30 Temmuz 2013 Salı

Radikal Gazetesinden "Y" kuşağı anlatıyor....

"Katılırız katılmayız ama bu açıklamalar Yeni Şafak okurlarıyla sınırlı kalmamalı. "
Eyüp CAN
Radikal Gazetesi 

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/eyup_can/dindar_y_kusagi_anlatiyor-1141140

Bu yazıyı dikkatli bir şekilde okumanızı istiyorum

Beyoğlu Rapsodisi...

Beyoğlu Rapsodisi ile Ahmet ÜMİT kitaplarına devam ediyorum Bay Kavak

Grange'a alışmış birisi olarak seni çok az saracak gibi duruyor seri..


Kitap Bitiş Tarihi : 30 Temmuz 2013/İstanbul

2013/18

İlk ırkçı kimdir?

Sad Suresi 76

İblis dedi ki; Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten onu topraktan yarattın...

23 Temmuz 2013 Salı

CHP LİDERİ KEMAL BEY SÖZÜNÜ TUTMUŞ GÖZÜKÜYOR....


Şart mı?


Profesör derse şöyle başlamış: 

- Düşünün ki bugün dünyanın son günü. 
Yarın bu saatte her şey bitecek. Kurtuluş şansınız yok. Bugün ne yapardınız ? 

Ögrenciler tek tek yazmaya başlamışlar.. 

... - İbadet eder, ALLAH'tan günahlarımı affetmesini dilerdim. 
- Tüm sevdiklerimle vedalaşırdım. 
- Ailemle vakit geçirirdim. 
- Anneme ve ya babama giderdim. 
- Arkadaşlarımla yarım saat eski günlerdeki gibi basket oynardım. 
- Barbekü partisi yapardım. 
- Tüm sevdiğim yemekleri yerdim. 
- Yatar uyurdum. 
- Ormanda son defa dolaşırdım. 
- Güneşin doğuşunu ve batışını son defa seyrederdim. 
- Akşam yıldızları seyrederdim. 
- En sevdiğim yemeği hazırlar, tüm sevdiklerimi akşam yemeğe davet ederdim. 
- Piknik yapardım. 
- Hayatta en çok gitmek istediğim yere gider, orada ölümü beklerdim. 
- Üzdüklerimi arar, özür dilerdim. 

Hoca bütün hepsini tahtaya yazmis. 
Sonra gülerek sınıfa dönmüş ve demiş ki: 
- Bunları yapmak için dünyanın son günü olması şart mı ?

Peygamber bizi niye şikayet etmiş olabilir?

وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا
Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve elçi dedi ki : "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar."
Furkan Suresi 30ncu Ayet (Ali Bulaç Meali) 

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Demokraside sorun başlıklı yazıdan...

Zaman Gazetesi yayazlarından Ali Bulaç'ın yazısı bir soru ile başlıyor.

Demokraside partiler ve parlamento, halkın taleplerinin ne kadarını karşılayabilmektedirler?

Hakikaten Millet Meclisi Halkın haklı taleplerini dinliyor ve onları karşılayabiliyor mu? Ben bunun olduğunu düşünmüyorum.
Peki bize ne gözle bakılıyor?
Sınıfsal ayrım derinleşerek çıkmaza doğru gidiyor olabilir mi?

   “Halk” kavramını genel anlamda “toplum” veya “seçmen” olarak düşündüğümüzde kabaca üst sınıfların demokrasiden herhangi bir şikayetlerinin olmaması gerekir. Belki de en çok üst sınıfların talepleri demokrasilerde karşılanmaktadır."
" Siyasi krizi anlamaya matuf yapılan çalışmalar bize sesini en çok yükseltenlerin orta sınıflar olduğunu gösteriyor."
"Alt sınıfların kamusal müzakerelerin, talep ve itirazların yapıldığı alan ve platformlarda seslerinin çıkmadığı herkesin malumu. Bu sadece Batı’da değil, Türkiye’de de öyle."

