzirmesi ve kahpelik
yapmadan yaşaması değil. Senin O anaya layık yaşaman.
Unutma Allah affedenlerin en hayırlısıdır. Ona yönelip af dilersin,
sonra sana cevap verir.
GİT ÖNCE BORÇLARINI ÖDE sonra onlarla HELALLEŞ.
Bre Gafil Arsız...
23 Kasım 2013 Cumartesi
“Cemil Yıldız” Koltuğunu Kime Bırakacak?" Bayrampaşa ahalisini ilgilendirecek bir yazı
Mehmet Yılmaz ağabey, mchaberajansi.com adresli internet sitesin deki yazısına şöyle giriş yapmıştı.
Uzun zamandır Bayrampaşa'da “Bu seçimler, Cemil Başkan'ın Bayrampaşa siyasetindeki son seçimleridir.” şeklinde bir efsane dolaşıyor...
Biz de kulislere, derin kuyulara bir bilgi kırıntısı alırız diye kulak kabarttık. Ve duyduk ki, şahsın en yakınları dahi bu bilgiyi doğrulayan rivayetler naklediyor.
Kimisi bu rivayetleri büyük bir iştahla ve sanki “Koltuğunu bana bırakacak” der gibi anlatıyorlar. Kimisi de, “Acaba konumum sarsılır, oturduğum kurnanın suyu kesilir mi?” diye kaygılı gözlerle naklediyor bu söylenceyi.
Yirmi yıllık saltanat, önce bir ekiple başlamış, sonra bir trioya inmiş, sonra biri Ankara'ya tayini çıkınca ve diğeri de “tükenince” nihayet bir şahsın mutlak hakimiyetine dönüşmüş “yapı”, son ferdinin de bu kararıyla nihayete mi erecek?
Mehmet Yılmaz ağabeyin bu yazısını sonuna kadar okumakta fayda görüyorum....
Emin Şen Ne Demek İstedi...
Mehmet Yılmaz ağabey, mchaberajansi.com adresli internet sitesin deki yazısına şöyle giriş yapmıştı.
13 Kasım Çarşamba günü, Bayrampaşa'da bir işaret fişeği atıldı ve bir manifesto okundu. Bu
manifesto, genç ve deneyimli aday adayı Emin Şen tarafından, Ak Parti Bayrampaşa'nın
gerçekleştirdiği “Aday Adayları ile Tanışma Toplantısı”nda, Ak Partililerin kendi aralarında
“YAPI” diye telaffuz ettiği, tefessüh etmiş ve yorulmuş önderliğin suratına karşı gerçekleştirildi...
Bu yazımızda biz, bu kıymetli metnin bir çözümlemesini yapmak amacındayız.
Bu manifesto şu içerikteydi...
Bu yazı üzerinde AKP'li siyasilerin bayağı kafa yorması gerekecek......
22 Kasım 2013 Cuma
21 Kasım 2013 Perşembe
Kefenin Cebi var mı? Yok mu?
Kefenin cebi yoktur demek büyük bir yalandır, çünkü yaptığın her iyi
amel kefenin cebine girecek ve ötede seninle olacaktır.
Şevket HÜNER
20 Kasım 2013 Çarşamba
YALNIZ SİNCAP
YALNIZ SİNCAP
Yazar: Sevinç KuşoğluResimleyen: Ender Dandul
Yaş Grubu: 6-8
64 sayfa
Bitiş Tarihi : 20 Kasım 2013
Alt Tema: yalnızlık, aile özlemi
Değerler Eğitimi: aile sevgisi
Ailesi olmadığı için yalnız yaşayan küçük sincap kendisine bir anne aramaya çıkar. Ormandaki tüm hayvanlara sorar ama kimse onun annesi olmak istemez.
18 Kasım 2013 Pazartesi
Neşeli Günlerim (1)
Yüzümdeki bu derin gülümsemenin
nedeni o kadar basit ki…
Güneşin doğuşunu yaşayabilme
bahtiyarlığına erişebilenler ancak böyle derin gülümseyebilirler.
