Kitabın Adı: Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri
Yayınevi: Telos Yayınevi
Yazarı: Amin Maalouf
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 16 Nisan 2012 – İstanbul
Yayınevi: Telos Yayınevi
Yazarı: Amin Maalouf
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 16 Nisan 2012 – İstanbul
Kılıçlar savaş ateşini canlandırdığında, insanın en kötü silahı gözyaşı dökmektir. (sh. 12)
Kitabı okurken aslında insanlık ailesinin vahşetinin nasıl zirveye çıktığını ve türüne bu kadar kin ve nefretin güya Din adına yaşandığına şahit oldum. Batılılar, Doğulular(Moğullar, Cengiz Han ve Timurlenk vs) Türkler, Kürtler ve Araplar 1096 ile 1291 de biten süreç bittimi peki.
Yaşanan güya Arap Baharı hikayesi nedir?
Suriye de yüzyıllar geçmesine rağmen kan ve göz yaşı devam etmiyor mu?
Filistinde ve Gazede hala yaşananlar neyin nesi?
Irak ta Batılılar hala ne arıyorlar?
Filistinde ve Gazede hala yaşananlar neyin nesi?
Irak ta Batılılar hala ne arıyorlar?
İnsanlık ailesi akıl ve vicdan ile hareket etmez ise bu kötü miras devreder bir şekilde hareket edecektir. Ve Meleklerin suali yerini bulacaktır,
Melekleri doğrularcasına hareket etmek yerine Rabbimize kulak vererek hareket etmek elbette daha isabetli olacaktır. Merhum Şair Mehmed Akif ERSOY un dediği gibi "tarihten ibret alınır ise, tarih tekerrür etmez."
Kitabın Arka Kapağı:
Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, iki yüzyıl (1096-1291) süren Haçlı Seferleri'ni ve Orta Doğu'daki Frenk işgalini anlatırken bu bölgenin güncel durumuna da ışık tutuyor. Sanki değişen hiç bir şey yok! 1096 yılında başlayan seferlerde Türk, Kürt, Arap emirlerinin kişisel eğilimlerini, kültür yapılarını, zaaflarını görüp, Haçlılar'ın Orta Doğu'da iki yüzyıl kalışlarının hikmetini anlıyoruz. O günkü çekişme ve sürtüşmeler günümüzde de aynı kısırlıkla sürdürülmektedir.Haçlı Seferleri'nden sonra Müslüman dünyası kendi üzerine kapanmış, hoşgörüyü unutmuş ve kısırlaşmıştır. Bunun sonucu marjinalleşmiş ve sanki dünyanın yörüngesinden çıkmıştır. Buna karşın Frenkler yani Avrupalılar gelişmenin kapılarını açarak Modern Çağı yakalamıştır. Barbar olarak tanıdığı, yerdiği ama o zamandan bu yana dünyaya egemen olmayı başaran Frenklerden hem büyülenen hem de korkan Arap dünyası, Haçlı Seferleri'ni gerilerde kalmış bir geçmişin bir dönemi olarak kabul etmeyi başaramamaktadır. Araplar ve genelde müslümanlar yedi yüzyıl önce bitmiş olması gereken olaylardan günümüzde de etkilenmeyi sürdürmektedirler: "Modernizm", ötekinin yani Frenklerin ürünüdür, öyleyse modernizm reddedilerek dinsel ve kültürel kimlik korunacaktır!Amin Maalouf'un Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, konun uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay'ın çevirisi ile, yedi yüzyıllık bir geçmişe, geçmişin gerçeklerine ve yanılsamalarına ve günümüzün saplantılarına ışık tutuyor.Ondan fazla yabancı dile çevrilen Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri televizyona uyarlandı.
Arapların gözüyle Selahaddin
Yaklaşık yüz yıl süren Haçlı egemenliğinden sonra, 2 Ekim 1187'de, tam da Müslümanların Hz. Muhammed'in Kudüs'ten göklere yükselmesini kutladıkları günde Selahaddin Eyyubi kutsal Kent'e girer. Kesin emir vardır: Batılı olsun, Doğulu olsun hiçbir Hıristiyan rahatsız edilmeyecektir. Selahaddin'in Ibelin'li Balian'la yaptığı anlaşmaya göre, esir olduklarına göre Haçlılar fidye ödeyecektir. Fakir Hıristiyanların fidyesinin ödenmesinde problem çıkar. Selahaddin yaşlı, dul ve yetim Haçlıların fidyesini kaldırır. Paraya hiç önem vermemesiyle bilinen Selahaddin'in hazinedarları ise mutsuzdur. Selahaddin onlara şöyle der: "Hıristiyanlar her yerde bizim iyiliklerimizi anlatacaklardır."
