29 Eylül 2015 Salı

28 Eylül 2015 Pazartesi

Vuruş

Kitap Bitiş Tarihi
28 Eylül 2015
İstanbul 2015 / 28

Müthiş bir macera

Anlatamamak.....


Ben de bilin istedim....


İngiltere, Din ve Din adamları....


Tercih Senin.....


SEÇİM SENİN


Sana kalmış, Nasıl istersen öyle yap!

(Nûr Suresinden) 54. Ayet: De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.
55. Ayet: Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır
56. Ayet: Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz
57. Ayet: İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah'ı) âciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeri
64. Ayet: Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. O, sizin ne yolda olduğunuzu iyi bilir. İnsanlar O'nun huzuruna döndürüldükleri gün yapmış olduklarını onlara hemen bildirir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

27 Eylül 2015 Pazar

Bizlere önemli hatırlatma....

Mü'minûn, 52. Ayet: "Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının" (denildi).53. Ayet: Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.54. Ayet: Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
55. Ayet: Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.56. Ayet: Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.
57. Ayet: Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;
58. Ayet: Rablerinin âyetlerine inananlar;
59. Ayet: Rablerine ortak tanımayanlar;
60. Ayet: Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar;
61. Ayet: İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
(İşte haddi aşanlara) 117.Ayet: Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler.
(Bizlere Rabbimizden önemli bir dua)
118. Ayet: De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!"
(52. ve 61. arasındaki âyetlerin meali  Diyanet Vakfı'na aittir. 117 ve 118. Ayetler  ise Diyanet İşleri Başkanlığı'na aittir.)

26 Eylül 2015 Cumartesi

Dünyamızda Kavimler göçü ve değişen bir şey yok.....

KAVİMLER GÖÇÜ
Orta Asya'da bilinen ilk teşkilatlı Türk Devleti olan Asya Hun İmparatorluğu zamanla gücünü kaybetmiş, Çin entrikaları ve baskılarına dayanamayıp zamanla dağılmaya başlamıştır.
Asya Hun İmparatorluğu'nun Batı ve Güney Batı ve Güney Hun Devleti olarak ikiye olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra Asya'nın batısında bulunan Hunlar, Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki bölgeyi işgal etmeye başlamıştır. Bölgede hüküm süren Alanlar'ın topraklarını Batı Hun Devleti'ne kaptırmıştır. Alanlar zaman içinde bölgeyi terk etmiş ve Avrupa içlerine kadar ilerlemek durumunda kalmıştır.
4'üncü yüzyılda Doğu Avrupa'da yaşayan Vizigotlar, Ostrogotlar, Vandallar ve Gepitler Alanlar'ın topraklarına gelmesinden rahatsızlık duymuştur. Hunların Volga (İtil) Nehri'nin batısına geçerek Karadeniz'in kuzeyine doğru ilerlemeleri, bölgede yaşayan bir çok kavmin topraklarında tutunamayıp batıya göç etmesine neden olmuştur. Batıya göç etmek zorunda kalan kavimler önlerine çıkan kavimleri de etkileyerek yerlerinden ayrılmalarına sebep olmuştur.
Kavimlerin yıllarca süren bu yer değiştirme hareketlerine tarihte Kavimler Göçü adı verilmiştir.
KAVİMLER GÖÇÜ’NÜN SONUÇLARI
Hunların Volga (İtil) Nehri'nin batısına geçerek Karadeniz'in kuzeyine doğru ilerlemeleri, bölgede yaşayan bir çok kavmin göç etmesine sebebiyet vermiştir. Göç eden kavimler önlerine çıkan kavimlerinde bölgelerinden ayrılmalarına neden olmuştur. Yıllarca süren bu yer değişim hareketleri sonucunda Dünya tarihinde birçok önemli gelişmeler ve sonuçlar doğurmuştur.
Kavimler Göçü'nün sonuçları kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1. Roma İmparatorluğu 395 yılında Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
2. Batı Roma İmparatorluğu'nun 476 yılında yıkılmasından sonra toprakları üzerinde birçok Germen Devleti ortaya çıkmıştır.
3. Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla Hristiyanlık, Katolik ve Ortodoksluk mezhepleri olarak ikiye ayrılmıştır.
4. Avrupa’nın etnik yapısı değişmiştir. Barbar kavimlerin Avrupa’daki yerli kavimlerle kaynaşması sonucu yeni milletler ortaya çıkmıştır.
I. Alanlar, Vandallar ve Vizigotlar İspanya yarımadasına yerleşerek İspanyolların,
II. Angıllar ve Saksonlar Britanya adasına yerleşerek İngilizlerin,
III. Germen kavimleri Ren Nehri kıyısına yerleşerek Almanların oluşmasını sağlamıştır.
5. İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkelerinin temelleri Kavimler Göçü sonucunda atılmıştır.
6. Avrupa’da Feodalite (derebeylik) adı verilen yeni bir rejim ortaya çıkmıştır.
7. Avrupa’da antik kültür ortadan kalkarak kilise merkezli skolâstik düşüncenin egemenliği başlamıştır.
8. Türkler Avrupa’da Batı Hun Devleti’ni kurmuştur.
9. Türk Kültürü Avrupa'da hızlıca yayılmaya başlamıştır.
10. İlk Çağ kapanmış, Orta Çağ başlamıştır.
Kaynak 
(http://www.tarihin.com/component/tag/kavimler-g%C3%B6%C3%A7%C3%BC-nedir.html)        -- --  --   --  --  -- -- -- --  --  -- 