"Orta sınıfın eriyen orta ve alt; alt sınıfın üst-orta ve alt katmanlarına bir narkoz gibi enjekte edilen Millî Piyango reklamında kullanılan ana temadır: “Bakın şu şu zenginler milyar dolarlar kazandı, dünya zenginleri arasındaki yerlerini aldılar, siz de kazanabilirsiniz. Türkiye bir istikrar adasıdır, hızla büyümekte ve zenginleşmektedir. Çalışın, sesinizi çıkarmayın, sakın istikrarı bozmayın, siz de zenginleşeceksiniz. Şimdilik belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve hayır derneklerinin dağıttığı iaşe ve ianelerle yetinin. Sıra size de gelir.”

Bu yazıyı okuyun dostlar.

http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/demokraside-sorun_2112642.html


Yalnız kalmak nedir?


''Yalnızlık başkalarından uzak yaşamak değildir, söylediğin şeylerin başkalarına uzak, anlamsız, anlaşılmaz  gelmesidir.! ''        Isaiah Berlin

Başbakan kutuplara giderse...


20 Temmuz 2013 Cumartesi

Al Ömrümü....

Türkiyemin özlediği bir Din.....

Bakkal amca, bir din ver, bana şöyle yüz gram;
İçinde hem komedi, hem de birazcık dram.
Öyle bir din olsun ki; bizi fazla sıkmasın,
Her yerde 'ahlâk' diye, karşımıza çıkmasın...

Ramazan'da otuz gün, vücut girsin bakıma,
Ama bayram gelince, karışmasın rakıma.
Bırakalım insanlar, her tür haltı yesinler,
''Ne yani.. Biz müslüman değil miyiz?'' desinler..

Bir din ver ki; içinde, birazcık kahve falı,
Ve üstünde bir kaşık, sosyetik mevlid balı,
Arasında bir dilim, Kaşar Yaşar olmalı,
Böylece kalplerimiz, hidâyetle (!) dolmalı...

Bir de şu kurbanlıklar, sorun çıkardı biraz,
Neden dersen bütçemiz, bu sene hepten ayaz
Eğer fetvâ verirse, şu senin 'Süper Beyaz',
Belki biz de keseriz, ya bir tavuk, ya bir kaz...

Bakkal amca bir din ver; zorda "Allah" diyelim,
Açılınca kapılar, "Haydi Yallah" diyelim.
Âlimler ehli cümbüş, fetvâlarda varyasyon,
Biraz Budist felsefe, biraz reenkarnasyon...

Bir din ki; insanları, hayallere daldırsın,
Tüm cinsel yasakları, yürürlükten kaldırsın.
Eroslar, Afroditler, sokaklarda çıldırsın,
Ve bu çılgın tanrılar, şeytanları yıldırsın...

Açılsın sahillerde, beş yıldızlı mâbedler,
Diskolarda, ruflarda, yapılsın ibadetler...
Bir din ver ki; her akşam, sofraları kuralım,
Kadehleri duayla, birbirine vuralım...

Ahlak mahlak üstüne, biraz kafa yoralım(!)
Memleketin şu hali, ne olacak soralım.
İlerleyen saatte, dansöz çıksın masaya,
Allah rızası(!) için, pamuk eller kasaya...

Ne kadar yardımsever, olduğumuz görülsün,
Ellerimiz dansöze, merhametle sürülsün.
Cinsiyetler arası, ortak pazar kurulsun,
Böylece irticaya, büyük darbe vurulsun...

* * *
Bakkal amca, bir din ver; açık olsun tâvize,
Rahatlatsın bizleri, tatlı baksın fâize.
Madem ki fâiz dedik, hazır girdik damardan,
Bir din ver ki; bizleri, men etmesin kumardan..

