30 Ocak 2013 Çarşamba
28 Ocak 2013 Pazartesi
Türkiye NATO Toprağı değil, İslam Yurdudur….
Petriotlar memlekete 400 alman gavurunun himayesinde girdi…
Cenabet gavur askerinin necis ayağı, mubarek darul islam topraklarını -bir kez daha- kirletti…
Sancaktarlar, islamın iç savaşını tezgahlama yolunda,
rezilliklerine rezillik katsınlar…
Durumdan vazife çıkaranlar, aramızda hangi gavur aşığının ardından
ağlayacakları ve bunu hangi kısa zamanda yapacakları hesabıyla kuyruğa
girsinler…
Belki muharip bu gavurlar, onların gözyaşlarını hakikat sanıp, telef edecekleri müminler listesinden onların adlarını düşürürler…
Ermeni mezalimi, yunan
mezalimi, rus mezalimi, bulgar mezalimi, ingiliz, fransız, italyan mezalimini
unutmuş nesiller, kendilerine dayatılan, hüzün ve gözyaşı listesine göre, kin
ve öfkelerini düzenliyorlar…
Bu vesileyle gavur, ırak
mezalimi, afganistan mezalimi, somali mezalimi, suriye mezalimi, libya
mezalimi, mali mezalimi (…) için imkan ve fırsat buluyor…
Nee gam…
Gamlanacak o kadar uzun
bir listemiz var ki…
Menderes için ağlayalım,
deniz için göz yaşı dökelim, mumcu için mumlar yakalım, hırant için ermeni
olalım, fransada ölen kadıncağızlar için aman biz yapmadık diyelim…
Suriyeye 4,000 silahlı
genci yollayıp, cesetleri başında ağlayalım…
Alman gavurunun 400
tanesi….
İskenderun limanından….
Bir çıkarma gemisiyle….
Petriotlar eşliğinde….
(Kahraman)Maraş’ta
konuşlanmak için….
İslam topraklarına, hala
elimizde tuttuğumuz fetih arazisine…
Son ocağa girsin…
Elimize tutuşturulmuş, “Ağlanacak
adam ve madam” listesinden bir isim sürelim uygun tarihe denk getirerek…
Saçımızı başımızı
yolalım….
Göğsümüzü parçalayalım….
Kanlı gözyaşları dökelim…
Kanuninin Mustafa'nın
ardından döktüğü yaşlar kadar gerçek görünsün…
Umudumuz listeyi takip ederek,
listeden düşmek…
Yok öle yağma…
Beni affetmeyecekler,
biliyorum…
Ama siz de
yaranamayacaksınız…
Vesselam….
Mehmet Yılmaz
Dibace
http://zipdiyeciktimeret.wordpress.com/2013/01/27/turkiye-nato-topragi-degil-islam-yurdudur/
24 Ocak 2013 Perşembe
Huzurun da...
Onu değerinizi bilmeyen birine emanet etmenizdir.
Kıymet verilmediğinizi öğrenmeniz,
Daha da acıtır içinizi.
Sizin en kıymetlinizi
Kalbinizi verirsiniz
O size zaman gibi acımasız davranır.
Geçen yılların hüznü
Belki bizleri üzer,
Kimi zaman yıpratır da
Yaşları, basamakları tırmananlar
Bunu iyi bilirler
Ve
Vakit azalmaya başlamıştır.
Şimdiler de Kul olarak
Geldiğim ve istediğim
Tek şey
Huzurun da
Alnımı secdeye koymak,
Verdiği emaneti, teslim etmek...
Nasip et Allahım....
Serdar Karamanlı
23 Ocak 2013 Çarşamba
Kandiller üzerine...
Kur'an
hayata şekil vermek için, kulları arasından o zaman için de en kıymetli kulu
olan “ Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. (Kalem Suresi 4)" diyerek Kur'an'nın Ahlaka inmiş
olduğunu bildirmiş, ve “Muhammed, sizin
erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve
peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (Ahzap Suresi 40)" diyerek,
Muhammed A.S Peygamberinin sonuncusu ilan etmiştir.