Bunlar ünlü romancı Amin Maalouf'un tarih anlattığı ve pek çok ülkede büyük ilgi toplayan kitabında yer alıyor. Bugünden baktığımızda Selahaddin'in söylediklerinin bire bir doğru çıktığını söyleyemeyiz. Ama Ridley Scott'ın imzasını taşıyan dev bütçeli Haçlı filmi 'Cennet'in Krallığı' da (Kingdom of Heaven) Selahaddin Eyyübi'nin muzaffer bir komutan olarak portresinin çizilmesi, Müslümanların iyi taraf olarak gösterilmesi, onun yüreğine su serperdi herhalde. Gerçekten de Scott'ın filmi Hollywood ezberimizi bozuyor. Film her ne kadar Kudüs'ü Selahaddin'in ordusuna karşı savunmak zorunda kalan, fazla kan dökülmeden Kutsal Kent'i ona teslim eden Ibelin'li şövalye Blian'ın kahramanlığı üzerinde yükselse de sonuçta Hollywood filmlerinde alışık olduğumuz bir sonla bitmiyor.
'Cennet'in Krallığı' filmi 1180 - 86 yılları arasındaki dönemde geçiyor. O dönemde Kudüs'ün genç Hıristiyan kralı IV. Baudouin, Müslümanlarla uyumlu bir ilişki sürdürmeye çalışıyor. Cüzzamdan muzdarip kralın yardımcıları arasında kız kardeşinin kocası Guy De Lusignan ve onun sıkı dostu Prens Renaud de Chatillon (kimi kaynaklarda Arnat, filmde Reynald) gibi savaş meraklısı yüksek rütbeliler vardı.
Mısır hükümdarı Nureddin'in ölümü üzerine onun başarılı komutanlarından Kürt kökenli Selahaddin Eyyubi başa geçmişti. Lübnan asıllı Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri kitabında Selahaddin'in Nureddin'le aynı amaçları izlediğini yazıyor: "Arap dünyasını birleştirmek; Müslümanları manevi olduğu kadar işgal altındaki toprakları geri alabilmek üzere askeri olarak da seferber etmek." Gerçekten de Hassan Sabbah'ın kurduğu Haşhaşinler gizli tarikatının iki suikastından da sağ kurtulmayı başaran Selahaddin Eyyubi kısa sürede bölgenin hâkimi oldu.
Nasıl biriydi Selahaddin? 'Cennet'in Krallığı' filmindekinden çok da farklı değil. Amin Maalouf, kitabında Arap tarihçileri kaynak göstererek Selahaddin Eyyubi'yi 'düşünceli, biraz melankolik, küçük rutbelilerle olduğu zaman bile tevazu sahibi, sözünün eri, affetmeyi bilen, konuklarına karşı her zaman nazik, zenginlik ve lüksü samimiyetle reddeden biri' olarak tarif ediyor. En büyük hedefi Kudüs'ü Hıristiyanlardan almak olmasına karşın, cüzzamlı krala verdiği sözleri tutup barış anlaşmasını bozmamaya çalışıyor... Cüzzamlı kral öldükten sonra Guy yeni kral olur. Anlaşmaya aykırı olarak De Chatillon'la birlikte bir kervana saldırır.
Haçlı ve Müslüman ordularının büyük savaşı tarihe Hattin (Hittin) Savaşı olarak geçecektir. Selahaddin tuzağı kurmuştur: Susuzluk. Haçlı ordusunun Taberiye Gölü'ne ulaşması için Selahaddin'in ordusunu geçmesi gerekmektedir. Susuz geçen gecenin sabahı Haçlı ordusu, Selahaddin'in askerleri tarafından sarılır. Ordusu yok olan Haçlılardan Kudüs'ü almak zor olmayacaktır. Ama Haçlı Seferleri yüz yıl daha sürecektir.
Bunlar ünlü romancı Amin Maalouf'un tarih anlattığı ve pek çok ülkede büyük ilgi toplayan kitabında yer alıyor. Bugünden baktığımızda Selahaddin'in söylediklerinin bire bir doğru çıktığını söyleyemeyiz. Ama Ridley Scott'ın imzasını taşıyan dev bütçeli Haçlı filmi 'Cennet'in Krallığı' da (Kingdom of Heaven) Selahaddin Eyyübi'nin muzaffer bir komutan olarak portresinin çizilmesi, Müslümanların iyi taraf olarak gösterilmesi, onun yüreğine su serperdi herhalde. Gerçekten de Scott'ın filmi Hollywood ezberimizi bozuyor. Film her ne kadar Kudüs'ü Selahaddin'in ordusuna karşı savunmak zorunda kalan, fazla kan dökülmeden Kutsal Kent'i ona teslim eden Ibelin'li şövalye Blian'ın kahramanlığı üzerinde yükselse de sonuçta Hollywood filmlerinde alışık olduğumuz bir sonla bitmiyor.