Ne acaip bir durum hala Doğudan Batıya göç devam ediyor. Bu yaşadığımız dönem de yaklaşık 5 milyon insan şu veya bu sebeple göç ediyor görünen o ki bu göç devam edecek.
Bu hareketliliğin Sosyolojik, Ekonomik ve Psikolojik etkileri olacak. 
İki yüzlü Batı maalesef kurduğu oyunun sonuçlarını Türkiyemize ödetiyor. Eğer memleketimizde ki siyasiler bu başımıza örülen çorabı çözmek için el birliği yapmazlar ise Derin bir travma bekliyor bizi. Sınırlarımızdan kimlerin ne amaçla geçtiğini de bilmiyoruz. 
Bu sorun ve diğer sorunları, Siyasilerimizin nasıl çözeceklerine dair ortak bir çalışma da bulunmamaktadır. Çünkü kavga halindeler. Türkiyemiz bu karmaşık durumlar ile Seçimlere gidiyor.
Rabbim sonuzu hayırlı eylesin. 
Serdar Karamanlı 

23 Eylül 2015 Çarşamba

Gökkuşağı Altınaki Bayram Çocuğu..

İçimdeki çocuk, güleç yüzüyle bayramın gelişini müjdeliyor yine.

O kadar mutlu ve o kadar sevinçli ki; kıpır kıpır…

İyi ki de onu saklamışım; esenlik dolu günlerin muştucusu sevimli şey…

İçimdeki çocuk hatıralardan bahsediyor. Benim çoktan yaşayıp unutayazdığım hatıralardan. Ama o hala yaşamada benim hatıra dediklerimi.   

Yağmur yağmış, bir sonbahar yağmuru. Hava serin ama üşütmüyor. Havada asılı kalmış su zerrecikleri muzip; yüzüme ve ellerime ıslak dokunuşları ile musallat oluyorlar. Biteviye öpüyorlar beni.

Bulutlar dağılıyor. Masmavi gökyüzü sıkılgan bir sonbahar güneşi ile birlikte çıkageliyor. Gözlerimi kamaştıran ışık seli muzip yaramazların öpüp ıslattıkları yerleri bir anda kurutuveriyor.

Sonra dolu ve canlı bir gökkuşağı beliriyor.

Düzgün, kusursuz bir yay; uçlarını görmek mümkün değil. Sonsuzdan gelip sonsuza giden bir kutlu yol. Bu yolda kimler yok ki; sohbete dalıp grubunu çoktan kaçırmış tek tük göçmen kuşları, biçilmiş tarlalara hüzünle bakan bizim serçeler, kanatlarım nerelere değecek merakıyla olmaması gereken yüksekliklere bir şekilde çıkmış hayret ve korku içindeki kargalar ve keklikler. Kelebekler o kadar irileşmişler ki, gökkuşağının canlı renklerini şenlendirmişler.

