29 Haziran 2011 Çarşamba

Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle.
İmanı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbabı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziya yoksa sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyada henüz hakk-i hayatın
Varken, hani herkes gibi azminde sebatın?
Yeis öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olanın ruhunu, vicdanını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hatır ki: çözülmez...
En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, yeis ile şirk’in;
Mâdâm ki ondan daha melun daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- iman,
Nevmit olarak rahmet-i mev'ûd-u Huda’dan,
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! '
Lâkin hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir taraftan!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.
14 Mart 1913 / Mehmet Akif Ersoy

28 Haziran 2011 Salı

Tetkik ehli olmak veya taklit ehli kalmak üzerine....

Size gelen bilgileri araştırıp tetkik ediyor musunuz?
Yoksa "Ya bu geleneklerimiz de var" diyerek ne gelirse amenna mı diyorsunuz? 
Allah-u Teâlâ şöyle bildirmektedir.
"Bakara- 242 Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız."
İbrahim  52 İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek  olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.
Ve Allah c.c  Peygambere uymamızı ve onun yaptığını yapmamızı, yapmadığını yapmamamızı emir ediyor ki, 
Haşr-7 Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir. 
Hz. Muhammed s.a.v in ömrünü sürerken ve görünür örnekliği devam ederken, yaşamı Sahabe tarafından inceden inceye araştırılıp tetkik edilip kayıt altına alınmışken, uygulanabilirliği tastik edilmeyen uygulamaların kabul edilmesi ne kadar doğru kabul edilebilinir?
Allah için insaf edin, size gelen bilgileri tetkik edin, lütfen "TAKLİT EHLİ OLMAYIN, TETKİK EHLİ OLUN"  ve bu konular da Allahtan korkun.
Her hangi bir eşyayı alacağınız zaman, mesela bir telefon alacağınızda içeriği konusunda ne kadar araştırma yapıyoruz değil mi?
- Görüntü çözünürlüğü nasıl?
- Kaç telefon hafızası var?
- Msn ye gerebilir miyim?
- Hafızası şu kadar mı?
- Görüntülü konuşabilir miyim?
vs vs soruları çoğalta biriz? Ya Dininiz konusun da ne kadar araştırdınız? 
Bu yazdıklarım sizin hoşunuza gitmiyor ise Şuayb A.S ın şu hatırlatmasını dile getirmek isterim.
Hud-89 Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hud kavminin, yahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lut kavmi de sizden uzak değildir.
Hud-90 Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tövbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.
Her gününüz ve gecesi Hayırlı olsun, Rabbim her birimize sağlık, sıhhat ve Akleden halis kalpler ihsan etsin.

Selam, dua ve Kalbi hürmetlerimle,
Kalbinizin sahibine emanet olun
Serdar Karamanlı

26 Haziran 2011 Pazar

Merhameti Kaybetmek



Size bir hikaye anlatayım: Köyün en zengin ağalarından biri, her zamanki gibi cuma namazını, kasabada kılmak için sabahleyin erkenden kalkar. En güzel elbiselerini, harçlığını ve ihtiyacı olan şeyleri yanına alarak atına biner ve kasabaya doğru yol alır.


Yolda, kendisini de kasabaya götürmesini istediği bir adam görür. Ağa, adamın isteğini geri çevirmez ve atın arkasına binmesini söyler. Biraz yol aldıktan sonra, arkadan adam silahını çeker ve ağanın elinde avucunda ne varsa alır. Hatta o kadar ki, üzerindeki elbiseleri dahi alır. Atına da el koyar ve tam ağayı yolda bırakıp giderken, ağanın hüngür hüngür ağladığını duyar.

Adam, geri döner ve kendisine der ki: Neden ağlıyorsun ki, sen zaten zengin birisisin. Üstelik köyün ağasısın da. Ben bir hırsızım, sen elindekilerin çok daha iyileri evinde vardır, bu kadar ağlayacak ne var?
Ağa der ki: Sen benim, beni soyduğun için ağladığımı mı sanıyorsun?
Adam: Ya niye ağlıyorsun ki, elindekileri kaybetmen dolayısı ile ağlamıyor musun?
Ağa: Hayır, der, elimdekileri kaybettiğime değil, merhametimi kaybettiğime ağlıyorum.

Evet, kısaca hikayemiz böyle, merhametimi kaybettiğim için ağlıyorum. İnsanoğlunun hayatı boyunca başına bir çok şey gelir. Bunlar iyi şeylerdir, kötü şeylerdir. İnsanlardan kazık yemiştir, en yakınlarından darbe yemiştir, bunu da mı görecektim diyeceği anlar olmuştur. Ama en kasvetli anlarda dahi insanoğlu merhametini kaybettiğinde elinde ne kalır ki?
Dün, turist kafilesini Sultanahmet Camii'ne götürdüğümde, çok ilgimi çeken bir yazı gördüm. Artık bu yazıdaki hikmeti anlamışsınızdır. O yazıyı gördüğümde bu hikaye aklıma geldi.