Rabbimiz
yine Kur'an da "Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve
ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir
örnektir. (Ahzap Suresi 21)" hatırlatması ile de örnekliğinin tartışmasız olduğunu,
Peygamber A.S'ın yaşayan insanların tümüne örnek ilan edilmiştir.
“Şimdi herkes kendi hayatına, kendi yaşantısına bir baksın. Şayet Kur'an-ı Kerim sizin hayatınıza, sizin yaşantınıza inmemişse, bir aksilik olmalı değil mi?
Kadir
gecesi, indirilen Kur'an'ı Kerim'e iman eden, bu Kur'an'ı canla başla yaşayan
kimselerin gecesidir. Kur'an'ı terkedilmiş bir Kitab haline getiren ve bu yüce
Kitab'ı yaşayarak günlerini Kadir günleri haline getirmeyen kimselerin ise
sadece gözyaşı geceleri olabilir. Çünkü bu kimselerin Kadir günleri yoktur ki,
Kadir geceleri olsun.." (Yakup hoca Mehmed Alagaş-"DİVANE" kitabından)
Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. İsra Suresi 9
Bunların tümü gerçekten iman ettiğini söyleyen ve Muhammed AS. Kendine gerçekten rehber edinenler içindir. Ne olur, siz siz olun Peygamberin ve sahabesinin yapmadığını sizler de yapmayınız. Kur’an’ı gereği gibi okumaya gayret edelim.
Serdar
Karamanlı
23 OCAK 2013
Peygamberin doğum gününü kutlamak....
Bugün
peygamber aleyhisselamın doğum yıldönümü.
Örnek insanın hayatımızdaki yerini
yeniden düşünmek için iyi bir fırsat. O kutlu insanın ayak izlerini sürmek ve
miraca çıkan basamaklarında teklemeden çıkma adına iyi bir başlangıç zamanıdır.
Rabbim sana şükürler olsun insanlığın en olgun meyvesini bize elçi seçtiğin
için ve beni ona ümmet kıldığın için ne kadar teşekkür etsem azdır.
Ruhumu
kanatlandır ve onun ayak izlerini takip ederek onun vardığı yere beni de
şuurumla sürükle... amin...
Abdülaziz
TANTİK
23 Ocak 2013
21 Ocak 2013 Pazartesi
Enteresan bir hikaye....
Hırsız, gece yarısı, bir evin penceresinden girmeye
çalışırken,
Pervaz kırılınca aşağı düşüp bacağını kırmış.
Derhal, ev sahibine dava açmış:
'Sayın yargıç, bu adam, evini bir tuzak olarak tasarlamış!'
Ev sahibi: 'Suç bende değil, marangozda.'
Marangoz: 'Duvarcının kabahati. Pencere boşluğunu düzgün
yapmamış.'
çalışırken,
Pervaz kırılınca aşağı düşüp bacağını kırmış.
Derhal, ev sahibine dava açmış:
'Sayın yargıç, bu adam, evini bir tuzak olarak tasarlamış!'
Ev sahibi: 'Suç bende değil, marangozda.'
Marangoz: 'Duvarcının kabahati. Pencere boşluğunu düzgün
yapmamış.'
Duvarcı: 'Duvarı düzgün öremedim,
Çünkü o sırada evin önünden çok güzel bir kadın geçiyordu.'
Kadın: 'Ben güzel değilim, elbisem güzeldi. Onu da kocam
hediye etti.'
Kadın'ın kocası, bacağı kırılan hırsızdan başkası değildi.
Not; Murat Menteş’in son yazısından alıntıdır.
Çünkü o sırada evin önünden çok güzel bir kadın geçiyordu.'
Kadın: 'Ben güzel değilim, elbisem güzeldi. Onu da kocam
hediye etti.'
Kadın'ın kocası, bacağı kırılan hırsızdan başkası değildi.
Not; Murat Menteş’in son yazısından alıntıdır.
Tüm bunlar ne anlama geliyor, bir düşünelim a dostlar....
20 Ocak 2013 Pazar
Taare Zameen Par (Yerdeki Yıldızlar)
Yönetmen:Aamir
Khan | Amole Gupte
Ülke:
Hindistan
Oyuncular:Aamir
Khan, Darsheel Safary, Abhishek Bachchan,
Tanay Chheda, Tisca Chopra,
Yapım:2007 -
Karşımızda
yaramaz, tembel, kavgacı bir çocuk var: Ishaan... Acaba öyle mi?