Neşeli bir ritim duyuyorum. Çıngırak sesleri ile uzun upuzun bir kervan görünüyor. Ak ihramları içinde arınmaya doğru giden hacıların parlak ve mesut yüzleri, gökkuşağının pastel renklerini ışıtıyor. Develerin sen ve şakrak yürüyüşleri, mutmain kalplerin mütevekkil tavırları kadar emin ve sağlam; selamete ve teslime doğru gidiyorlar.

Benim kınalı koçum hoplayıp, zıplayarak kervanın bir arkasında bir önünde… Göz göze geliyoruz. Bana göz kırpıyor. Varınca varacağı yere, O’na benden bahsedecekmiş. İçim sıcacık oluyor. Ama zaten çoktan yazmıştır meleğim sevabımı. Babama teslim ederken kınalımı yazmıştır meleğim mutlaka, bundan hiç şüphem yok. Komşularımızın gürbüz delikanlı tosunu da selam söyledi. Nasıl olsa bayramlaşmaya gideceğim komşularıma, selamını iletirim tosunun.

İçimdeki çocuk gökkuşağı altında mesut ve bahtiyar, bütün mü’minlerin kurban bayramını tebrik ediyor. Tabii ki ben de; “Kurban Bayramınız mübarek olsun.”
Arif Arcan

Etyen Mahçupyan Açıklıyor & Ne Oluyor 15 Eylül 2015

19 Eylül 2015 Cumartesi

Öfke Gözü Kan Çanağına Büründürürse..

Son günlerde yaşananlar göz önüne alındığında aklın tatil edildiği, duygunun ise abartılı bir şekilde hayatı belirlemeye başladığı söylenebilir. Böyle bir durum ise toplumsal cinneti içereceği için kabul edilmesi mümkün değildir. 2013’ten bu tarafa tam da uluslararası güçler böyle bir ortam için çalışıp duruyorlar. Tam bir kaos ve karmaşa… Ortada bir iç savaş görüntüsü vermeye çalışılıyor ve maalesef buna uygun akılsızlar güruhu da destek veriyor. Her türlü milliyetçiliğin ve etnik, dinsel ayrımcılığın bir insanlık suçu olduğu kabul edilen bir zeminde tam da bu noktada harekete geçerek eski yaraları büyük bir iştahla kaşıyan kesimler, görüntüler eşliğinde şimdi ellerini büyük bir zevkle ovuşturuyor ve istediklerine ulaştıklarını zannetmenin sevincini yaşıyorlar…
Meselenin adını doğru koyalım: bu bir PKK - Türkiye Cumhuriyeti savaşı değildir. Bu bir Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlık savaşıdır. Ve bu savaşı neredeyse bütün muhalif unsurlara; yani iç ve dış muhalif unsurlara rağmen vermektedir. Ayrıca bu savaş bir İslam ve Batı savaşıdır. Çünkü İslam Dünyasında ayakta kalan yegane ülke Türkiye Cumhuriyeti ülkesidir ve bu ülkenin iktidarında hiç istenmeyen ve yok edilmeye çalışılan bir unsur olarak İslamcılar vardır. Ki bu İslamcılar aslında İslamcılığın kendisi bağlamında biraz döküntü olarak kalanlardır da…
Ama bu bile gerçek anlamda batıyı ve onların yerli iş birlikçilerini kötü şekilde korkutmaktadır. Çünkü din ve yerlilik bütünleştiğinde aşamayacağı güç yoktur. Son 13 yıllık iktidarda bu görüntüyü verdiği için ciddi bir saldırı altında kalmaktadır. Yoksa bu kadar süredir iktidarda olan bir partiye bu kadar ağır bir saldırı gerçekleştirmenin bir manası olmayacaktır. Tarihe biraz daha ciddi bir şekilde eğildiğimizde şunu rahatlıkla göreceğiz ki hangi parti; Demokrat Partisi, Anavatan Partisi gibi biraz dine duyarlı, yerliliğe yönelik yaptığı hizmetler ve vurgular yüzünden ciddi saldırılar karşısında kaldığını biliyoruz. Menderes idama gönderilirken, Özal ise zehirlendiği konusunda ciddi şüpheler bulunmaktadır.
Her iki iktidara da halk ile kurdukları ilişki ve iktidarı başka türlü elde edemeyeceklerine dair korkular yüzünden saldırılar yapıldı. Şimdi benzer bir şekilde Ak Parti’ye ve onun şahsında Tayyip Erdoğan’a aynı saldırılar yapılırken yapılan gönderme de Menderes olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez belki bu kadar fütursuzca bir cumhurbaşkanına bu kadar aleni hakaret ve saldırılar gerçekleştirilmektedir. Meselenin hırsızlık yada başka bir şey olmadığı açıktır. Yeni bir çağ başlatılmak isteniyor ve saha temizlenmesi gerekmektedir. İşte bu noktada kim engel olarak görünüyorsa onun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sisi ve yaptıklarının bu kadar uluslararası güçler tarafından hoş görülmesi ve destek verilmesinin anlamı da bu olsa gerek!
Bu bir bağımsızlık savaşıdır. Ve biz Müslüman olarak bu ülkede yaşayan Kürt ve Türk olarak bu bağımsızlık savaşında yer alacak mıyız almayacak mıyız sorusuna muhatap olduğumuzda vereceğimiz cevaba göre tavır belirlenecektir. Eğer bu ülkenin birliği ve dirliği konusunda tavır alırsanız siz kötü ve hain ilan edileceksiniz, muhalif bütün güçler tarafından… Ama eğer siz bağımsızlığı bir tarafa bırakıp size atılan kemiğe tav olursanız o zaman el üstünde tutulacaksınız…
Şimdi tavır belirleme zamanı…
Ya kendi biricikliğimizi muhafaza edeceğiz ve yapılan bütün saldırıları bizzat kendimize yapılmış kabul edip ona göre tavır belirleyeceğiz. Ya da nasılsa birileri gönderilmek isteniyor. O zaman bende bana düşen çıkara göre hareket edeyim diyeceğiz. Her iki tutum hem kamu vicdanında hem da ahrette Allah’ın huzurunda tartıya çıkacaktır. PKK’nın bir taşeron olarak kullanıldığı bu kadar ayan beyan açıkta iken bunu bir Kürt-Türk savaşı olarak lanse edip buradan uluslar arası sistemden Kürtlerin katledildiği gibi bir hüküm çıkartarak Türkiye Cumhuriyetinin yeniden vesayet altına alınmasına zemin hazırlamak tarih ve vicdan huzurunda hüküm giymek için yeterli olacaktır. Mevcut bütün sol illegal örgütlerin sanki bugün için saklandığını ve hepsinin büyük bir iştahla bir saldırıyı gerçekleştirdiğini görmemek için üç maymunu oynamak lazım…
Bütün bu saldırıları göğüslemek için ayrıca aynı şekilde bir saldırı ile cevaplandırmak sadece ateşe benzin ve reddettiğimiz şeye benzemekten başka şeye yaramayacaktır. Bu açıdan öncelikli olarak sağduyumuzu ve aklımızı muhafaza etmeliyiz. Saldırılara ayniyle cevap yerine açıklayıcı ve metin bir tavırla engelleyici olmalıyız. Biz saldırmamalıyız. Ama topyekûn bir savunmayı da göz ardı etmemeliyiz. Çünkü bu ülkenin ordusu, polisi kendini koruyacak güce sahiptir. Mesele şu: bir mücadele verilirken meşru zemin muhafaza edilmeli ve bu silah kullanan güç içinde geçerli… Topyekûn bir saldırı yerine kim suçlu ise ve bu suça iştirak ediyorsa itina ile ayrıştırılması ve kamu vicdanı asla yaralanmamalıdır. Bu bizim birliğimizi ve dirliğimizi de muhafaza edecek olan tutumdur.
Her şey biriciktir ve bu biricikliğin korunması hukuku oluşturur.  Bu yüzden o biricikliği ortadan kaldıran her durum olumsuzlanmıştır.  Biz buna İslam düşüncesi bağlamında fıtrata uygunluk diyoruz. Ki Allah her şeyi bir fıtrat üzere yaratmıştır. İşte bütün mesele bu fıtratın korunması meselesidir. Ama batı düşüncesi tam da bu fıtrata müdahale üzerine kuruludur. İslamcı düşünce de modernliğin tuzağı ile mühendislik girişimleri sonucu fıtrata müdahil bir pozisyonu tutmak istiyor. Buna bir itiraz koymalıyız. Ve biz asla mühendislik uygulamalarının bir parçası olmamalıyız. Hâlbuki her şey aslına rucu eder ki biz hep ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun‘ deriz ki bu da her şeyin aslına dönüşünü beyan eden bir ifadedir. O zaman insana düşen kendi biricikliğini muhafaza ederken başka biriciklerin varlığını idrak ederek onların da biricikliğini koruyacak bir düşünceye sahip olma çabasına girişmek olmalıdır...
Hukuk ve norm bu biricikliğimizle orantılı bir şekilde uygulama alanına girerse adalet sağlanır ve kamu vicdanı rahata erer. Sokağa çıkmak gerektiğinde kaçınmamak ama çıktığımızda da yıkıp yakmak yerine kararlığımızı gösteren bir işarete dönüşmelidir…
Unutmamalıyız ki bu ülkeye solun verebileceği hiçbir şey yoktur. Solu ile Sağı ile Hegel okumaları sadece faşizm üretir. Bu faşizmden çok çekti bu dünya ikinci dünya savaşı ve Rus ile Çin devrimleri hafızamızda hala terütaze durmaktadır…
Müslümanlar kendi inançlarına ve amellerine dayalı bir ahlak üreterek bu sorunlara çözüm üretebilir ve yeni bir dünyanın kurulmasına zemin oluşturabilirler. Bunun için yeni bir bakış, parçalayıcı değil bütünleştirici bir yaklaşım temel bakışı oluşturmalıdır. Tarihe de bu bütünlüklü yaklaşım ile bakıldığında sorunların nasıl kolayca çözülebileceğine dair bakış netleştirilebilir…
Abdülaziz Taktik 