Her şeyimizi kaybedebiliriz, ama en acısı merhametimizi kaybetmektir.

İrfan KAVAK
25 HAZİRAN2011

25 Haziran 2011 Cumartesi

Ve Muhammed As. dedi ki...

 Neml - 92 Ve Kuran’ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

Ahkâf  9. De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahiy edilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

Hicr  89   De ki: Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

Hud   2    (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

Hac  49   De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir uyarıcıyım.

Ve Allah cc dedi ki,

Fâtır  8 Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi? Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.
    

Sözlerimiz biter Ya Rab....

24 Haziran 2011 Cuma

Iraklı, Filistinli, Afgan,Afrikalı ve Tüm mazlum Çocuklara (Ali AYÇİLDEN BİR YAZI)

Bilirsiniz! 
Henüz konuşmaya başlamayan bir çocuğun dili, arkasına sayısız meraklı sorunun yığıldığı bir kapının kilidine benzer. Çocuk o kilidi çözmek, yeni bir sözcüğü telaffuz etmek için tatlı bir maskaralıkla gerinir, birkaç kere kekeler ve biz tam da söyleyemeyecek derken, dilindeki temiz baklayı soframıza düşürüverir. Bu amansız ve anlaşılmaz dünyayla bağlantı kurmak için, ilkin iki sözcükle yola çıkar; Anne ve baba. Sonra onu kucağına alıp mıncıklayan kızın abla olduğunu söker birden; evlerine sıkça gelen kadınlardan birine ansızız teyze diyiverir; şu karşıda gerinerek oturan, ona bakıp bıyık altından gülümseyen adamın amcası olduğunu beller zamanla. Yeni konuşmaya başlayan çocuk için hayat, yalnızca birkaç kelime ile kundaklanmış, sınırları belirsiz bir oyun evi gibidir. Yeni konuşmaya başlayan bir çocuk 
Vurulunca, o birkaç sözcükte vurulur onunla birlikte`Anne ve baba ; abi ve abla; amca ve hala; dayı ve teyze. Çocuk bütün sözcüklerini yanına alıp, öyle gider dünyamızdan… 
Bilirsiniz! 
Henüz cümle kurmaya başlamış bir çocuk, içine bütün evrenin sığdığı meraklı bir kumbaraya benzer. O kumbaranın ne zaman aralanacağını hangi ahiret sorusuyla bizi bunaltacağını asla tahmin edemeyiz. Yemek yerken birden gözü televizyona kayar ve sirkte cambazlık yapan bir kadının elinde tuttuğu hayvanın adını sorar, gemilerin nasıl denizin içine batmadan yüzdüğünü sorar; meleklerin kanatlarının neye benzediğini sorar; annesinin kulağının neden delik olduğunu sorar; yıldızların niçin gökten düşmediğini sorar. Bazen de olmadık bir anda, önceden duyduğu bir cümleyi hatırlar ve tutar onu sorar: “Anne çilingir ne demek?” Ama yeni sorular sormaya başlayan bir çocuk vurulunca, o meraklı kumbaranın kapağı da birden kapanı verir. Vurulan bir çocukla beraber, hayretin yatağında uyumayı sürdüren, üstü açılmamış sayısız soru da vurulur… Bilirsiniz! 
Henüz koşup oynamaya başlayan bir çocuk, gözünü alamaz parklardan, bahçelerden. Bir tabiat nöbetçisi gibi, gün boyu pencereden dışarıyı gözler. Annesi onu gezmelere götürmeyince, bir köşeye kıvrılıp, uzun bir küslük oyununa girişir. Küstür ama kıyıdan köşeden annesini gözetleyip onun,”kalksın da küçük beyimi giydirip dışarıya çıkarayım” 
Diyeceği anı bekler. Anne, mızıkçının içinden nelerin geçtiğini elbette iyi bilir. Birden dönüp ona bakar, birden yüzüne bir gülümseme yayılır. Böyle anlarda çocuk, annenin yüzünün kasıntılı evden sokağa doğru açıldığını, şıpınişi kavrayıverir. Yerinde kös kös oturan küçük haydut, nasıl da, ipi salınmış bir tazıya döner böyle anlarda. Parklara ve bahçelere çıkınca, artık kimse tutamaz olur onu. Bir kedinin peşine takılır, bir kuşu yakalamak içi göğe parmak geçirir, karanlık çökünceye kadar inmek istemez salıncağa kurduğu tahttan. Henüz koşup oynamaya başlayan bir çocuk vurulunca, birden yıkılır salıncağa kurduğu taht. Vurulan çocukla beraber, peşinde koştuğu kedi vurulur, parmaklarına doladığı gök vurulur, o gökteki kuş vurulur……Bilirsiniz! 
Henüz boy atan bir çocuk, akşamları bir şey bekler eve gelen babasından, Bekledikçe, tatlı, sıcak bir çikolata eriyip durur küçük dilinin boşluğunda. Ama kapı aralanıp da baba içeri girence, hiçbir şey beklememiş, hiçbir şey istememiş gibi yapan da yine kendisidir. Sadece gidip çevresinde dolaşır babanın, ceplerinin şişkin olup olmadığını kontrol eder. Ne nazlı oyuncudur o ne alttan alıcıdır! Sanki baba ondan geri mi kalacak. Ses çıkarmaz uzun süre öylesine konuşur, ceplerini saklar tıfıldan, durmadan yorgunluk numarası yapar. Baba işi ota suya yaydıkça çocuk darlanır, iflahı sökülür, sinirlenir, huysuzluk çıkarır. Oyun sona erip de cepten şekerler çıkınca, çocuğun gözlerine bakmayı unutmayın! İnsanın nesi varsa gözlerde saklıdır. Henüz boy atan bir çocuk vurulunca. O çok beklenmiş çikolata vurulur. Gözleri sonsuza kadar kapanır çocuğun; küçük dilinin altında, biraz önce erimiş çok sıcak bir tat kalır….Bilirsiniz! 