Hikayemiz Ishaan'ın okulunda başlar, ödevlerini yapmayı
çok önceleri bırakmış delikanlımız. Kafasında sadece hayal ettiği kendi dünyası
var. Öğretmenleri, arkadaşları ondan acayip şikayetçi. Geçen sene 3. sınıfta
kaldığı için bu yıl tekrarını okuyor ama gram ilerleme yok. Sınıfının birincisi
olan abisi Yohaan'a bakıldığında ikisinin kardeş olduğuna kimse inanmaz.
Prensipli babamız bir türlü yola getiremiyor oğlunu. Çaresiz annesinin elinden
ise sadece gözyaşı dökmek geliyor. Geriye bıraktığı kariyeri, senelerdir
verdiği emeği para etmemiş.
Bir gün,
uslanmaz oğlunun bunca yapıp ettiğinin üzerine okuldan kaçtığını da
duyduklarında, ağzına kadar dolan bardakları taşıverir ebeveynlerin. Artık
Ishaan'ın terbiye olma vakti gelmiştir. Baba bağlantılı olduğu bir tanıdığına
ulaşır, Ishaan'ın önüne "yatılı okulun yolu" açılır.
Bakalım
Ishaan'ı yatılı okulda neler beklemektedir?
Ben ne düşünüyorum ; İlk önce aşağıda ki yazıyı okuyun, sonra filimi seyredin derim. Bizim ailece seyrettiğimiz filimlerden. Her zaman bir şeyler öğrenebiliriz. Biz öğreniyoruz...
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.
Ben bütün
gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez
boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi
odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya
gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi
duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa
patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün
zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturt mayacaksı n babanla?' diye
çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir
şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan,
'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye
bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de
evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek
sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten
sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni
yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta
yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda
hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım
ki susunca
babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar
geliştirmeye başladım.
Önce resim
yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu
uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir
şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. 'Son
günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim
arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla! ‘diye odama
kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ben bunlarla uğraşırken
zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum.
Annem odama
gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı
usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden
alırsa ben
ne yapacaktım?
Bu
düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım.
Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim
resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim
herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin. ‘dedim. O 'Hayır, bu
adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın. ‘dedi. Ben yine 'Hayır,
o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim. Babam
benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla
başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz
yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze
gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle
konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım
bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de
kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum.
Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.
Annemle
babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Duyduklarına
inanamıyorlardı. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza
kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkında'
Olmalı İnsan...
Kendisinin,
Hayatın Olayların,
Gidişatın
Farkında Olmalı.
Ömür Dediğin
Üç Gündür, Dün Geldi Geçti Yarın
Meçhuldür, O
Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O Da Bugündür.
19 Ocak 2013 Cumartesi
Şükür etmek üzerine....
Yaklaşık üç veya dört haftadır, hasta olan komşu, arkadaş ve dostlarımın sıkıntılı durumlarına şahit oluyorum. Aslın da dikkatlice bakıldığında hepimizin fark edebileceği insani durumlar yani, miladi yeni yıla girerken yaşadıklarımı beni takip eden dostlarım hatırlayacaktır.
"2013 yılına, Şevket HÜNER ağabeyim ile Zeytinburnun da Validesini Hastahane de ziyaret ederek girdik. Vefat eden bir amcanın yakınlarının perişanlığını ne kadar paylaşmak istesek de başarılı olmadık. Bir diğerinin başka hastaneye nakil edilirken yakınlarının endişelerini ve umutlarını şaşkınlıkla izlerken, küçücük bir çocuğun anneciğim diye bağırarak anneciğine sarılması ne kadar güzeldi... Yani Hüzün, Umut ve Sevinç hepsi bir arada idi. Rabbim hastahane köşelerin de şifa bekleyen hastalara şifa, yakınlarına sabırlar versin....." (1Ocak2013)
İş yerinden bir komşum var, tanıdığım en insan adamlardandır. Onun bir akrabası var, zor bir hastalığı var onunla beraber elimizde raporlar ve röntgenler tanıdık doktor ağabeylerimin peşin de dolandık. Son olarak elimiz de raporlar ile Hastalığına rağmen bizi kabul eden Dr. Baki ağabeyimi, ziyaret ederek bir taşla iki kuş vuralım dedik. Ama duyduklarımla kuş değil, ben vurulmuş oldum. Çünkü hastalığın geldiği evre ya karaciğer naklini gerektirmekte yada ölümü beklemekti. Bunu nasıl anlatacağım şimdi diye sıkıntı bastı beni.