Alacakaranlığın gün ışığına istekli
teslim oluşundaki coşku o kadar sessizdir ki; edepli kıkırdamalarını sadece
kuşların şarkılarında duyabilirsiniz. Çiçeklerin üzerlerindeki çiğ tanelerinin
sessizce buharlaşmalarındaki tevekkül, bir dahaki seher vaktine ertelenen vuslat
ihtimalinin sessiz duasıdır. Esneyen minik serçenin sevimliliğini saçaklarda
görebilirsiniz. Eğer uykusunu iyi almışsa gözlerinizin içine bakıp size özel bir
“cik” de yapabilir. Ne büyük bir onurdur bu…
Sükût vecd halindedir.
Hışırtısız ağaçlar, dingin deniz ve
mütevazı dağlar derin bir teslimiyet içindedirler. Zaman bir anlığına durmuş
gibidir. Israrcı olmayan aydınlık işgalci bir tavır içinde değildir. Karanlığın
iplik iplik aydınlığa dönüşümüdür bu. Ne karanlık aydınlığa galebe çalmaktadır
ne de aydınlık hoyrat bir abanma ile karanlığı kovmaktadır. İkiliğin karşıtlığı
yoktur; bir olanın hal değişimidir sadece.
Erkenci yolcunun mahmur gözlerindeki
yorgunluk; selamet ile varabilmiş olmanın şükrü, sabaha çıkabilmiş hastanın
umut dolu yaşama beklentisi; şifacı karanlığın sahibine şükran duygusu, ölüm
kaydı düşülmüş olan için de vuslat anı ya da acemi ama içten bir ağlama sesi
ile doğan bir bebek…
Çıtır simidin buğulu taze çayla
buluşmasındaki lezzet, temizlenmiş şehrin kimsesiz caddeleri, güneşin ilk
ışıkları ile alemleri tutuşan nöbetçi minarelerin uykuya dalmak için
kandillerini söndürmeleri, çil kubbelerin kurşun kaplamaları üzerinde harlanacak
sıcak, şehrin horozları vapurların düdükleri, vardiyadan dönen yorgun işçilerin
koltuklarının altına sıkıştırmış oldukları sabah ekmeğini vaktinde hazır
edebilmiş fırıncıların rahatlamış yüzleri, tembel yaramazların akşamdan yapmış olmaları
gereken ödevlerini yetiştirebilmek için ağlamaklı korku dolu telaşları…
Gürültüyle açılan dükkân kepenkleri,
uykusunu alamamış çırağın sersem hallerine bıyık altından gülen babacan
ustalar, sağ ayakla girilen ekmek tekneleri, helal rızık temennileri,
selamlaşmalar, hayırlaşmalar…
Yeni, yepyeni bir gün başlamıştır.
Yeni ama dünü inkâr etmeyen yeni bir gün…
Her yeni gün; başlangıcını
görebilene bir tevbedir.
Arif Arcan / İstanbul, 17.10.2013
Sanal hayatlar....
Ailesini aramaya vakit yaratmakta zorlanan işkolik bir avukat, sırları internet ortamına yayılan bir çift, bir sınıf arkadaşına internet üzerinden kabadayılık taslayan çocuğunu yola getirmeye çalışan emekli bir polis memuru ve kariyer peşinde koşan bir bir gazetecinin yetişkin sitelerindeki mücadelesi... Tüm bu karakterleri aynı noktada buluşturan tek şey ise çağımızın buluşu internet!
Modern iletişimin yeni adı olan internet tüm köşeli halleriyle masaya yatırılırken birbirinden farklı bir grup insanın hayatı üzerinde yaptığı benzer etki vurgulanıyor.
Serdarın sözü;
Birbirimize vereceğimiz sevgimizin var olduğunu biliyorum. Vakit o kadar çok ki onu birbirimizden esirgiyoruz. Bu büyük bir haksızlık.....
Modern iletişimin yeni adı olan internet tüm köşeli halleriyle masaya yatırılırken birbirinden farklı bir grup insanın hayatı üzerinde yaptığı benzer etki vurgulanıyor.
Serdarın sözü;
Birbirimize vereceğimiz sevgimizin var olduğunu biliyorum. Vakit o kadar çok ki onu birbirimizden esirgiyoruz. Bu büyük bir haksızlık.....
17 Kasım 2013 Pazar
Gül sen Bahar Çiçeğim...
Gül sen, Bahar çiçeğim
Sen gülünce bahar erken gelir.
Gözlerinin hülyalarında kaybol malıyım.
Yusuf misali kuyularda hapis
Kalmalıyım bakışlarında.
Mevsimlerinde gezdir,
Denizlerin derinlerine daldır,
Hainliklerin ulaşamayacağı derinlere.
Mektuplar yaz bana,
Hasret, kelimelerle buluşsun,
Mektubun köşesi de yansın.
Gül sen, Bahar çiçeğim
Sen gülünce bahar erken gelir.
16 Kasım 2013
Serdar Karamanlı
Sen gülünce bahar erken gelir.
Gözlerinin hülyalarında kaybol malıyım.
Yusuf misali kuyularda hapis
Kalmalıyım bakışlarında.
Mevsimlerinde gezdir,
Denizlerin derinlerine daldır,
Hainliklerin ulaşamayacağı derinlere.
Mektuplar yaz bana,
Hasret, kelimelerle buluşsun,
Mektubun köşesi de yansın.
Gül sen, Bahar çiçeğim
Sen gülünce bahar erken gelir.
16 Kasım 2013
Serdar Karamanlı
Semerkant (Amin Maalouf)
Amin Maaluf, Doğu'ya İran'a bakıyor.
Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının çevresinde dönen iç içe iki öykü....
1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve 1912 de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven...
Alamut kalesin den kalplere korku salan bir örgüt lideri Hasan Sabbah...
Kitabın şifresi Şirin'den geliyor...
-Kim bilir, yollarımız yine kesişebilir!
Kitap Bitiş Tarihi : 17 Kasım 2013 Esenköy 2013/28
15 Kasım 2013 Cuma
13 Kasım 2013 Çarşamba
Mor Dionysius Behnan Jajawi - ARAMEAN Suryoyo Oromoyo (in Arabic)
http://www.youtube.com/v/NKqeDobYHis?version=3&autohide=1&showinfo=1&autohide=1&autoplay=1&feature=share&attribution_tag=w2yg6uPwj-Kma2Am2yAI7w
Kim kimin ilahisine sahip çıkıyor anlamadım. Daha neler var da yavaş yavaş....
Kim kimin ilahisine sahip çıkıyor anlamadım. Daha neler var da yavaş yavaş....
12 Kasım 2013 Salı
M.F.ARSIZ'ın masalı-1
Bir varmış bir yokmuş diye başlamıyor bu masal, çünküüüüüüüü anlatacağım masalın kahramanı yaşıyorrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Hani filimlerin başında bu anlatacağımız olayların günümüzle ve kişilerle alakası yoktur diye bir yazı çıkar ya yok yok bu anlatacağımız masal günümüz de geçiyor. Kahramanımız Diyar-ı Rum dan aslında dillere destan memleketimizin yiğit ve gözü pek evlatlarının yetiştiği kendi deyimi ile "yiğidin harman olduğu yer" in evladı. Pah pah pah ne iddalı söz kendi açısından. Eh pek tabi bu sözle imtihan oluyor kahramanımız. Kahraman dediğime bakmayın sizi aldatmasın bu güya ilk önce müteahhit, para bitince mücahit, daha sonra yine müteahhit çırağı ve şimdilerde her şeye müsait gecelerin çakma Ömer Hayyamı. Bundan sonra ona kısaca ARSIZ diyeceğim.
Bizim Arsız FACEBOOK sayesinde eski arkadaşlarını bulması ile başlıyor masalımız. Bizim Arsız iyi bir anne ve babanın evladının nimetlerini fazlası ile tüketmiş ki, arkadaşları arasında güya karizması çizilmesin diye başlamış ufak ufak esnaf dolandırmayaaaaaaaaaaaaa.
Gündüzleri, çoğu zaman akşamdan kaldığı için öğleye doğru kalkmayı adet edinen Arsız, şimdiler de para suyunu çektiği için Gitmediği yerleri de gitmiş gibi yapıp FACEBOOK ta yayınlar olmuşşşşşşş.
Eeeeeeeeee ne yapsın tabi hazıra dağ dayanmaz çizilmemesi gereken karizması da var. Pek tabiiiiiiii nasıl yapsın can cazım kendine bir çıkar yol bulması lazım, sağda solda eski arkadaşlarını sermaye etmeye başlıyor. Onların yanlarında çalışıyor çok sıkılınca da uzuyormuşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş. Aldığı veya çarptığı paralar ile FACEBOOK arkadaşları ile kalın kaşlı ve iri başlı Arsızımız fotoğrafları ile arzı endam etmeye başlamışşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş.
Ama bir şeyi atlamış onuda bir sonraki bölüme saklayalım ki reyting alalım dimi yani
Bizim Arsız FACEBOOK sayesinde eski arkadaşlarını bulması ile başlıyor masalımız. Bizim Arsız iyi bir anne ve babanın evladının nimetlerini fazlası ile tüketmiş ki, arkadaşları arasında güya karizması çizilmesin diye başlamış ufak ufak esnaf dolandırmayaaaaaaaaaaaaa.
Gündüzleri, çoğu zaman akşamdan kaldığı için öğleye doğru kalkmayı adet edinen Arsız, şimdiler de para suyunu çektiği için Gitmediği yerleri de gitmiş gibi yapıp FACEBOOK ta yayınlar olmuşşşşşşş.
Eeeeeeeeee ne yapsın tabi hazıra dağ dayanmaz çizilmemesi gereken karizması da var. Pek tabiiiiiiii nasıl yapsın can cazım kendine bir çıkar yol bulması lazım, sağda solda eski arkadaşlarını sermaye etmeye başlıyor. Onların yanlarında çalışıyor çok sıkılınca da uzuyormuşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş. Aldığı veya çarptığı paralar ile FACEBOOK arkadaşları ile kalın kaşlı ve iri başlı Arsızımız fotoğrafları ile arzı endam etmeye başlamışşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş.
Ama bir şeyi atlamış onuda bir sonraki bölüme saklayalım ki reyting alalım dimi yani
10 Kasım 2013 Pazar
Akif'in sürgün edilmesine sebep olan Şiir'i...
Lisân-ı pâk-i Nebî’den yalanlar uyduruyor:
Sıkılmadan da "sevâb işledim" deyip duruyor!
Düşünmedin mi girerken şerîatin kanına?
Cinâyetin kalacak zanneder misin yanına?
Sevâb ümid ediyor ha! Deyin ki nâmerde:
"Sevâbı sen göreceksin huzûr-ı mahşerde!
Tepende gezdirecek ra’d-ı intikamını Hak,
Ki yıldırımları beyninde kaynayıp duracak.
Yakandan inmeyecek dest-i kahrı husrânın...
Nasıl iner ki, önünden kaçıp da nîrânın,
Civâr-ı nûr-ı nübüvvette mültecâ bulsan;
Bu türlü kurtuluş imkânı yok ya... Kurtulsan;
Şu izdihâmın elinden -ki belki bir milyar
Nüfûs-ı hâsiredir- kaçmak ihtimali mi var?
Bugün fesâdına kurban olan zavallıların
Vebâli boynuna yüklenmesin mi yoksa, yarın?
Kolay mı ümmeti idlâl edip sefîl etmek?
Kolay mı dîni hurâfât içinde inletmek?
Niçin Kitâb-ı İlâhî’yi pâyimâl ettin?
Niçin şerîati murdâr elinle kirlettin?
Çıkıp tepinmeye yok muydu başka bir sâha?
Nedir bu salladığın çifte, Kâbetu’llâh’a?
Herif! Şu millet-i mâsûmeden ne isterdin,
Ki doğru yol diye tuttun, dalâli gösterdin!"