Bir çocuk vurulunca Dünya vurulur.Bütün elma şekerleri evsiz kalır bu yüzden 
Ali Ayçil(Şair-Yazar) 


23 Haziran 2011 Perşembe

Hesap verme inceliği ile yaşamak...


İnanç öyle bir şeydir ki, konuşmaktan çok yaşamayı gerektirir.
Bir büyüğümüzün aktardığı gibi "İnsanlar inandıkları gibi yaşamazlarsa belli bir süre sonra yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar."

Söylememiz gerekirken söylemediğimizden, söylemememiz gerekirken söylediğimizden, hesap vereceğimizi Söylediğimiz her cümlenin aleyhimize delil olarak kullanılacağını bilmemiz elbette can sıkıcı olsa gerektir. Diye bilirsini ki, ya böyle milim milim hayat mı yaşanır. Buna "hesap verme inceliği ile yaşmak deniyor." Tabi bu erbabı için geçerlidir diyorlar.

Müslüman kimseler olarak konuşurken, Allah'a karşı terbiyemizi bozmamamız gerektiğini her daim hatırımızda tutmamız ötelerde bize fayda vereceğini unutmayalım.

Selam, dua ve kalbi hürmetlerimle.

Serdar Karamanlı
23Haziran2011

22 Haziran 2011 Çarşamba

Günlük hayatın sonsuz önemli işleri (Veya Küçük şeylerle mutlu olamak)