'Cennet'in Krallığı' filmi 1180 - 86 yılları arasındaki dönemde geçiyor. O dönemde Kudüs'ün genç Hıristiyan kralı IV. Baudouin, Müslümanlarla uyumlu bir ilişki sürdürmeye çalışıyor. Cüzzamdan muzdarip kralın yardımcıları arasında kız kardeşinin kocası Guy De Lusignan ve onun sıkı dostu Prens Renaud de Chatillon (kimi kaynaklarda Arnat, filmde Reynald) gibi savaş meraklısı yüksek rütbeliler vardı.
Mısır hükümdarı Nureddin'in ölümü üzerine onun başarılı komutanlarından Kürt kökenli Selahaddin Eyyubi başa geçmişti. Lübnan asıllı Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri kitabında Selahaddin'in Nureddin'le aynı amaçları izlediğini yazıyor: "Arap dünyasını birleştirmek; Müslümanları manevi olduğu kadar işgal altındaki toprakları geri alabilmek üzere askeri olarak da seferber etmek." Gerçekten de Hassan Sabbah'ın kurduğu Haşhaşinler gizli tarikatının iki suikastından da sağ kurtulmayı başaran Selahaddin Eyyubi kısa sürede bölgenin hâkimi oldu.
Nasıl biriydi Selahaddin? 'Cennet'in Krallığı' filmindekinden çok da farklı değil. Amin Maalouf, kitabında Arap tarihçileri kaynak göstererek Selahaddin Eyyubi'yi 'düşünceli, biraz melankolik, küçük rutbelilerle olduğu zaman bile tevazu sahibi, sözünün eri, affetmeyi bilen, konuklarına karşı her zaman nazik, zenginlik ve lüksü samimiyetle reddeden biri' olarak tarif ediyor. En büyük hedefi Kudüs'ü Hıristiyanlardan almak olmasına karşın, cüzzamlı krala verdiği sözleri tutup barış anlaşmasını bozmamaya çalışıyor... Cüzzamlı kral öldükten sonra Guy yeni kral olur. Anlaşmaya aykırı olarak De Chatillon'la birlikte bir kervana saldırır.
Haçlı ve Müslüman ordularının büyük savaşı tarihe Hattin (Hittin) Savaşı olarak geçecektir. Selahaddin tuzağı kurmuştur: Susuzluk. Haçlı ordusunun Taberiye Gölü'ne ulaşması için Selahaddin'in ordusunu geçmesi gerekmektedir. Susuz geçen gecenin sabahı Haçlı ordusu, Selahaddin'in askerleri tarafından sarılır. Ordusu yok olan Haçlılardan Kudüs'ü almak zor olmayacaktır. Ama Haçlı Seferleri yüz yıl daha sürecektir.
Kim kazandı?
Peki Haçlı Seferleri'nin sonunda kim kazançlı çıktı? Amin Maalouf'un Arapların Gözünden Haçlı Seferleri kitabındaki tesbitlerinden aktarıyoruz: "Haçlı Seferleri döneminde, Arap dünyası İspanya'dan Irak'a olan bölgede hâlâ entelektüel ve maddi olarak yeryüzünün en gelişmiş uygarlığının taşıyıcısıdır. Sonra dünyanın merkezi kesin bir şekilde Batı'ya kaymıştır." Maalouf'a göre Haçlılar'ın iki yüz yıl boyunca bölgede kalabilmelerinin en önemli sebebi Arapların kurum oluşturmadaki yetersizlikleri. "Frenkler daha Doğu'ya geldikleri anda gerçek devletler kurmayı başarmışlardır. Kudüs'te taht genelde sürtüşmesiz intikal etmekteydi. Müslüman devletlerde ise her monarşi, hükümdarın ölümünde tehdid altında kalıyor, her taht intikali bir iç savaş başlatıyordu."
Başarısızlığın bir diğer önemli sebebi ise Arapların Haçlı Seferleri boyunca Batı'dan gelen yeni fikirlere açılmayı reddetmeleri. "İstilacı açısından fethedilen halkın dilini öğrenmek bir becerikliliktir; yenikler için ise fatihlerin dilini öğrenmek bir uzlaşma, hatta bir ihanettir. Böylece çok sayıda Frenk Arapça öğrenirken ülke halkı Batılıların dili karşısında kayıtsız kalmıştır./.../ Öte yandan eski Yunan uygarlığının mirası, Batı Avrupa'ya çevirmen Araplar aracılığıyla aktarılabildi. Frenkler tıp astronomi, coğrafya, matematik, mimari bilgileri Arapça kitaplardan edinmişlerdir; bu kitapları özümsemişler taklid etmişler, sonra aşmışlardır."