Bir de meslektaşlarından İlker arkadaşım var. Beynin de ur olduğunu öğrendiğin de beni arayıp vasiyet eder gibi konuşması beni o kadar üzdü ki anlatamam. Onun iki çocuğu var, eşi ne kadar metanetle dursa bile üzüntülü, Arkadaşlarımızla düşündük neler yapabiliriz diye, meğer yapılacak ne kadar çok şey varmış kardeşinin üzerinden yük almak aslında ne kadar kolaymış. Koskoca yükler küçük parçalara bölünerek taşınabilir ve kimseye yük haline gelmeden hal yoluna konulabilirmiş. Ameliyat sonrası bir kardeşimizin imalatını yüklenmesi ne güzel bir durum oldu.
Sonra Şevket ağabeyin annesi hastalandığında, hastaneye gelip ziyaret edenleri, aile fertlerini ve anlatılanları gözlemleme fırsatım oldu.
Bir de Abdülaziz Tantik ağabeyi, babasının vefatı üzerine taziyeye gittiğimiz de Babasının cenaze merasiminde yaşadıklarını anlatırken o anları yaşarken ki duygularına bürünüp "Allah'a hamd olsun" deyişi ne hoş bir anı oldu benim için.
Tüm bunları niye anlattım, çünkü hepsin de ortak bir istek, temennileri ve duaları vardı.
- Lütfen, Allah'a dua edin.
- Allah'ım şifa nasip et.
- Allah'a şükürler olsun.
Yani,
Hayatı yaratan, hayatın tüm kolaylıklarını ve zorluklarını yaratan, kimimizi kimimiz ile imtihan edip nasıl davranacağımızı kayıt altına aldıran Allah.
Yani,
Dua, şükür ve hamd Hayatı yaratan, Rahman ve Rahim olan Allah'a edilir. Şimdiler de erkekler açısından yakışıklı, hanımlar açısından alımlı ve güzel olabiliriz. Çok uzak olmayan zaman da tüm bunları geride bırakacağız. Ve dünyadan göçmeden önce ilk önce ayette hatırlatıldığı üzere "Rum Suresi 54 Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir. Ve ömrümüz yeter ise ilk önce ihtiyarlaşıp tazeliğimiz ve zinde görüntümüz geride kalacak ve ölüm ile yüzleşeceğiz.
Yani,
Facebook da yayımlamak üzere, sizin güzellik salonlarına giderek kendinizi sanal olarak güzelleştirerek çektirdiğiniz fotoğraflarınıza artık kimse iltifat etmeyecektir. Onun içindir ki dışımızı güzelleştirmek yerine, içimizi güzelleştirelim ki, dünyadan göçerken, güzel ve iyi ameller ile gidelim. Ve karşılığın da Rad Suresi 24 (Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir!
denilsin....
Selam ve dualarımla,
Serdar Karamanlı
19 OCAK 2013
"2013 yılına, Şevket HÜNER ağabeyim ile Zeytinburnun da Validesini Hastahane de ziyaret ederek girdik. Vefat eden bir amcanın yakınlarının perişanlığını ne kadar paylaşmak istesek de başarılı olmadık. Bir diğerinin başka hastaneye nakil edilirken yakınlarının endişelerini ve umutlarını şaşkınlıkla izlerken, küçücük bir çocuğun anneciğim diye bağırarak anneciğine sarılması ne kadar güzeldi... Yani Hüzün, Umut ve Sevinç hepsi bir arada idi. Rabbim hastahane köşelerin de şifa bekleyen hastalara şifa, yakınlarına sabırlar versin....." (1Ocak2013)
İş yerinden bir komşum var, tanıdığım en insan adamlardandır. Onun bir akrabası var, zor bir hastalığı var onunla beraber elimizde raporlar ve röntgenler tanıdık doktor ağabeylerimin peşin de dolandık. Son olarak elimiz de raporlar ile Hastalığına rağmen bizi kabul eden Dr. Baki ağabeyimi, ziyaret ederek bir taşla iki kuş vuralım dedik. Ama duyduklarımla kuş değil, ben vurulmuş oldum. Çünkü hastalığın geldiği evre ya karaciğer naklini gerektirmekte yada ölümü beklemekti. Bunu nasıl anlatacağım şimdi diye sıkıntı bastı beni.