Piyangolar, totolar, birer hayır kurumu,
Bazı yobaz kafalar, görsünler bu durumu,
Gece gündüz borsada, hayal kursun alıklar,
Yesinler küçükleri, bazı büyük balıklar...

Bir din ver ki; bıraksın, şu rüşvetin peşini,
Âmir, memur, sekreter, herkes bilsin işini.
Bu bilimsel metodla, çözersek biz bu işi,
Korkarım kalmayacak, zekât verecek kişi...

Lûgatlerden silinsin, artık şeref, şahsiyet,
Dalgalı kura geçsin, edep, hayâ, haysiyet.
Körler ile sağırlar, koltukları kapsınlar,
Ellerinde yağdanlık, birbirine tapsınlar...

Bakkal amca, bir din ver; kaşlarını çatmasın,
Kubbesi, minaresi, aman derim batmasın,
Temizlensin camiler, tabut mabut kalmasın,
Bundan sonra Azrail, kapımızı çalmasın (!)

Dostlarım! Sanmayın ki; taş devrinden gelirim,
Bakkaldan din istenmez, bunu ben de bilirim.
İstedim ki; bu şaka, sizi biraz güldürsün,
Güldürürken, biraz da, gerçeği düşündürsün...

CENGİZ NUMANOĞLU
(1997)

13 Temmuz 2013 Cumartesi

İnsana moral veren Ayetler....

De ki; Ey kendi nefislerine aleyhine haddi aşan kullarım!

Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!

Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.

Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

Zümer Suresi 53





Kuvvetli sözler...

Müslümanlar, 

kindar oldukları için, bir türlü DİNDAR olamıyorlar 

Şevket Hüner

(13TEM2013)



11 Temmuz 2013 Perşembe

Kendimi kaybetmemeliyim...


Kendi kaybettiğimizi başkalarına aratmaktan vazgeçmedikçe, kendimizi kaybetmeye devam ederiz.
Bize bir hayat önerenler, kurmamızı istedikleri yeni hayatı da acizliğimize teslim ederler. 
Asıl can alıcı olan ise, insanların başkalarına bir hayat öneremeyecek kadar güvenilirliklerini yitirmiş olmaları..
Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları..,

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Bu balon Siyasete mi ait?

''Bilimde söyleyene değil söze bakılmalıdır; Hâlbuki siyasette önce söyleyene daha sonra da söze bakılmalıdır.''

Ali Şeriati / Öze Dönüş

7 Temmuz 2013 Pazar

Tapusuz Süleyman....

Arka kapaktan,
Cimri olduklarını kabul etmeyerek sadece tutumlu olduklarını söyleyen bu gibi insanlar;altınları üst üste yığarken genellıkle hıcbir şey harcamadıklarını düşünürlerdi! O ysa herşeyi biriktiren bu cimriler , çılgınca bir müsriflikle her şeyden çok daha değerli olan hayatlarını, ömürlerini harcıyorlardı…
Kitap Bitiş Tarihi : 7 Temmuz 2013/İstanbul

2013/17

Kitaptan aldığım notları daha sonra paylaşacağım, çok istifade edebileceğimiz bir 
kitap olduğunu belirtmek isterim....

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Peki EKO sistemi önemsemez isek ne olacağının resmidir...

Atmosferdeki sera gazı düzeylerini ölçümleyen Mauna Loa Gözlem İstasyonundan gelen haberlere göre atmosferdeki karbondioksit seviyesi, son 800.000 yıldır gelmediği bir düzeye erişti: Şu an atmosferde karbondioksit seviyesi milyonda 400 parçacık seviyesinde. Karbondioksit düzeylerinin bu noktaya varması, küresel sıcaklıkların 2 – 2,4 C artması anlamına geliyor.

                                                                   Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

Bir Ekolojik yaşamı destekleyen kuruluş neler önermiş olabilir....



5 Temmuz 2013 Cuma

Zincirlerden nasıl kurtuluruz...


Kan akmadan anlayamıyor muyuz?

                                                                           Ali AYÇİL

Bir söz...

Kitleler, ırzını teslim edeceği bir zorba arar. 

Cemil MERİÇ



Racon kesmek....

Takip ettiğim yazarlardan Ali Bulaç, Bana göre isabetli tespitler yapmış. Yazıdan alıntılar.

"Taksim merkezli olayların ele alındığı Washington Enstitüsü’nün -ki bu kuruluş 28 Şubat postmodern darbede önemli rol oynamıştı- düzenlediği toplantıda söz alan eski ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Türk hükümetinin tutumuyla ilgili şunları söylemiş: “Türkiye’nin yaklaşımı daha çok ‘İç işlerimize nasıl karışma cür’eti gösterirsiniz?’ şeklinde."

"Evet gösteririz çünkü siz bu kulübün üyesisiniz. Kendinizi izole edemezsiniz,"
" Uluslararası hukuk ile mafya kuralları arasında bazı benzerlikler vardır; her ikisinde de kendi başına hareket edene racon keserler."
Ve sonuç olarak 
"Sahiden bağımsız olmak istiyorsanız Batılı değerlerden daha sahici ve adil değerler üretmeniz, kendi öz kaynaklarınıza ve sahici kardeşlerinizle “duvar taşları gibi kardeşçe” dayanışma içinde olmanız lazım.
Ben, yazının tamamını okuyun derim.
http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/racon_2107087.html

4 Temmuz 2013 Perşembe

Kaiken....

Aklınızı başınızdan alacak bir insan avı

Doğan güneş karardığında, Geçmiş, çıplak bir kılıç gibi keskinleştiğinde, Japonya artık bir anı değil, kâbus olduğunda,Kaiken’in zamanı gelmiş demektir.

Polisiye romanın en popüler isimlerinden Fransız yazar J. C. Grangé, tüm dünyada büyük yankı uyandıran son romanında okurlarını korkunç bir insan avının labirentlerinde dolaştırıyor.

Başkomiser Olivier Passan, Japon karısı Naoko’yla boşanmanın eşiğindedir. Bu arada Fransa’nın Seine-Saint-Denis ilinde vahşi cinayetler işlenmektedir. Katil, hamile kadınların karınlarını yarıp, çıkardığı fetüsleri yakmaktadır. Passan bu cinayetleri Patrick Guillard adında bir adamın işlediğinden emindir ama Guillard her seferinde onun elinden kurtulur.

Passan, Guillard hakkında derin bir araştırma yapar. Patrick Guillard’ın, anne babasının reddettiği, Çocuk sirgeme Kurumu’nun yurtlarında, koruyucu ailelerin yanında büyümüş, sorunlu bir çocuk ve doğuştan hermafrodit olduğunu keşfeder. Cinsiyetini seçme yaşına gelmeden, ameliyatlarla, testosteron iğneleriyle erkek olmasına karar verildiğini anlar.

Bir kaçıp kovalamaca Passan’ın hayatını değiştirecek ve olaylar hiç de beklenmedik bir yönde gelişecektir.

Kitapları tüm dünyada ve Türkiye’de aylarca çok satanlar listesinden inmeyen Grange, polisiye gerilim alanındaki tüm birikim ve yeteneğini Kaiken’e ansıtmayı başarmış. Olaylar yine soluk kesecek nitelikte, gerilim yine üst düzeyde. Grangé sevenlerine heyecanlı ve zevkli bir okuma vaat ediyor.

Kitaptan

Koruyucu eldivenlerini taktı, cesedi odanın diğer ucuna kadar yerde sürüdü ve atıkların boşaltıldığı lağım çukurunun kapağını açtı. Acı ve keskin asit kokusu boğazını yaktı. Suyun yüzeyinde yansımasını gördü. Solgun, olağanüstü bir heykeli andıran, sadece yok etmeyi düşünen, kapkara dalgalarla şaşkın bir siluet…

Kendine olan inancı daha güçlü bir şekilde geri geldi. Bu akşam, Gece Süvarisi burada olacaktı. Onun peşindeydi. Onun yapacağı en ufak hareketi, yanlışlığı kolluyordu. Öyleyse harekete geçme zamanıydı.