Mesela, bir çiçeğin başında durmaktır kâinatın en önemli işi. Durmak ve temaşaya dalmaktır. Temaşaya dalıp, "Maşaallah" demektir.
Öylesine önemlidir ki bu eylem, bu söz; çiçeğin melekleri bile nefeslerini tutarlar adeta, kendilerinden geçerler ve ağzımızdan çıkan bu sonsuz kıymetli sözü Mutlak Varlığın dergâhına taşırlar. O'nun sonsuz dergâhına ulaşan eylemlerdir kâinatın en önemli işi.
Bir elmadan bir ısırık alırken "Elhamdülillah" diyerek Mutlak Varlıktan hoşnut olduğumuzu, O'nun sonsuz lütfunun farkında olduğumuzu ilan etmektir mesela kâinatın en önemli işi.
Hastalandığımızda "ah of" diye inlemek yerine "Ya Şafi" diye terennüm etmekten daha önemli hangi işi vardır insanın? Acılara bile hamd etmek, sabır göstermek, isyan etmemek değil midir Mutlak Varlığın bizden beklediği? Mutlak Varlığın bizden beklediklerini yapmaktır kâinatın en önemli işi.
Ölürken, "O'na kavuşuyorum" diyebilmekten daha önemli hangi işi, başarıya geride bırakabilir insan? Hayatı boyunca elde ettiği hangi başarı, hangi eylem bu cümleyi aşabilir?
Mesela, namaza başlarken "Allahuekber" demektir kâinatın en önemli işi. Mutlak Varlığın sonsuz kudret sahibi oluşunu tüm kâinata ilan etmek insana verilen ne onurlu bir görevdir. Yer gök bu kelimeyle heyecana gelir. Meleklerin selama durduğu sözleri söylemektir kâinatın en önemli işi.
Secdede O'na yakınlaşmaktır mesela... Şimdi ve hemen yapılabilecek bir eylemdir bu. Yıllarca mucizevî ve özel anlar beklemeye gerek yoktur. Hayatın anlamı, müphem bir gelecekteki başarılarda saklı değildir. Bugünün içinde var olan bir secdedir bizi sonsuz değerli kılan.
Kâinatın en önemli işi tekerliğin ya da elektriğin icadı değildir -O'nun adına yapıldıysa bunlar da önemlidir elbette-, kâinatın en önemli işi bir Fatiha okumaktır mesela. Âlemlerin Rabb'ine hamdolsun demekten daha büyük hangi söz, hangi eylem vardır? O'nu anmaktan, O'nu övmekten daha önemli hangi eylemi başarabilir insan?
Kâinatın En Önemli Varlığına selam yollamaktır kâinatın en önemli işi; Mutlak Varlık'tan O'na rahmet etmesini dilemek...
"Hayatım Rabbani bir mektuptur," demektir mesela kâinatın en önemli işi. Varoluşumuz O'nu anlatan bir mektup gibi görmekten daha önemli hangi iş, hangi görev olabilir sahi?
Muhtaç bir kalbi O'nun sözleriyle teselli etmektir mesela kâinatın en önemli işi. Bu uğurda sevdiklerinden bile ayrı kalabilmek, her yeri O'nun mülkü kabul edip yaşayabilmektir.
Bir insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarını O'nun adına karşılamaktır mesela kâinatın en önemli işi. Yalnız olmadığını, Mutlak Varlığın kendini düşündüğünü hissetmesine vesile olabilmektir.
Kâinatın en önemli iş bir bebeğe süt vermektir mesela. Süt verirken Mutlak Varlığın "Rezzak" olduğunu düşünmektir.
Mesela, bir tas çorba pişirmektir kâinatın en önemli işi. Bir sofraya bir tabak koymaktır. Sofradaki yiyeceklerin O'nun sonsuz hazinelerinden gelen numuneler olduğunu seyre dalmaktır kâinatın en önemli işi.
Yağmurda yürürken ıslanmaktır kâinatın en önemli işi. Rahmetle ıslandığımızı fark etmek, semada yeni yaratılmış bir yağmur damlasına gülümsemektir.
Dağınık mutfağı toplamak, bulaşıkları yıkamaktır mesela dünyanın en önemli işi. Bunları O'nun "Munazzım ve Kuddüs" isimlerinin tecellisine mazhar olmak için yapmaktır.
Elbette hayatın sıradan gibi görünen eylemleri yanında özel ve hususi anları da vardır. Bu özel anların kıymeti ancak günlük hallerimizi O'nunla bağlantılı yaşadıkça ortaya çıkar.
Bunlar ilk elde aklıma gelenler. Listeyi istediğimiz kadar çoğaltabiliriz, çoğaltmalıyız da. Ne zaman içime sanki her şey önemsiz, tüm eylemler sıradan gibi bir his otursa, bunlar gelir aklıma. Yeniden yeniye inşa edilir hayatın anlamı böylece.
 Mustafa ULUSOY

20 Haziran 2011 Pazartesi

Çocukluğumun Komşuları

Çocukluğumda komşularımız,
Çok uzaktı bize.
Uzak olması gerektiği için mi uzaktı.
Irak'ı hiç bilmezdik ama
Bağdat yakındı nedense
Tekinsiz bir çerçinin sattığı anneme,
Bir fincan takımının zerafetinde
Tanımıştım Suriye'yi
Kaçak gelirmiş oralardan
'Şam' dedi çerçi
Tanık geldi birden nedense

Erivan'ı, radyosundan tanırdım,
Yasak türküler çaldığı için ürkerdim
Celep Kürt Nurettin amca dinlerdi
Bu aramızda bir sırdı.
Allah selamet versin, için için
Ağlamasına üzülürdüm.
Erivan radyosu bana hep hüznü anlatır.
Anlamasam da sözlerini, yakılan ağıttı;
Kimin ağıtıydı, Allah bilir.

Annem, 'Acem kızları fettan olur' derdi
Bir Acem kızı gördüm;
Simsiyah gözlerinin derinliğinde,
Kaybolunca hak verdim anneme

Bir de bir bezirgan vardı
Sattığı umutmuş.
Biraz topaldı, Sınırda vurulmuş.
Sınır ne demekti?
Bir sınır şehrinde, uçurulan
Korkulara bakınca;
Bir çocuk için güvenin bittigi,
Cehennemin başladığı yerdi.

Her kış işgal korkusu yaşardım,
Yaz gelince geçerdi bu korkum;
Şehrimin taa en ortasındaki askerim,
Yazın sınıra giderdi.
Günlerce tanklar geçerdi fakir asfaltımızdan

Çocukluğumun Komşuları nedense hep düşmandı.