Bir de meslektaşlarından İlker arkadaşım var. Beynin de ur olduğunu öğrendiğin de beni arayıp vasiyet eder gibi konuşması beni o kadar üzdü ki anlatamam. Onun iki çocuğu var, eşi ne kadar metanetle dursa bile üzüntülü, Arkadaşlarımızla düşündük neler yapabiliriz diye, meğer yapılacak ne kadar çok şey varmış kardeşinin üzerinden yük almak aslında ne kadar kolaymış. Koskoca yükler küçük parçalara bölünerek taşınabilir ve kimseye yük haline gelmeden hal yoluna konulabilirmiş. Ameliyat sonrası bir kardeşimizin imalatını yüklenmesi ne güzel bir durum oldu.
Sonra Şevket ağabeyin annesi hastalandığında, hastaneye gelip ziyaret edenleri, aile fertlerini ve anlatılanları gözlemleme fırsatım oldu.
Bir de Abdülaziz Tantik ağabeyi, babasının vefatı üzerine taziyeye gittiğimiz de Babasının cenaze merasiminde yaşadıklarını anlatırken o anları yaşarken ki duygularına bürünüp "Allah'a hamd olsun" deyişi ne hoş bir anı oldu benim için.
Tüm bunları niye anlattım, çünkü hepsin de ortak bir istek, temennileri ve duaları vardı.
- Lütfen, Allah'a dua edin.
- Allah'ım şifa nasip et.
- Allah'a şükürler olsun.
Yani,
Hayatı yaratan, hayatın tüm kolaylıklarını ve zorluklarını yaratan, kimimizi kimimiz ile imtihan edip nasıl davranacağımızı kayıt altına aldıran Allah.
Yani,
Dua, şükür ve hamd Hayatı yaratan, Rahman ve Rahim olan Allah'a edilir. Şimdiler de erkekler açısından yakışıklı, hanımlar açısından alımlı ve güzel olabiliriz. Çok uzak olmayan zaman da tüm bunları geride bırakacağız. Ve dünyadan göçmeden önce ilk önce ayette hatırlatıldığı üzere "Rum Suresi 54 Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir. Ve ömrümüz yeter ise ilk önce ihtiyarlaşıp tazeliğimiz ve zinde görüntümüz geride kalacak ve ölüm ile yüzleşeceğiz.
Yani,
Facebook da yayımlamak üzere, sizin güzellik salonlarına giderek kendinizi sanal olarak güzelleştirerek çektirdiğiniz fotoğraflarınıza artık kimse iltifat etmeyecektir. Onun içindir ki dışımızı güzelleştirmek yerine, içimizi güzelleştirelim ki, dünyadan göçerken, güzel ve iyi ameller ile gidelim. Ve karşılığın da Rad Suresi 24 (Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir!
Selam ve dualarımla,
Serdar Karamanlı
19 OCAK 2013
Kim kimin öğretmeni....
Bir gün
askerlerden biri gelip kendisine
“onlar bizim
kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve
çocuklarımızı öldürüyorlar. Buna bigane kalmamalıyız” dediğinde,
Aliya çok
veciz bir şey söylüyor
“Sırplar
bizim öğretmenimiz değiller.”
15 Ocak 2013 Salı
Neyin Farkındayız ki?
"Adamın
biri Washington metro istasyonunda yere çömelir ve kemanını çalmaya baslar;
soğuk bir ocak ayı sabahıdır. 45 dakika boyunca 6 Bach çalar. Çoğu insanın ise
gitmek için hareketlendiği bu yoğun saat suresince 1100 kişinin istasyonun içinden
geçtiği hesaplanır.