16 Eylül 2015 Çarşamba

Eleman işi öğrenmiş....


Kahraman ilan edilmek ile Yiğitlerden sayılmanın arasındaki farkı nedir?

Ey, Oğul!
Kahraman “kahr”dan türeme, kahramanlık konjönktürel
Görkemli törenlerle üstün hizmet madalyaları tevdi eden umumun zihniyeti. Kahramanlığın hallerden bir hal,
Umumun ayran gönüllü olduğunu unutmayasın.
Oysa yiğitlik içsel bir haslettir.
Haysiyetliliktir,
Erdemliliktir,
Cesarettir,
Mertliktir;
Samimiyettir,
Sadakattir,
Vefadır.
Üstün ahlâktır, kârsız sevgidir, ölçülü saygıdır.
Dobra ama patavatsız değil,
Cömert ama savurgan değil,
Yürekli ama saldırgan değil,
İnançlı ama yobaz değil,
İçten ama ahmak değildir yiğit.
Ey, Oğul!
Kahraman, gücü yetmediğinde kahraman olmaktan çıkar.
Yiğit,  gücü yetmese de yiğit kalır.
Yiğitlik madalyası yoktur.
De ki, takınamadın, ne gam?
Sen öyküneceksen, kahraman olmaya değil,
Yiğit olmaya öykünesin.

Alev Alatlı

15 Eylül 2015 Salı

14 Eylül 2015 Pazartesi

Minik Serçe ile Akılsız Avcı...