Arif ARCAN

18 Haziran 2011 Cumartesi

HARİKA BİRHAYAT DERSİ

İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; 
'Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi...' 
Berber çocuğa seslenir: 
'Ali, buraya gel!' 
Bunun üzerine çocuk sakince dükkâna girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, 'bak şimdi' diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: 
'Hangisini istiyorsan alabilirsin?' 
Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek: 
'Gördün mü? Sana söylemiştim.' der. 
Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir : 
- Eğer beşyüz milyonluğu alırsam oyun biter!' 

Allah'ın bile insanlar hakkındaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken... Biz kim oluyoruz da insanları birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz! 

BABA OLMAK ÜZERİNE (BİR BABA, BİR OĞUL VE BİR KARGA)

80'ine merdiven dayamış yaslı baba ile onu ziyarete gelen 45 yasında ve saygın bir işi olan oğlu salonda oturuyorlardı. 
Hal-hatırdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sohbet ettikten sonra oğlu susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti. 
O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir karga kondu. 
Yaşlı baba kargaya gülümserek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: 
'Bu ne oğlum? 
-Oğlu şaşkın, cevapladı: 'o bir karga baba. 
Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu: 
- Bu ne oğlum? 
-Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı: 'Baba, o bir karga 
'Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor, başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, 
sonra başını yine onlara çeviriyordu. 
Yaşlı baba üçüncü defa sordu: 
-Bu ne?'Oğlunun şaşkınlığı sabırszlığa dönmüştü: 
-'O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun? 
- Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti: 
- Baba bunu neden yapıyorsun? 
Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. 
-Sabrımı mı deniyorsun? 
Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü. 
Bu bir hâtıra defteriydi. 
Oturdu, sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseyemeye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı okumasını söyledi. 
- Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanıbaşımızdaki 
pencerenin pervazına bir karga kondu. 
- Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu. 
- 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun bir karga olduğunu söyledim. 
- Rahatsız olmak mı? 
-Hayır! Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu 

VE RAHMAN KURANI KERİMDE ŞÖYLE EMRETMEKTEDİR. 
17/İSRA-23 Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. 
17/İSRA24 Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et. 

NOT : BU HİKAYENİN YAZARININ KİM OLDUĞUNU VE NEREDEN ALINDIĞINI BİLMİYORUM. 


Hayat ne garip veya Gerçek bir Dost kimdir?


Geçmişte iyi dostluklar kurduğunuzu zan ederek yaptığınız arkadaşlıklarda, Ömrümüzün ilerleyen yıllarında farklı yaşam biçimleri veya başka sebeplerle kırılmalar yaşanıyor ve bir şekilde dostluğa dönüşemiyor. Çünkü, dost dediğiniz kişi ile yıllar sonra görüştüğünüzde kaldığınız yerden devam ediyorsanız ki;

bu bir kafeterya da çay içerken ayrılmışsınızdır oradan devam edebilir.

ve ya mutlu bir anında beraber olmuş ve ayrılmışsınızdır o mutluluk üzerine devam edebilir.

ya da Hüzünlü bir veda etmişsinizdir, hasbel kader hayat size bir süpriz yapmış ve bir anda karşı karşıya gelmişsinizdir. O da hüzünlü devam eder ve yanından geçer gidersiniz.

İŞTE ben buna hayatı ıskalamak diyorum.

Bir kere camı kırmışsınızdır ve karşınızdaki ile empati yapmamışsınız ve onu anlamaya çalışmamışsınızdır.
her iki taraf içinde bu böyledir. 
Ama asıl olan Çektirdiğiniz her fotoğrafta geçmişin hüznünü gözlerinizin içinde barındırırsınız.

Karşınızda ki size dost ise,  o anlar ve uzaktan uzağa sizinle hüzünlenir, konuşmasanız da o sizi bilir, haberiniz ulaşmasa da yıllarca o hisseder. Çünkü o gerçekten dosttur. 
Derseniz ki benim böyle bir dostum yok, O Zamanda Kuran da sana gerçek dost tarifi yapılıyor ona sarıl ona güven deriz.
Selam ve dualarımla
Kalbinizin  sahibine emanet olun
Serdar KARAMANLI

NİSA -45 Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kafidir.

Geleneksel Anlayışımıza Kuranın içinden bir bakış

Kur'an'ın 36 nolu Suresi Malumunuz üzere YA-SİN suresidir. 
Dostlar bir düşünün, toplumumuzda vefat eden büyüklerimizin ardından veya daha önce göçmüş olan aile büyüklerimizin kabirlerini ziyaret ettiğimizde Ya-Sin Suresini okumaktayız. Okuduğumuz YA-SiN suresinin manasını anlamaya çalıştığımızda; 
Yasin-69. Biz Resûl'e Kur’ân öğrettik, şiir öğretmedik, o zaten ona yaraşmaz.O sırf bir irşâd ve parlak bir Kur’ân’dır. 
70. Yaşayan her kişiyi uyarsın diye, böylece ilahî hüküm kâfirler hakkında kesinleşsin diye, gönderilmiştir. (Prf.Dr. Suat YILDIRIM) 