Üç dakika geçer
orta yaslı bir adam müzisyenin çaldığını fark eder. Yavaşlar, bir kaç saniyeliğine
durur ve sonrasında aceleyle ilerler yapacaklarından geri kalmasın diye.
Bir dakika
sonra kemancı ilk bir dolarlık bahşişini alır; bir bayan parayı kemancının önüne
geçerken atmış ve hiç durmadan yoluna devam etmiştir.
Bir kaç
dakika sonra birisi dinlemek için duvara yaslanır saatine bakar ve tekrar yürümeye
baslar. Besbelli adam isine geç kalmıştır.
En çok
dikkat eden ise üç yaşında bir çocuktur. Annesi alelacele çekiştirirken
kendisini durup kemancıya bakar. Sonunda annesi kuvvetlice çekiştirir çocuğu ve
çocuk sürekli arkasına bakarak yürümeye baslar. Bu olay diğer birçok çocuk tarafından
tekrarlanır, fakat istisnasız tüm ebeveynler çocuklarını yürümeye devam etmeye
zorlar.
Kemancının
45 dakikalık gösterisi boyunca sadece 6 kişi durup bir süre bekler. 20 kişi
kendisine para verir, sonra yine normal bir şekilde yürümeye devam ederler. 32
dolar toplar kemancı. Gösterisi bitip de etrafa sessizlik hakim olduğunda hiç
kimse fark etmez bile. Kimse alkışlamaz ya da tanımaz.
Kimse az önce
dünyadaki yazılan eserler arasındaki en essiz parçayı 3,5 milyon dolar değerindeki
kemanıyla çalan bu kişinin dünyanın en yetenekli müzisyenlerinden Joshua Bell olduğunu
farkına varmaz.
Bu olaydan
iki gün önce biletlerinin ortalama 100 dolar olduğu konserin biletleri yok satmıştır.
Bu gerçek
bir hikayedir. Joshua Bell in bu metro istasyonunda kimliği belirsiz bir şekilde
verdiği konser Washington Post tarafından algılama, zevk ve insanların önceliklerini
kapsayan sosyal araştırmanın bir parçası olarak tertip edilmiştir.
Özet olarak
: Ortak bir çevrede, uygunsuz bir zamanda güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup
ta bunu takdir ediyor muyuz? Bir yeteneği beklenmedik bir içerikte tanımlaya biliyormuşuz?
Bu araştırmadan
edinilecek muhtemel sonuçlardan biri sudur: Eğer dünyanın en unlu müzisyenlerinden
birinin dünyada yazılan en iyi eserlerden birini çalarken onu durup ta
dinleyecek bir dakikamız bile yoksa acaba daha neler kaçırıyoruz hayatta?
Kaynak:
Knowledge of Today
Çeviri: Ozan
Öztürk
14 Ocak 2013 Pazartesi
Down sendromu ve otizm
Down sendromu ve otizm bir hastalık değildir.
Down sendromlular ve otizmliler ila......ç aramıyorlar.
İnsanlar tarafından kabullenmiş olmayı ve kendilerine diğer
insanlar gibi davranılmasını istiyorlar.
Ölü Ruhlar Ormanı...
Ölü Ruhlar Ormanı -
Jean Christophe Grange
Doğan Kitap
Sayfa Sayısı : 460
Kitabı Bitirme Tarihi : 14 OCAK 2013
Jeann'ın başına gelenler de tam olarak buydu. Kalbini bütün
umutlara kapata kapata, tüm kaynaklarını tüketmişti. Beklentilerinin üzerine
kapatılan her kapı, çekilen her sürgü, sonunda onu soluksuz bırakmış; öfkeyi,
sabırsızlığı, amansız bir gerekliliği açığa çıkarmıştı.
Edebiyat dünyası elbette pek çok başarılı tasvirci görmüş
olsa da, gerilim konusunda (mekanları, cinayet mahallerini ve özellikle
cinayetleri anlatımda) bu derece başarılı olması ve okuyucuyu atmosfere sokup,
gerçek hayattan koparabilmesi, Grange'ın kısa sürede bu kadar meşhur bir
polisiye yazarı olmasını sağlayan özelliklerin başında gelir. Bu konudaki tüm
beklentileri -her zaman olduğu gibi- karşılamakta güçlük çekmemiş olsa da, pek
çok yönden, eksik bir kitap olduğu hissini uyandırmaktan da kaçınamamış.
Öncelikle yazarın, baş karakterin kadın olması nedeniyle, kendisini karakterle
içselleştiremediği çok açık bir şekilde hissediliyor. Daha önce Kurtlar
İmparatorluğu'nda da aynı yola başvuran Grange, bu sefer aynı beceriyi
gösterememiş ve okura mesafeli, kendini tam olarak açmayan dolayısıyla da
gerçekçiliğini koruyamayan bir kadın kahraman çıkmış ortaya.
Ben ne düşünüyorum ; Ölü Ruhlar Ormanı, bir polisiye/gerilim
olarak iyi bir kitap sayılabilir belki ama ben diğer eleştirilere katılıyorum
Grange kitabı olarak vasatın altında kalmış bir eser. Ama olsun yinede sürükleyici....
9 Ocak 2013 Çarşamba
Kur'an dan hatırlatmalar....
Özünde
Merhametli, sözünde ve işinde Merhametli Allah adıyla,
Neml Suresi
59.
(Resulüm!) De ki: Hamd olsun Allah'a, selam olsun seçkin kıldığı kullarına.
Allah mı daha hayırlı, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?
60. (Onlar
mı hayırlı) yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi? O suyla,
bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirdik.
Allah'tan başka bir tanrı mı var! Doğrusu onlar sapıklıkta devam eden bir
güruhtur.
61. (Onlar
mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarından (yer altından
ve üstünden) nehirler akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına
engel koyan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Doğrusu onların çoğu
(hakikatleri) bilmiyorlar.
62. (Onlar
mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve
(başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah'tan
başka bir tanrı mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz!
8 Ocak 2013 Salı
Kuvvetli sözler...
Ölüm anınızda anlamını ve değerini yitirecek olan her şey, şimdi de fazla anlam, fazla değer vermeniz gereken şeylerdir.
Ölüm anınızda değer kazanacak olan her şey, şimdi de değer vermeniz ve var gücünüzle peşinden koşmanız gereken şeylerdir.
Mehmet Alagaş
Kuvvetli Sözler..
Bir İnsanın Hz. Muhammed ile ne alıp veremediği olabilir, hiç anlamam.
Şevket Hüner
3 Ocak 2013 Perşembe
KELİME-İ TEVHİD
"Tevhid,
alemleri yaratan Allah (c.c.)'ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde birliyerek
O'na inanan müslümanların, yaşadıkları sürece ilgilerini ve dikkatlerini
Allah'a yöneltmeleri,
Allah'a
teslim olmaları,
hiçbir
yaratığı, hiçbir konuda mutlak muktedir görmeyerek, karşılaştıkları her iş ve
her durumda mutlak muktedirin Allah (c.c.) olduğunu idrak etmeleri,
Allah'ın
gösterdiği yolda,
Allah'ın
emrettiği kişilikle sadece Allah'a kulluk etmeleridir."
Mehmed Alagaş
1 Ocak 2013 Salı
Psikolojik Savaş (Gri Propaganda)....
Yazar : Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Kitap Adı : Psikolojik Savaş
Yayın Evi : Timaş
Sayfa Sayısı : 216
Bitiş Tarihi : 1 Ocak 2013
Kitap Adı : Psikolojik Savaş
Yayın Evi : Timaş
Sayfa Sayısı : 216
Bitiş Tarihi : 1 Ocak 2013
Psikolojik savaşta bir toplumun
ruh ve beyni etki altına alınmaya çalışılır. Prof. Dr. Nevzat Tarhan kitabı
Psikolojik Savaş’ta bu teknikleri, insan ve toplum psikolojisi üzerindeki etkilerini
konu ediniyor.