Avcının biri kuş avlamak için bir tuzak kurdu. Tuzağa küçük bir kuş yakalandı. Avcı, minik kuşu eline alınca şaşırdı.
Çünkü minik kuş konuşuyordu.
Minik kuş:
– Ey insan oğlu sen birçok koyunlar, sığırlar, develer yedin. Onların etleriyle bile doymadın benim etimle mi doyacaksın? Ben senin dişinin kavuğunu bile dolduramam.
Şayet beni bırakacak olursan sana üç öğüt vereceğim. Bunlar sana daha yararlı olabilir. Bu öğütlerden birini elinde ikincisini şu damın üzerinde üçüncüsünü şu dalın üzerinde söyleyeceğim. Bu öğütlerimi tutarsanız ömür boyu mutlu olursun, dedi.
Avcı bu teklifi beğendi. Zaten eti olmayan bu küçük kuşla nasıl doyacaktı ki? Kuşun öğüdü belki işe yarayabilirdi. Avcı:
– Peki, Söyle bakalım, dedi.
Minik kuş:
– Elindeyken vereceğim öğüt şudur: Olmayacak bir şeye sakın inanma.
Kuş, Bu birinci öğüdünden sonra avcının elinden karşıdaki damın üzerine kondu.
– İkinci öğüdüm: Elinden kaçırdığın fırsatlara hiçbir zaman üzülme.
Kuş, şöyle devam etmiş: Akılsız insanoğlu, eğer beni kesmiş olsaydın kursağımda iki yüz elli gram ağırlığında bir inci bulacaktın. O inci seni de, çocuklarınıda zengin ederdi. O inci senindi ama kısmetin değilmiş. Öyle bir inci kaçırdın ki dünyada eşi benzeri yoktu, dedi.
Avcı, bunu duyunca:”Eyvah! Ben kendi elimle kendime yazık etti. Elimdeki talih kuşunu kaçırdım. Ah benim akılsız kafam” diye üzülmeye saçını başını yolmaya başladı.
Kuş avcının bu halini görünce:
– Be aptal adam! Biraz önce ben sana ne öğüt verdim mi? Şu haline bak. İnci elinden gittiyse ne üzülüyorsun? Ben sana “Elinden kaçırdığın fırsata hiçbir zaman üzülme” demedim mi? Sözümü anlamadın mı?
Sonra sana “olmayacak bir söze sakın inanma” diye ilk öğüdümü verdim. İkinciyi duyunca aklın başından gitti. Benim iki yüzelli gram gelmiyeceğimi bildiğin halde nasıl içimde iki yüz elli gram inci bulunabilir? dedi.
Avcı, kuşun uyarısını dinleyince, aklı başına geldi.
– Haydi güzel kuş! Şu üçüncü öğüdünü de söyle, öyle git, dedi.
Minik kuş dalın üzerine kondu ve alaycı bir şekilde:
– Hayret doğrusu! İlk iki öğüdümü çok iyi tuttunda üçüncüsünü mü tutacaksın? dedi .ve göğün maviliklerine doğru uçtu.

13 Eylül 2015 Pazar

Başkanın Kızı....

Kitap Bitiş Tarihi :
13 Eylül 2015
İstanbul 2015 / 26

Jack Higgins'ın
Sean Dillon serisi ne devam ediyorum. Bay Kavak ne sürat bilemezsin....

12 Eylül 2015 Cumartesi

Birlik Destanı



Allah birdir Peygamber Hak 
Rabbül alemindir mutlak 
Senlik benlik nedir bırak 
Söyleyin geldi sırası 
Kürdü, Türkü ne Çerkezi 
Hep Adem'in oğlu kızı 
Beraberce şehit gazi 
Yanlış var mı ve neresi 
Kuran'a bak İncil'e bak 
Dört kitabın dördü de Hak 
Hakir görüp ırk ayırmak 
Hakikatte yüz karası 
Yezit nedir ne kızılbaş? 
Değil miyiz hep bir kardaş 
Bizi yakar bizim ataş 
Söndürmektir tek çaresi 
Kişi ne çeker dilinden 
Hem belinden hem elinden 
Hayır ve şer emelinden 
Hakikat bunun burası 
Şu alemi yaratan bir 
Odur külli şeye kadir 
Alevi sünnilik nedir 
Menfaattir varvarası 
Cümle canlı bu topraktan 
Var olmuştur emir Haktan 
Rahmet dile sen Allah'tan 
Tükenmez rahmet deryası 
Veysel sapma sağa sola 
Sen Allah'tan birlik dile 
İkilikten gelir bela 
Dava insanlık davası

Aşık Veysel'den

10 Eylül 2015 Perşembe

MEMLEKET İSTERİM

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı Tarancı     

7 Eylül 2015 Pazartesi

Soğuk Rıhtım...

Kitabın Bitiş Tarihi 
7 Eylül  2015 
Esenköy   2015/24

Bir solukta okunacak kitaplar serisinden.