Peygambere şiir öğretilmediğinden, bilakis Kuran öğretildiğinden bahisle ,Rabbimiz hayatta olan biz kullarına uyarı olsun diye indirildiğini anlatmaktaydı. Bu yaptığımız okumaların İÇSELLEŞTİRMEDİĞİMİZ Takdirde ne işe yarayacağıda ayrı bir bahis konusu olsa gerektir. Kur'an okuduğumuzda, sizlerinde fark edeceği üzere geçmiş kavimleri anlatmakta ve geçmişte yaşamış insan tipleri ile yaşantılarından örneklemeler vermekteydi; 

12 Yusuf/3- Biz, sana bu Kur'an'ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin. 

20 Ta-Ha/99 (Resulüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir verdik. 

Bu anlatılan ayetlere şöyle cevap vermememizde istenmekteydi; 
6-En-Am/25 "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar. 

8-En-Fal/31 Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: "(Evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir. 

16-Nahl/24 Onlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman, "Öncekilerin masallarını" derler. 
Devamı olan ilgili ayetler (Mü’minûn 83, Furkân 5, Neml 68, Ahkâf 17, Kalem 15 okumak istiyenler için) 
Peki yukarıda Kur'an'dan aktardığımız ayetlerdeki gibi "bu geçmiştekilerin MASALLARI" demeyeceksek ne diyeceğiz o zaman; 
3-Âl-i İmrân/193 Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, "Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamberi, Kur'an'ı) işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz! Derler 

Selam ve Dualarımla 
Kalbinizin sahibine emanet olun 
Serdar Karamanlı 

1 Gün 2 Ayet

Özünde Merhametli Sözünde Merhametli Allah adıyla,
EN-AM/50. De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz? 

Hud/31. Ben size: "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum." 


Dostlar Bu ayetler üzerinde biraz düşünmenizi  özellikle rica ederim.
selam ve dualarımla
serdar karamanlı

Kur'an' da Ramazan ve Oruç

Özünde merhametli, Sözünde merhametli Allah adıyla,
BAKARA183 -Ey İman edenler! ORUÇ, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye size de farz kılındı.
184- ORUÇ sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. ORUÇ tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, ORUÇ tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
185-O sayılı günler, RAMAZAN ayıdır. O ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren Ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur'ân o ayda indirildi. Artık sizden kim ramazan ayının hilâlini görürse, o gün oruca başlasın. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde ORUÇ tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. ORUÇ günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah'ı tazim etmenizi ister. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir.
186-Kullarım Ben'i senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da dâvetime icabet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler
187-(Ey kocalar), ORUÇ tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı. Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaşıp Allah'ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayışı içinde olun! Şafak vaktine, günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar yiyin için. Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın! Mescidlerde itikâfta bulunduğunuz sırada eşlerinize yaklaşmayın! Bunlar Allah'ın yasak sınırlarıdır, sakın o hudutlara yaklaşmayın! İşte böylece Allah insanlara, zararlardan sakınıp korunmaları için âyetlerini iyice açıklar.

Ramazan'la Gelen Kur'an Ramazan'la gidermi? veya Müslümanlık nedir?


Dostlar,
Anlatmak istediğimiz konu elbette zor gibi duran, düşündüğümüzde en azından biraz vakit ayırdığınızda çok kolaylıkla çözümüne kavuşacağımız bir mesele olsa gerektir.
Bunu yaparken toplumun algıladığı İSLAM anlayışını büyüteç altına alıp inceleyip sonra,  Kur'an okumalarımızı AKIL süzgeci ile  insaflı bir değerlendirme yaptığınızda karşılaştığınız manzara sizi gerçekten şaşırtacaktır.
Malum Kur'an Ramazan ayında inmiştir." Bakara-185 Ramazan ayı, içinde insanlara doğru yolu gösteren, doğru ile yanlışı birbirinden ayırıp açıklayan, bir rehber olmak üzere Kuran’ın indirildiği aydır."  Nasıl oluyor da Ramazan ayı geçmesi ile birlikte darmadağın olup parçalanıyoruz. Yeniden camileri boşluğa, Kur'an yalnızlığa ve  kendimizi şeytanın avuçlarına terk ediyoruz.
Neden?
Bu böyle mi olmalı?
Ramazan sonrası için şöyle yapmak bir başlangıç olabilir mi?

Hac/78 O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kuran’da) size "Müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlanızdır. Ne güzel mevladır, ne güzel yardımcıdır!

Hayatımıza Kur’an ile yön veren Müminler olmamız dileğimle
“Ömrümüz Ramazan, Ahiretimiz Bayram olsun” 

Serdar Karamanlı

Zekat Kime Verilir Sorusuna Rahman olan Allah cevap Veriyor!