Tarihin
bilinen ilk savaş tekniği kitabının yazarı olan Çinli kumandan Sun Tzu,
kitabının büyük bir kısmını rakibin psikolojik olarak çökertilmesi üzerinde
durur. Askeri strateji ve taktiklerin en önemlilerinden biri de Psikolojik
Savaş teknik ve taktikleridir. Belirli bir amaca yönelik, uzun vadeli plan ve
stratejilerle yapılan psikolojik savaş hem sıcak hem de soğuk savaş
dönemlerinin en çok başvurulan mücadele yöntemlerinden biri olmuştur.
Prof.
Dr. Nevzat Tarhan, Timaş Yayınları arasında piyasaya çıkan yeni kitabı
Psikolojik Savaş’ta askeri bir kavram olan bu terimin günlük hayatımızda nasıl
kullanıldığını Türkiye ve dünyadan örnekler ışığında tarihten günümüze bilimsel
olarak inceliyor.
Psikolojik
Savaş; klasik anlamdaki savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde, savaştan
sonra da üstünlüğün devam etmesinde yahut sorunların çözülmesinde insanların
ruh haline etki ederek sonuç almak olarak tarif ediliyor.
Kitapta;
klasik psikolojik savaş bilgileri dışında, bilgi savaşı, elektromanyetik savaş,
beyin kontrolü, propaganda yöntemleri ve bilgisayar devrimi, internet taarruzu,
tarihsel bilgiler, gelişen intihar eğilimleri, baskıcı kültürlerin etkileri,
itaat kültüründen demokratik kültüre geçiş, psikolojik savaşta rol alanların
ruh hallerinin tahlilleri, insanın ruh hallerinin nasıl etki altına alındığı
gibi alt konular da işleniyor.
Prof.
Dr. Nevzat Tarhan kitabın yazılış amacını şöyle açıklıyor: “ Hile ve
aldatmaların etkili olabilmesi için, gizli kalması gerektir. Amacımız hile ve
aldatma yöntemlerinin bilinmesini sağlamakla toplumsal ahlaka hizmet etmektir.
Psikolojik savaşta yenilen taraf, bilgi gücü zayıf olan taraftır. Doğru
insanların ayakta kalmak, toplumun geleceğinde söz sahibi olmak gibi bir
kaygıları varsa bu kitabı okumaları önemlidir.”
Kitapta
Türkiye gündemini de yakından ilgilendiren konulara temas edilmiş. Darbe öncesi
medya ve diğer iletişim organları kullanılarak oluşturulan sahte tehdit
ortamının nasıl yapıldığı; BÇG olarak bilinen, Batı Çalışma Grubu’nun 28 Şubat
öncesinde kamuoyunu nasıl yanlış bilgilendirerek tehdit ve tedirgin edici bir
zemin hazırladığı ve siyasi hareketlerin kamuoyu desteği sağlamak amacıyla
yaptıkları beyin yıkama faaliyetlerine ilişkin ilgi çekici analizler kitabın
başlıca ilgi konularından biri.
Ben ne düşünüyorum ; Kitap dan alıntı "Beğenmediğin bir görüş varsa onu yasaklayarak, fakir ve kısır fikir dünyası yaratamazsın. Karşı argüman geliştirerek, fikir mücadelesi ve ikna ve inandırma yolu ile kendi doğrularını savunabilirsin." (sayfa 209-210)
İlk İslamla tanıştığımız dönemlerde çevremizde öğle çok donanımlı Mü'minler yoktu. Daha çok sert fikirli ve kaba kuvvetin her işi halledebileceğini savunan adamlardan oluşan bir ekip vardı. Bu bize de çevremize de zarar vermemize neden oldu. İnsanlarla gereksiz yere aramız açıldı. Halbuki Peygamberin (A.S) yetiştirdiği sahabe den Musab bin Ümeyir (Allah ona Rahmet etsin) şöyle dediğini öğrendiğimizde çok sıkıldığımı hatırlıyorum.
"Kardeşim anlatıklarımı dinle, beğenmez isen kabul etmez ve gidersin"
Neyse ki şimdiler de Allahın lutfu ile Merhametli adamları karşımıza çıktıda, bizi kendimize gelme yoluna soktular. Buradan kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Nevzat hocaya da bu bilgileri kitabın da toplayarak bir seminer tadın da anlatıp bizi bilgilendirdiği için teşekkür ederim.
Serdar Karamanlı
1 Ocak 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)