Mehmet Akif ERSOY
9 Kasım 2013 Cumartesi
The Known Universe by AMNH
http://www.youtube.com/v/17jymDn0W6U?version=3&autohide=1&showinfo=1&autohide=1&autoplay=1&feature=share&attribution_tag=NDoRFmTjkxkU5HMVNGbRfw
6 Kasım 2013 Çarşamba
Bosna'dan Afganistan'a Cihadın Mahrem Hikayesi...
Müstear isimle yazan yazarımız, öz eleştiri tarzın da, Macera Romanı tadında gözlemlerini paylaşmış. Okuması kolay bir kitap, Kimi zaman hüzünlendiğim, kiminde güldüğüm ve çoğu zaman da yeni düşünme odaları açan bir kitap oldu. Meraklısına tavsiye ederim. Faruk sen okuma ben sana özet geçerim...
Kitap Bitiş Tarihi : 6 Kasım 2013 İstanbul 2013/27
4 Kasım 2013 Pazartesi
Bir Ayet ve hadi biraz düşünelim....
Sözün gücünde Fatiha Suresinden bir bölüm...
“Yalnız
sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” ayetinin anlamı
zihinde, “Senden başkasına asla kulluk etmez ve yardım istemeyiz” şeklinde ikinci bir cümle kurmayı gerektirir Böylece gerçek imanın, müşriklerin inancından ayırt edilmesini mümkün hale gelir. Başka bir ifadeyle kulluğun ve yardımın Allah’a ait kılınması, içinde bir “kabul etmek” bir de “reddetmek” vurgusu taşır. Bu durumda Mekke’de bu ayet okunduğunda müşriklere şöyle bir mesaj verilmiş olur;
“Biz sadece Allah önünde aciz ve onun
nezdinde kul olarak anılmak istiyoruz. İnsana yakışır bir şekilde yaşamak için ürettiğiniz şartları, adam yerine konulmak ve değerli olarak anılmak adına önümüze koyduğunuz gerekçeleri kabul etmiyoruz. Servetin, sahip olunan oğulların veya kabile aidiyetinin insanı farklı ve ayrıcalıklı kılmasını da doğru bulmuyoruz. Bu yüzden “yalnız Allah’ın kuluyuz” derken, öne sürdüğünüz bütün zulümleri meşrulaştıran putlarınıza tapmayacağız. Ayrıca “yalnız ondan yardım isteriz” derken de size boyun eğmemiz şartıyla uzattığınız eli reddediyoruz. Biz Allah’ın kullarıyız. Artık size atalarınızdan kalan miras, yaptığınız zulümleri meşrulaştıran dininiz ve insanların hakkını yiyerek kazandığınız sermayeniz olmadan da yaşayacağımızı biliyoruz.”
Musa Şimşekçakan / Sözün Gücü ( Sayfa 283–284 )
sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” ayetinin anlamı
zihinde, “Senden başkasına asla kulluk etmez ve yardım istemeyiz” şeklinde ikinci bir cümle kurmayı gerektirir Böylece gerçek imanın, müşriklerin inancından ayırt edilmesini mümkün hale gelir. Başka bir ifadeyle kulluğun ve yardımın Allah’a ait kılınması, içinde bir “kabul etmek” bir de “reddetmek” vurgusu taşır. Bu durumda Mekke’de bu ayet okunduğunda müşriklere şöyle bir mesaj verilmiş olur;
“Biz sadece Allah önünde aciz ve onun
nezdinde kul olarak anılmak istiyoruz. İnsana yakışır bir şekilde yaşamak için ürettiğiniz şartları, adam yerine konulmak ve değerli olarak anılmak adına önümüze koyduğunuz gerekçeleri kabul etmiyoruz. Servetin, sahip olunan oğulların veya kabile aidiyetinin insanı farklı ve ayrıcalıklı kılmasını da doğru bulmuyoruz. Bu yüzden “yalnız Allah’ın kuluyuz” derken, öne sürdüğünüz bütün zulümleri meşrulaştıran putlarınıza tapmayacağız. Ayrıca “yalnız ondan yardım isteriz” derken de size boyun eğmemiz şartıyla uzattığınız eli reddediyoruz. Biz Allah’ın kullarıyız. Artık size atalarınızdan kalan miras, yaptığınız zulümleri meşrulaştıran dininiz ve insanların hakkını yiyerek kazandığınız sermayeniz olmadan da yaşayacağımızı biliyoruz.”