Tevbe 60 Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.

Aman şu ayete dikkat Dostlar!

Bakara 271 Eğer sadakalar (zekat ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne ala! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.
Allah(cc) ibadetlerimizi ve çabalarımızı boşa çıkanlardan eylemesin. AMİN
Selam ve dua ile

Kendimizi tanımak ve Kur'anı öyle okumak

İslam ve insan konusunda ki donanım eksikliklerimizin farkında olmadan vaizlerin veya bazı İslami eserlerin gazıyla daha kendini tanımadan başkalarıyla ilgili kesin hükümlere varmak dinimize karşı yapılmış en büyük haddini bilmezliklerden biridir. Bunun için bu Ramazan gecelerini bir fırsat olarak görmemiz gerekmektedir. Ve Kuran’ın bizi inşa etmesine izin vermeliyiz. Ve her gece sahura kalktığımız şu gecelerde Müzemmil suresinde ki aşağıdaki ayetleri bir daha düşünerek Kuran’ı daha dikkatli okumalıyız

1-Ey örtülere bürünen (insan)! 2-Gece biraz ilerleyince (namaz için) kalk; 3-4-Gece yarısı -biraz önce ya da sonra- (kalk) ve ağır ağır, duyarak Kur'an oku. 5-Biz sana (sorumluluğu) ağır bir mesaj tevdi edeceğiz; 6-Gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır, 7-Hâlbuki gündüzleri seni meşgul edecek yığınla iş var 8-Ama ( gece ve gündüz) Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O'na ada.

Kendimizi tanımak ve Kur'anı öyle okumak

İslam ve insan konusunda ki donanım eksikliklerimizin farkında olmadan vaizlerin veya bazı İslami eserlerin gazıyla daha kendini tanımadan başkalarıyla ilgili kesin hükümlere varmak dinimize karşı yapılmış en büyük haddini bilmezliklerden biridir. Bunun için bu Ramazan gecelerini bir fırsat olarak görmemiz gerekmektedir. Ve Kuran’ın bizi inşa etmesine izin vermeliyiz. Ve her gece sahura kalktığımız şu gecelerde Müzemmil suresinde ki aşağıdaki ayetleri bir daha düşünerek Kuran’ı daha dikkatli okumalıyız

1-Ey örtülere bürünen (insan)! 2-Gece biraz ilerleyince (namaz için) kalk; 3-4-Gece yarısı -biraz önce ya da sonra- (kalk) ve ağır ağır, duyarak Kur'an oku. 5-Biz sana (sorumluluğu) ağır bir mesaj tevdi edeceğiz; 6-Gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır, 7-Hâlbuki gündüzleri seni meşgul edecek yığınla iş var 8-Ama ( gece ve gündüz) Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O'na ada.

Ömrü Ramazan olanın, Ahireti BAYRAM olur.

Dostlar, Bir ömrü düzgün yaşamak kazanımlarımızı muhafaza etmek elbette zor. Fakat sonu güzel olabilir başarabilirsek. 
Önümüzde yaşayacağımız daha neler var hangimiz bilebiliriz ki? 
Geçmiş tecrübelerimiz önümüze ışık olacak ustalıkta mı? 
Bir ömrü HESAP VERME İNCELİĞİNDE yaşamak tıpkı mayın tarlasında yürür gibi veya bir sarraf terazisinde tartar gibi. 
Sanırım Yukarıdaki başlığın sahibi olan Mustafa İSLAMOĞLU ağabeyimiz çok hissiyatlı bir döneminde dilinden dökülmüş olsa gerek. 
Ne güzel söylemiş gönlüne bereket.





Selam ve kalbi dualarımla
Serdar KARAMANLI

"Arif" olana DOSTLUK üzerine bir hikaye

Genç adamın biri, dermiş babasına her gün; Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi. Baba, itiraz eder, olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki. Fazlasını bulamazsın, birçok vasfı taşıyanı. Devam eder durur konuşma. Aralarında başlar bir tartışma. Karar verirler bir sınava, dostun hakikisini anlamaya. Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna. Çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta.

Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını, böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dost sandığı insanları. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır. Babasına dönerek; Haklıymışsın baba, dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba; “Hayır evlat” der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda birde ona git der. Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar. Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerini toprakla kapadıktan sonra, belli olmasın diye, sarımsak dikerler çukurun üzerine. Genç adam gelir babasına; “Baba işte dost buymuş” diye konuşunca, babası; “Daha erken” o belli olmaz daha. Sen yarın git yanına. Çıkart hikâyeden bir kavga. Atıver iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana. Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!