Ayağıyla cesedi yuvarladı ve üzerine su sıçramaması için geriye kaçtı. Çukurdan yanmış et kokusuyla daha yoğunlaşan iğrenç kokulu bir duman yükselirken, gözlerini kapattı ve kollarını açtı. Son yeniden doğuş bu akşamdı.
Kitap Bitiş Tarihi : 3 temmuz 2013/İstanbul

2013/16
Haydi Kitap okumaya dostlar, Kavak bu adam müthiş.. 

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Hz. Musa’nın Spartaküsler ile Farkı...

Firavun’a ilk geldiği zaman onu Allah’a kulluğa davet eden ve köle durumundaki İsrail oğullarını kendisiyle göndermesini isteyen Musa(as), Mısır’da uzun yıllar süren tevhidi mücadelesinden sonra İsrailoğulları ile birlikte oradan ayrılmış ve Allah’ın yardımıyla denizi geçerek, herkesin gözleri önünde boğulan Firavun’un zulmünden kurtulmuşlardı. Allah’ı dikkate alan ve Allah’ın hükümleri istikametinde sürdürülen bir özgürlük hareketi, insanların esaretten kurtulmaları ve insanlara karşı özgürlük kazanmalarıyla neticelenmişti.

Söz buraya geldiği zaman, M.Ö. 70’li yıllarda yaşanan Spartaküs olayını çok kısa olarak hatırlayalım; Romalı bir gladyatör olan Spartaküs, kendisi gibi köle durumunda olan diğer gladyatörlerle birlikte isyan ederek bir özgürlük hareketi başlatmıştı. Roma’dan kaçan Spartaküs ve gladyatörler, geçtikleri yerlerde karşılaştıkları bütün köleleri de kurtarıp, kendilerine katarak, ciddi bir sayıya ulaşmışlardır. Bu özgürlük hareketinin lideri olan Spartaküs, Romalılara karşı bazı kısmi başarılar elde etse de, İtalya topraklarında bu büyük güce karşı direnemeyeceğini çok iyi bildiğinden; kölelerle birlikte İtalya’nın güneyine inerek önce Sicilya’ya ve oradan da Afrika’nın kuzeyine geçmeyi planlamış. Nitekim bu plan istikametinde kölelerle birlikte İtalya’nın güney sahillerine doğru ilerlerken, bu hareketi kökünden kurutmak isteyen Roma ordusu da kendilerini takip ediyormuş.

İşte bu aşamada düşüncelerimiz, M.Ö. 2000’li yıllarda yaşanan benzer bir hadiseye gidiyor. Çünkü bir özgürlük hareketin lideri olan Spartaküs yanındaki kölelerle birlikte nasıl ki denize doğru gidiyor ve Roma ordusu kendilerini takip ediyorsa; bir başka özgürlük hareketinin lideri olan Hz. Musa’da yanındaki kölelerle birlikte Kızıldeniz’e doğru yol alırken Firavun ordusu kendilerini takip ediyordu. Tabi ki bu iki özgürlük hareketi arasında çok önemli bir farklar vardı.

Spartaküs hareketi realiteyi dikkate alan beşeri bir hareket iken; Hz. Musa’nın hareketi hakkı dikkate alarak Allah’ın hükümlerini önceleyen İlahi bir hareketti.