Musa Şimşekçakan / Sözün Gücü ( Sayfa 283–284 )
DÜRÜST OYUN, Aslında Irak ta ne yoktu?
VALERİE PALMA WİLSON İsimli ajan üzerinden çevrilen, gerçeğe yakınlığı ile bilinen bir konu Aslında IRAK ta olmayan şey şu idi İNSANLIK ailesinin İNSAN KARDEŞLERİNE yapılan sessiz kalması nedeni ile İNSAF YOKTU.......
3 Kasım 2013 Pazar
Dünyaya nereden bakıyoruz?
Bizler dünya'dan Ahirete bakıyoruz, Peygamberlerimiz Ahiretten dünyaya bakıyorlardı. Dünyada yaşıyor olmalarına rağmen...
Mehmet ALAGAŞ
Kibir ve Günah...
İçinde kibir bulunan büyük bir hayır işlemektense, akibetinde tövbe bulunan bir günahı tercih ederim. Vallahi tercih ederim. Çünkü, Rabbimizin huzuruna çıktığımızda zaman kibir bize yakışmaz. Fakat günah yakışır, boynumuzu bükeriz. "Ya Rabbi işledik deriz Af dileriz, Affet bizi deriz."
Mehmet ALAGAŞ
2 Kasım 2013 Cumartesi
Lekesiz bir sevdanız var mı?
Sohbet etmekten keyif aldığım Koca çınarlardan biridir bu aktaracağım hikayenin sahibi.
Öğrencilik yılların da tam anlamıyla çok uyumlu iki genç aşığın, seneler sonra ihtiyarlığa dönme sıralarında karşılaşması ve oturup bir çay sohbetin de ağabeyin şimdi burada bizi görseler neler söyler kim bilir demesine Hanım efendinin muhteşem cevabını tarihe not düşmek adına aktarmak istedim.
İşte cevabı
- Hiç bir şey için üzülmem de TERTEMİZ SEVDAMIZ LEKELENİR diye çok üzülür ve çok endişe ederim.
Her şeyin cinsellik olarak algılandığı dünyamızda seneler geçmesine rağmen sevdasını her türlü lekeden uzak tutanlara selam olsun....
Öğrencilik yılların da tam anlamıyla çok uyumlu iki genç aşığın, seneler sonra ihtiyarlığa dönme sıralarında karşılaşması ve oturup bir çay sohbetin de ağabeyin şimdi burada bizi görseler neler söyler kim bilir demesine Hanım efendinin muhteşem cevabını tarihe not düşmek adına aktarmak istedim.
İşte cevabı
- Hiç bir şey için üzülmem de TERTEMİZ SEVDAMIZ LEKELENİR diye çok üzülür ve çok endişe ederim.
Her şeyin cinsellik olarak algılandığı dünyamızda seneler geçmesine rağmen sevdasını her türlü lekeden uzak tutanlara selam olsun....
Dünyanın durduğu gün...
Profösör haklıydı " Uçuruma gelince değişiyoruz."
İnsan türü olarak hep beraber, sonumuzu hazırlıyoruz. Dünya bütün imkanları ile her bir insan evladına ve diğer tüm yaratılmışlara yetecek iken cimriliğimiz, bencilliğimiz ve hırslarımız yüzünden GÜZELİM YAŞANASI GEZEGENİMİZİ el birliği ile yok ediyoruz. İnsan türünden ve İslam dinine mensup bir Müslüman olarak bu beni çok üzüyor. Bu film anlamak isteyene çok şey anlatabilir kanaatindeyim.....
1 Kasım 2013 Cuma
Bitik Şehir...
Bir belediye başkanı, mütahitler, kentsel dönüşüm uzmanları ve kasetler dosyalar yaniiiiiiiiiiiii tanıdık bir hikaye gibi........
Kur'an bizi nereye çağırır.
Yusuf Suresi 108 nci Ayet
De ki: "İşte bu, benim yolumdur.
Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz.
Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)