Der ki tokadı yiyen DOST; Git de söyle babana, biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki tokada…

Bu hikâyeye birkaç atasözlerimizden örnek vermek de mümkün. Dost dostun eyerlenmiş atıdır. Dost kara günde belli olur. Dostun attığı taş baş yarmaz…

Vefalı dost; Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile, sana sarılmalı. Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı. Dost dediğin; fanatik olmalı; Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli. Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli ve ağladığında, seninle ağlamalı, dost dostun ayıbını örtmeli. Menfaate dayalı olmamalı dostluklar… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyimi ile her koyun kendi bacağından asılır sözü de dostluk kıstaslarına uymamaktadır. Ama hepsinden daha çok; İşi bitince seni bir tarafa atmamalı dost bildiğin… Şen ve esen kalın…<span> </span>Genç adamın biri, dermiş babasına her gün; Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi. Baba, itiraz eder, olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki. Fazlasını bulamazsın, birçok vasfı taşıyanı. Devam eder durur konuşma. Aralarında başlar bir tartışma. Karar verirler bir sınava, dostun hakikisini anlamaya. Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna. Çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını, böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dost sandığı insanları. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır. Babasına dönerek; Haklıymışsın baba, dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba; “Hayır evlat” der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda birde ona git der. Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar. Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerini toprakla kapadıktan sonra, belli olmasın diye, sarımsak dikerler çukurun üzerine. Genç adam gelir babasına; “Baba işte dost buymuş” diye konuşunca, babası; “Daha erken” o belli olmaz daha. Sen yarın git yanına. Çıkart hikâyeden bir kavga. Atıver iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana. Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!Der ki tokadı yiyen DOST; Git de söyle babana, biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki tokada…Bu hikâyeye birkaç atasözlerimizden örnek vermek de mümkün. Dost dostun eyerlenmiş atıdır. Dost kara günde belli olur. Dostun attığı taş baş yarmaz…Vefalı dost; Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile, sana sarılmalı. Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı. Dost dediğin; fanatik olmalı; Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli. Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli ve ağladığında, seninle ağlamalı, dost dostun ayıbını örtmeli. Menfaate dayalı olmamalı dostluklar… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyimi ile her koyun kendi bacağından asılır sözü de dostluk kıstaslarına uymamaktadır. Ama hepsinden daha çok; İşi bitince seni bir tarafa atmamalı dost bildiğin… Şen ve esen kalın…
Selam ve kalbi dualarımla
Serdar KARAMANLI



Müslüman o kimsedir ki;

Maide 54 Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir KINAYANIN KINAMASINDAN  korkmazlar (hiçbir kimsenin KINAMASINA aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.

Ben bir müslüman olarak ALGILADIĞIM İSLAM Tasavvurumu yaşamakla mükellefim, diğer insanlarda kendi algılamaları gibi yaşarlar, Allah'ın emrini uygulamakla memurum. Kul kusursuz olmaz malum ama bile bile ALLAHIN SINIRLARINI AŞAMAM buna bağnazlık diyen olabilir. Bence bir mahsuruda yoktur.
Bu konuda bir derdi olan var ise ötede hesap günüde "inandığını söyleyen için geçerlidir." Rahman olan Allah'la karşılatığında bu uygulamalardan şikayetini dile getirir. Eğer takati kalır yükünden dolayı konuşmayı becerir ise. Ben, benim gibi düşünmüyor diye kimseyi kınama haddinede sahip değilim. 
Hiç bir İNSAN EVLADINA edepsizliğe varan işler yapmayacağıma dair söz verdim. Yukarıda da yazdım "HER ŞEYE RAĞMEN KUL KUSURSUZ OLMAZ"  Tabiki terbiyemi sana karşı muhafaza edeceğim, lütfen beni zorlama ONUN İÇİN BENİ KINIYOR OLMANA ALDIRMIYORUM ESKİ ARKADAŞIM.........

Selam ve kalbi dualarımla
Serdar KARAMANLI



2 ayet 1hadis 1 cevap

2 Ayet
Hucurat 12  Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.
İsra 36. Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.

1 Hadis
Hz. Muhammed s.a.v  "Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sordu. Yanında bulunanlar: "Allah ve onun elçisi daha iyi bilirler" dediler. "Gıybet, kardeşini onun hoşlanmadığı bir sıfat ile vasıflandırmaktır." buyurdu. "Kardeşimde söylediğim sıfat bulunuyorsa?" diye sorulduğunda: "Söylediğin sıfat eğer kardeşinde bulunuyorsa gıybet etmiş olursun, bulunmuyorsa iftira etmiş olursun." buyurdu. (Tirmizî)


Dostlar Yukarıdaki Ayet ve Hadis çok açık, bir kişi hakkında soru sorduğunuzda ve bir işini araştırdığınızda
bilen bir kişinin o kişiden izin almadan yaşanan olayları ve düşündüğünü söylemesi diğer İnsanları sıkıntıya sokar ve bu hoş olmaz kanatindeyim. Sanırım maksat hasıl olmuştur.
Selam ve dua ile
SERDAR KARAMANLI