Yaşanan realiteyi dikkate alan ve stratejileri önceleyen Spartaküs, kölelerle birlikte denize doğru ilerlerken bu

denizi nasıl geçebileceklerini düşünmüş ve çok sayıda gemiye sahip olan Kilikyalılarla irtibata geçerek, önemli bir ücret karşılığında onlarla anlaşmıştı. Ancak Kilikyalı korsanlar Romalıların daha yüksek bir ücret teklif etmeleri üzerine, köleleri taşıyacak olan gemileri açık denize çekmişlerdi. Nitekim sahilde gemilerin açığa çekildiğini gören Spartaküs ve köleler, Romalılar tarafından topluca kılıçtan geçirilerek yok edildiler.

İsrailoğulları ile birlikte ilerleyen Hz. Musa ise Kızıldeniz’i nasıl geçeceğini bilmemesi ve hiçbir gemiciyle anlaşmamasına rağmen, İlahi hüküm istikametinde ilerlemiş ve bu hükmün yanı başında olan Allah’ın yardımıyla Firavun ve ordularından kurtulmuştu. 
İşte, beşeri hareketler ile İlahi hareketler arasındaki önemli fark budur. Günümüz dünyasında köleleştirilmiş toplumları ve kitleleri bu esaretten kurtarmayı amaçlayan iyi niyetli insanların, tarihi birer örnek niteliğindeki bu iki hareketi mutlaka dikkatle incelemeleri gerekir. Çünkü ismi özgürlük veya kurtuluş hareketi de olsa, Allah’ı ve O’nun hükümlerini dikkate almayarak Allah’a karşı da bir özgürlük iddiasında bulunan her beşeri hareket, gerçek düzlemde insanlar için hiçbir zaman bir özgürlük veya kurtuluş hareketi olamayacaktır. 

Nitekim insanlık tarihinde bir tane Hz. Musa olmasına rağmen, beşeri özgürlük hareketlerinde hem kendilerini ve hem de kendisine inanan insanları telef eden yüzlerce Spartaküs bulunmaktadır.


Mehmet Alagaş / Beklenen Müslümanlara -
Yaratılış ve İnsanlık Tarihi

2 Temmuz 2013 Salı

William Shakespeare ne hatırlatmış olabilir?

— Konuşmadan önce dinleyin,
— Yazmadan önce düşünün,
— Harcamadan önce kazanın,
— Dua etmeden önce bağışlayın,
— İncitmeden önce hissedin,
— Nefret etmeden önce sevin,
— Vazgeçmeden önce çabalayın,
— Ölmeden önce yaşayın.


Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.

William Shakespeare

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Sultanı Öldürmek...

SULTANI ÖLDÜRMEK
Yazar:Ahmet Ümit  


”Biri sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi, bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?”

Kitap Bitiş Tarihi : 30 Haziran 2013/ Esenköy

2013/15 

İlk başlangıç sayfaları sıkar gibiydi, sonra işin içine tarihi malumat dahil olunca yokuş aşağı gider gibi biti vermiş. Bay Kavak, Kaiken girmiş bulunmaktayım.....


Kitaptan altı çizilesi bir kaç cümle;
‘”Şahane bir aşk, çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir.”
 ”Tarih geçmişteki gerçek midir? Geçmişi yorumlayan bilim insanlarının yazdıkları mı? Hangisi?
 ”Beni sevenlerimden koruyun, düşmanlarımla nasıl olsa başederim.”
“Bu ülkede o kadar çok kutsal vardı ki, insanı insan yapan o sıradan değerlere pek yer kalmıyordu.”
“Roller sadece oyuncular için değildir. Modern toplumlarda hepimizin bir rolü vardır. İster benimseyelim ister benimsemeyelim, hepimiz dikte ettirilen rolü sonuna kadar oynamak zorundayız… Çoğu zaman mutluluğumuzu yitirmek pahasına olsa da o rolün dışına çıkamayız. Çıkarsak hem kendi düzenimiz hem de toplumun düzeni bozulur.”

  “Tarihini bilmeyen, kendini bilmez. Kendini bilmek istiyorsan önce bu toprakların tarihini öğren. Çünkü kendini bilmeyen sorumluluklarını da bilmez.”