Peki Haçlı Seferleri'nin sonunda kim kazançlı çıktı? Amin Maalouf'un Arapların Gözünden Haçlı Seferleri kitabındaki tesbitlerinden aktarıyoruz: "Haçlı Seferleri döneminde, Arap dünyası İspanya'dan Irak'a olan bölgede hâlâ entelektüel ve maddi olarak yeryüzünün en gelişmiş uygarlığının taşıyıcısıdır. Sonra dünyanın merkezi kesin bir şekilde Batı'ya kaymıştır." Maalouf'a göre Haçlılar'ın iki yüz yıl boyunca bölgede kalabilmelerinin en önemli sebebi Arapların kurum oluşturmadaki yetersizlikleri. "Frenkler daha Doğu'ya geldikleri anda gerçek devletler kurmayı başarmışlardır. Kudüs'te taht genelde sürtüşmesiz intikal etmekteydi. Müslüman devletlerde ise her monarşi, hükümdarın ölümünde tehdid altında kalıyor, her taht intikali bir iç savaş başlatıyordu."
Başarısızlığın bir diğer önemli sebebi ise Arapların Haçlı Seferleri boyunca Batı'dan gelen yeni fikirlere açılmayı reddetmeleri. "İstilacı açısından fethedilen halkın dilini öğrenmek bir becerikliliktir; yenikler için ise fatihlerin dilini öğrenmek bir uzlaşma, hatta bir ihanettir. Böylece çok sayıda Frenk Arapça öğrenirken ülke halkı Batılıların dili karşısında kayıtsız kalmıştır./.../ Öte yandan eski Yunan uygarlığının mirası, Batı Avrupa'ya çevirmen Araplar aracılığıyla aktarılabildi. Frenkler tıp astronomi, coğrafya, matematik, mimari bilgileri Arapça kitaplardan edinmişlerdir; bu kitapları özümsemişler taklid etmişler, sonra aşmışlardır."
Müslümanlar'ı kim yönetti?
Haçlı Seferleri dalga dalga Anadolu ve Orta Doğu'ya akarken bu coğrafyalarda kimler yaşıyordu? Haçlılardan çok onlarla savaşan müslümanları anlatan bir kitap Haçlılar Çağı. Seferler boyunca bölgede sırasıyla Selçuklular, Eyyubiler ve Memluklüler egemen oldu. Tabii dini otoritenin sahibi Abbasi ve Fatimi Halifeleri'ni de yok saymamak gerek.
Dönemin siyasi geleneği sık sık hanedanların değişmesine, kendi içlerindeki iktidar savaşları ise karmaşık bir siyasi atlas oluşmasına sebeb oluyordu. Selçuklular'ın eyaletlere yönetici atadığı prenslerin 'atabeg' denilen naipleri vardı. Bu atabegler çoğunlukla, kölelikten paralı askerliğe geçen Türklerin, yani Memluklerin içinden çıkıyordu. (Kürt kökenli Selahaddin Eyyubi istisna) Atabegler zaman zaman bizzat iktidarı üstlendiler, daha sonra da zaten Memluk Sultanlığı'nı kurdular. Holt'un kitabı özellikle, Müslümanlar için bir dezavantaja dönüşen bu siyasi yapıyı anlamak bakımından önemli.
Haçlı Seferleri dalga dalga Anadolu ve Orta Doğu'ya akarken bu coğrafyalarda kimler yaşıyordu? Haçlılardan çok onlarla savaşan müslümanları anlatan bir kitap Haçlılar Çağı. Seferler boyunca bölgede sırasıyla Selçuklular, Eyyubiler ve Memluklüler egemen oldu. Tabii dini otoritenin sahibi Abbasi ve Fatimi Halifeleri'ni de yok saymamak gerek.
Dönemin siyasi geleneği sık sık hanedanların değişmesine, kendi içlerindeki iktidar savaşları ise karmaşık bir siyasi atlas oluşmasına sebeb oluyordu. Selçuklular'ın eyaletlere yönetici atadığı prenslerin 'atabeg' denilen naipleri vardı. Bu atabegler çoğunlukla, kölelikten paralı askerliğe geçen Türklerin, yani Memluklerin içinden çıkıyordu. (Kürt kökenli Selahaddin Eyyubi istisna) Atabegler zaman zaman bizzat iktidarı üstlendiler, daha sonra da zaten Memluk Sultanlığı'nı kurdular. Holt'un kitabı özellikle, Müslümanlar için bir dezavantaja dönüşen bu siyasi yapıyı anlamak bakımından önemli.
NOT: Bazı bölümleri İrfan Kavak'ın çalışmasından almış bulunmaktayız kendisine teşekkür ederiz.
Serdar Karamanlı
16nisan2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder