Endonezya'da yapılan "Süslüman
Kız Güzellik Yarışması"nda Tunuslu Fatıma Ben Guefraş birinci
olmuş…
29 Kasım 2014 Cumartesi
26 Kasım 2014 Çarşamba
25 Kasım 2014 Salı
24 Kasım 2014 Pazartesi
SON TANIK....
Yugoslavya
parçalanmakta, dünyanın Nazilerden sonra verdiği bütün sözlere rağmen
Avrupa'nın göbeğinde bir başka soykırım yaşanmaktadır. Koalisyon kuvvetleri,
Saraybosna'nın eteklerinde bulunan Omarska Kampı'ndaki katliamdan sağ
kurtulmayı başarmış, ancak yaşadığı derin travma yüzünden konuşmaktan bile aciz
küçük bir kız bulur. New York'lu bir hukukçu olan Carla Lane'in, yıllar önce
Yugoslavya'da yaşanan "etnik temizlik"le ilgili pek az bilgisi
vardır. Genç kadın, hamiledir ve müzisyen kocasıyla ideal bir hayat
sürmektedir. Ancak kocasının gizemli bir suikastta öldürülmesiyle, Carla'nın
zihnini bir süredir meşgul eden garip görüntüler şiddetlenir. Bunların izini
süren genç kadın, çocukluğunda ağır bir psikolojik tedavi gördüğünü ve
psikiyatristinin ona annesinin günlüğünü vermesiyle, ailesinin 20 yıl önce
Bosna'daki bir ölüm kampında, büyük bir vahşetin kurbanları olduğunu öğrenir.
Carla'yı zorlu bir sınav beklemektedir. Gerçek kimliklerini saklamak ve
kurdukları suç imparatorluğunu muhafaza etmek adına kanlı geçmişlerinden geriye
kalan son tanığı da susturmaya kararlı olan suçluları bulmalıdır.
(Tanıtım
Bülteninden)
Kitap Bitiş Tarihi : 24 KASIM 2014
İstanbul 2014/28
İstanbul 2014/28
BAKARA SURESİ 30 "Onlar,
“Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana
hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben
sizin bilmediğinizi bilirim” demişti."
BU KAN, GÖZ YAŞI VE NEFRET NE ZAMAN BİTECEK?
23 Kasım 2014 Pazar
Zekeriya'nın Öğretmenine yazdığı Akrostiş...
Kalbi sevgi dolu öğretmenim
Anlatır bize bilgiyi
Doğruyu, iyiyi ve en güzeli
Renklendirir her anı
İyi kalpli öğretmenim
Yarınlarımız aydınlık olsun
Elemden kederden uzak olsun
Zekeriya Karamanlı
23 KASIM 2014
Üç Silahşörler...
Kitap Bitiş Tarihi : 23 Kasım 2014/13
22 Kasım 2014 Cumartesi
21 Kasım 2014 Cuma
Beğendiğim sözler....
Açan çiçekler rüzgârla dağıldı ve rüzgar hiçbir şeyi önemsemez, ama kalpte açan çiçeklere hiçbir rüzgar dokunamaz.
YOSHIDA
KENKO
Uçurtma Avcısı
Emir ve
Hasan, Kabil''de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı
evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir''le Hasan''ın dünyaları
arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun
hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa,
Hazaralara mensuptur.
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California''ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen
arkasında bıraktığı Hasan''ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...
Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
Uçurtma Avcısı''nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California''ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen
arkasında bıraktığı Hasan''ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...
Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
Uçurtma Avcısı''nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
Serdarın notu; İnsanlık
onca öldürme gayretine rağmen, ölmüyor. Bir insana UMUT olduğunuzda, ona söz
verdiğinizde bunu yapmadan önce çok düşünün. Sonra birinin hayallerini,
umutlarını ve dostluğunu kaybetmekle kalmazsınız belki çok uzun zamanlar
onun hayattan kopmasına neden olabilirsiniz...
Kitap Bitiş Tarihi : 21 KASIM 2014
İstanbul 2014/27
İstanbul 2014/27
20 Kasım 2014 Perşembe
Ali Musab'tan haber var....
Evet, Ali Musab'tan haber var. 12,5 Ay yaşadığı ve çoğunu hastahane de geçiren Ali vefat etti. Minik kalbi ve iç organları iflas etti. Can kardeşim Aytaç ve kıymetli eşine sabrı cemil niyaz ederim. Geride kalan bizlere nemi öğretti bunu daha sonra yazacağım.....
19 Kasım 2014 Çarşamba
18 Kasım 2014 Salı
17 Kasım 2014 Pazartesi
Guliver'in Seyahatleri....
Bizim Zekeriya kitap okuma konusunda iyice
hırslandı.
Bu kitabı bana iki günde okudu.
Kitap Bitiş Tarihi : 17 Kasım 2014/12
hırslandı.
Bu kitabı bana iki günde okudu.
Kitap Bitiş Tarihi : 17 Kasım 2014/12
16 Kasım 2014 Pazar
Anne Bana Peygamberi Anlat....
İlk
kitabımızın kahramanı Ali´nin, 'Anne bana Peygamberimi anlat' sözleriyle
başlayan bu kitapta, Peygamberimizin doğmundan vefatına kadar olan süre
içindeki en önemli olaylar tarihi seyir sırası içinde, olabildiğince yalın ve
anlaşılır bir dille, Anne´nin dilinden anlatılıyor.
Ali ise, her
çocuğun sorabileceği soruları çekinmeden dile getirerek, bu uzun sohbeti sıkıcı
olmaktan çıkarıp, daha canlı ve daha ilgi çekici bir hâle getiriyor
Kitap Bitiş Tarihi : 15 Kasım 2014/11
İkinci Mesih...
İsrail'de,
Lut Gölü yakınlarında bulunan Ölü Deniz Parşömenleri, tarihin en müthiş
gizemlerinden birini, Hz. İsa'nın kimliğinin ve varlığının ardındaki sırrı
ortaya koyan bilgiler içermektedir. Parşömenleri ilk bulan arkeoloğun
öldürülmesinin üzerinden yıllar geçer ve kazılar devam ederken peş peşe ölümler
birbirini izler. Parşömenlerde sözü edilen İkinci Mesih'in kim olduğuna ilişkin
sırrın çözülmesi dünyadaki dengeleri altüst edebilecektir. Gereğinden fazla şey
bilen arkeolog Jack Cane ve Yasmin Gren'in peşine uluslararası şebekeler
takılınca soluk soluğa bir kovalamaca başlar. Bir ucu Roma'ya ve Vatikan'a,
Amerikalı Papa'ya, kardinallere ve din adına çevrilen entrikalara, bir ucu
Kudüs'e, İsrail'in Mossad örgütüne, Suriye gizli polisine ve Lut Gölü'nde kazılar
yapan arkeologlara dayanan İkinci Mesih, gerilim dolu bir roman. Daha önce
Türkçede yayınlanan ve çok-satan listelerinde uzun zaman yer alan altı
kitabıyla serüven meraklısı geniş bir okur kitlesi edinen Glenn Meade'in gerçek
belgelere dayanarak yazdığı İkinci Mesih, yazarın izniyle ilk kez Türkiye'de ve
Türkçede yayınlanıyor.
Kitap Bitiş Tarihi : 16 KASIM 2014
İstanbul 2014/26
İstanbul 2014/26
Aslında Peygamberlerin nasıl bir nehrin kolu olduğunu, bundan dolayı her inananın sadeliği, paylaşmayı ve sevgi dolu olması gerektiğini de anlatması bakımından etkileyici bölümleri var. Özellikle Katolik Vatikan'ın içindeki entrikaları, şaşasını, kibrini tanıyor olmamız gerekiyor. Neden mi aynı izleri maalesef kendi camiamızda da görebilir. Neyse Haydi bakalım okumaya....
15 Kasım 2014 Cumartesi
Dua eder misiniz?
Ali Mushabımıza DUA eder misiniz? Çok ihtiyacı var. Doğduğu saat'ten itibaren Resimde gördüğünüz gibi ve yaklaşık 5 aydır bu halde...
14 Kasım 2014 Cuma
12 Kasım 2014 Çarşamba
Günün Sorusu? Sence ana akım İslamcılık aklı nereye gitti?
Geçen gün, aklımı kurcalayan bu soruyu sevgili Hakan
Arslanbenzer'e tam şöylece sordum: 'Hakan abi, sence ana akım İslamcılık aklı
nereye gitti?'
Hakan abi, epeydir kurduğum 'bulvar' benzetmesinden habersiz
şunları söyledi: 'Eskiden İslamcılar sokaktaydı İsmail. Savaşlarını gerilla
usulüyle sokaklarda veriyorlardı. Genellikle yan yana, omuz omuza, sırt
sırtaydılar. O ya da bu oranda sürekli savunma yapmanın derdindeydiler. İktidarla birlikte önce kendilerine ait evleri,
ardından da balkonları oldu. Yani artık sokak savaşı değil, mevzi savaşı söz
konusu. Stk'lar, vakıflar, dernekler, okullar, yurtlar... Hepsini birer mevzi olarak görüyor İslamcılar. Hal böyle olunca
İslamcılığın ana caddesini önemsemiyor kimse. Herkes kendi balkonundan bakıyor
olana bitene.'
Anlayacağınız balkona çıkmış ve kendi evinden başkasını korumanın telaşında olmayan İslamcılık,
ortada bir bulvar falan bırakmadığı gibi, herhangi bir bulvarın var olması
gerektiğine dair inancı da ortadan kaldırmaya çalışıyor.
İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
11 Kasım 2014 Salı
Tek Secde İçinde Üç Anlam
Tesbih
(Secdedeki birinci okuyuş)
Rabbim
sen kendini bildiğin gibisin.
“Ben
seni ne kadar övsem veya tenzih etsem de yine de bunun hakkını tam
olarak veremeyebilirim. Sen kendini bildiğin ve bize bildirdiğin
gibisin.”
Tenzih
(Secdedeki ikinci okuyuş)
Rabbim
Sen kâfir ve müşriklerin söz ve davranışlarından sonsuza
dek uzaksın.
“Sen,
kâfir, müşrik ve fâsıkların söyledikleri bütün sözlerinden
ve davranışlarından
Seni
niteledikleri her şeyden sonsuza kadar uzaksın.
Sen
onların düşündükleri, söyledikleri ve davrandıkları gibi
değilsin.
Sen
yokmuşsun gibi yaşayıp, sen hesap soramazmışsın gibi davranan,
Seninle
bir kere dahi olsa konuşmaya tenezzül etmeyen,
Sana
kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyen insanların söz ve
tavırları cahilliklerinden Sen hiçbir söz ve nasihat dinlemeyen
bu insanların zannettiği gibi değilsin.
Sahip
oldukları şeylerin kendilerini her kötülükten koruyacağını
düşünen,
İçinde
bulundukları hâlleriyle başıboş bırakıldığını sanan,
Güvenliği,
itibarı ve şerefi senin çizdiğin çerçevenin dışında arayan,
Kimsenin
kendilerini görmediğini ve onlara güç yetiremeyeceğini zanneden
Ve
sana bir türlü büyüklüğü yakıştıramayanların
aşırılıklarından uzaksın.
Sen
onların sandığı gibi değilsin.
Yalan
söyleyen, haddini aşan ve senin hakkında bilip bilmeden cahilce
konuşanlar
Senin
onlara hiç hesap edemeyecekleri yerden yaklaşabileceğini
anlamıyorlar.
Mazlumu,
fakiri dikkate almayıp zulmü, sömürüyü görmezlikten
geliyorlar.
Hatta
azabın peşlerine takılıp evlerinin eşiğine kadar yaklaştığını
fark edemiyorlar.
İndirdiğin
kitabı ve ayetlerini dikkate almıyor ve önemsemiyorlar.
Bunlar
işledikleri günahları sadece senin bilmenin yeterli olacağının
farkında değiller.
Üstelik
onlara verdiğin nice şeylere nankör kesilip bütün olup-biteni
kaderle ilişkilendiriyor
Takdiri
İlahi deyip bütün suçu senin üzerine atıyorlar.
Sen
Onların söylediklerinden sonsuza kadar ötede ve aşkınsın.
Sen
onların bildiklerini sandıkları şey değilsin.
Senin
onlara Peygamberler ve kitaplar göndermen, hikmeti önlerine sermen
Tüm
insanlığı özgür kılıp irade sahibi yapmak istemen onlar için
bir şey ifade etmiyor.
Doğru
ile yanlışın arasını ayırmana ve kötülüğün galip gelmesini
önlemene rağmen
yine
de seni arayıp bulamıyorlar.
Asla
mağlup olmayacağını bile bile senden başkasını koruyucu
ediniyorlar.
Verdiğin
nimetlerle hadlerini aşıp seni unutuyorlar.
Kimisi
sana çocuk isnat ediyor, kimisi de senin sevgili şımarık çocuğun
gibi davranıyor. Bazısı torpil bekleyerek şefaate güveniyor,
Bazısı
hahamlarını papazlarını veya büyük saydığı zatları ilah
edinip senin yerine koyuyorlar. Seni gereği gibi tanımıyorlar.
Sen
onların ortak koştuklarından ve nitelemelerinin tamamından
uzaksın.
Onların
her hoşuna giden şeyin doğru olduğuna dair bir zanları var.
Hâlbuki
zannın hakikatten bir şey ifade edemeyeceğini bilmiyorlar.
Bazen
cinlerle, bazen elçilerinle, bazen de meleklerle aranda bir soy bağı
kuruyorlar. Sevdikleri veya korktukları şeylere senin gücünden
pay ayırıyorlar.
Seni
bırakıp yarattıklarına boyun eğiyorlar.
Gaybı
sadece senin bildiğini unutup ondan haber veren yalancılara
inanıyorlar.
Seni
ya da meleklerini görmek isteyerek hadlerini aşıyorlar.
Oysa
mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden, dilediğini yapabilen,
mülkün gerçek sahibi, büyüklükte eşsiz olan, yaratıp düzene
koyan, takdir edip yol gösteren, barış ve esenliğin kaynağı,
güvenlik veren, gözetip koruyan, kendisinden başka hiçbir ilâh
bulunmayan sensin. Senin yerine koydukları hangi güçler veya
varlıklar bu işlerden herhangi birini yapabilir?
Önce
bizi yaratan, sonra geçinmemiz için gerekli vasıtaları sağlayan,
ardından bizi ölüme götüren ve en sonunda tekrar hayata
döndürecek olan yalnız sensin.
Bu
yüzden kâfir, müşrik ve fâsıkların söz ve davranışlarıyla
seninle ilgili olarak ortaya koydukları her türlü düşünce ve
eylemden seni tenzih ederim.”
Sen
benim günahlarımdan da uzaksın.
Rabb’im
ben kendimi biliyorum;
Sen
korkmayın, diyorsun. Ben bazen korkuyorum.
Sen
çalışın, diyorsun. Ben ara sıra tembellik ediyorum.
Sen
infak edin, diyorsun. Benim elim bir türlü cebime gitmeyebiliyor.
Sen
ahiret var, hesap var, diyorsun. Ben bazen sorumluluklarımdan
kaçabiliyorum.
Sen
her şeyi görüyorum, diyorsun. Bazen ben, sanki sen beni
görmüyormuşsun gibi bir sürü yanlış iş de yapıyorum.
Bu
yaptıklarım benim kendi hatalarım.
Beni
affet.
Sen
benim hatalarımla, günahlarımla ve ihmallerimle nitelenecek bir
ilah değilsin.”
Takdis
(Secdedeki üçüncü okuyuş)
En
güzel ve en yüksek vasıflar sadece sana aittir.
Son
olarak üçüncü secdede tenzih anlayışına, yukarıda ifade
edilen üç ayrı başlığı çerçeveleyecek şekilde ‘a’lâ’
nın anlamını da katmak gerekir. Şöyle ki;
“Senin
adını insanlar nezdinde daha yücelere çıkarabilmem için
Dürüst
ve erdemli davranmam konusunda bana yardım et.
Onların
servetleriyle oluşturdukları sahte huzura imrenmemi engelle.
Adının
evimde anılmasına imkân ver.
Ticaret
ve alış verişin beni seni hatırlamaktan alıkoymasına müsaade
etme.
Zenginliğin
beni şımartmasına izin verme.
Fakirliğin
isyanına ortak olmayayım.
Namaz
kılmaktan ve insanlara yardım etmekten uzak kalmayayım.
Gözlerin
dehşetten döneceği gün beni ateşten koru.
Beni
dünyada ve ahirette utandırma. Mahcup olmama izin verme.
Ben
sana kulluk etmekten geri durmam, yorulmam ve usanmam.
Lütfen
ve merhameten Sen de benden asla vazgeçme.
Sana
teslimiyetimin gereği olarak bir şey yapmamı veya yapmamamı
istediğinde bana,
inananların ilki olmayı ve seni razı edecek işler yapmayı
kötülüklerden kaçmayı kolaylaştır.
Sence
hayatın anlamı ne?
Sence
iyiliğin yeri neresi?
Sence
hayat ve ölüm nedir?
Sence
dünya ne kadar değerli?
Emek,
başarı, servet, şeref…
Sence
bir şeyin değeri her neyse…
Bence
de o.
İzzet
ve şerefi sende ve sana itaatte buluyorum.
Huzur
ve güveni sadece senin sağlayabileceğini biliyorum.
Barış
ve esenliğe ancak seninle ulaşacağının farkındayım.
Bunları
başka yerlerde, ideolojilerde, zevk ve sefada arayanlardan uzak
duruyorum.
Sen
bir şeye ne değer veriyorsan, ne anlam yüklüyorsan ben de onu
öyle kabul ediyorum. Çünkü A’lâ olan, yüce olan, üstün olan
ve şerefi elinde tutan yalnız Sensin.”
Sonuç
Olarak
“Yüce
Rabb’inin adını tespih et!” ya da “Tenzih et yüceler yücesi
Rabb’inin adını!” denildiğinde yukarıda dile getirilen
anlamların en azından bir kısmı aklımıza gelmelidir. İnanan
biri, yaşamında karşılaştığı örneklerden hareketle Rabb’ini
tenzih etmeyi gerektiren pek çok sebep bulabilir. Çünkü Allah’ı
gereği gibi tanımayan veya şanına yaraşır biçimde takdir
etmeyen çok sayıda cahil kimse mevcuttur. Bu cahil ve zalim
insanların söz ve davranışlarıyla gündelik hayatta her an
karşılaşılabiliriz. Örneğin, birinden “Allah’ın sopası
yok ki vursun.” gibi bir söz duyulabileceği gibi tavrı ve
tarzıyla o yokmuş veya güç yetiremezmiş gibi davranan insanlara
da rastlanabilir. İşte bir güç gösterisi, haksızlık ya da bir
suçla söz veya fiil olarak karşılaşıldığında, Subhanallah
demenin yeri tam orasıdır.
Nihayet
Allah, her zaman galiptir. Hiçbir zaman mağlup olmaz ve aciz
düşürülemez. Kendisine inananları en çok sevindiren şeylerden
biri de budur. Zulüm veya haksızlık yaparak onu mağdur ya da
mağlup etmek de mümkün değildir. Bu anlamda peygamberler, ondan
af isterken “Sana zulmettik bizi affet.” dememişlerdir. “Biz
nefsimize zulmettik bizi affet.”
demişlerdir.
Aynı şekilde ne övgü ne yergi ne de isyan ona zarar veya fayda
verir. Dolayısıyla onu tesbih, tenzih ve takdis etmek de
insanların kendi yararınadır. Tenzih ederek uzaklaştırılan
kötülükler, aslında insanın kendisinin uzak durması gereken
konulardır. Önemine binaen tekrar etmek gerekirse, Allah’ı
yücelttiği oranda insanın da saygınlığı artacaktır.
Hiç şüphesiz tarih, şerefine en düşkün insanların müminler
olduğuna da şahittir.
Mümin,
Rabb’ini tesbih ettiğinde gücü sadece ona ait kılar.
Kötülüklerle gereği gibi mücadele edebilmek için önce
âlemlerin Rabb’inin kötü insanların söz ve fiillerinden uzak
olduğunu dile getirir. Böylece cesaret kazanır ve hakikatin
gerçekleşeceğine dair ümidi artar. Artık hesap sormaktan ve
hesap vermekten korkmaz. Bir şeye Rabb’in çizdiği çerçevede
değer yüklemek kişiyi büyülenmekten ve boşa kürek çekmekten
alıkoyar. Çünkü en güzel ve en yüksek vasıfların ona ait
olduğunu bilir. Nihayet O, bir şey söylüyorsa mutlaka iyi ve
güzel olduğu içindir. Nihayet Allah hakkında
güzel düşünmek, bütün diğer güzelliklerin kaynağıdır.
Musa
Şimşekçakan / Ala suresi Tefsiri / Sözün Gücü
10 Kasım 2014 Pazartesi
Önyargı...
Önyargı müşterek derdimiz, sıkıntımız.
Bir arkadaşım yeni anlattı.
Filanca cemaate hitap eden bir dergi çıkarıyorlar.
Muhteva ve çizgi belli
Alıp okuyanlar da
O ayın bulmacasında sorulan dört harfli
'Arpadan yapılan ve besin değeri yüksek olan bir
içecek'
Bulmacayı çözmeye çalışan bir kardeşimiz,
Dört harfin ilkini buluyor: B.
Hemen, büyük bir öfkeyle telefona sarılıp Derginin idarehanesini arıyor.
Hakaretin, kötü sözün bini bir para
Ne münafıklık bırakıyor, ne müminlik.
Karşısındakinin konuşmasına da fırsat vermiyor.
Neyse.
Sonunda, arkadaşımız, şunu söyleyebiliyor:
'Biraz sabırlı olsaydınız,
Cevabın boza çıktığını
görecektiniz.
Bu kez karşı taraftan özürler, helallik istemeler.
Mahcubiyet, nedamet.
İbrahim Tenekeci / Yeni Şafak
9 Kasım 2014 Pazar
Kur'an da Yusuf Suresinden bir bölüm ile Eski Ahitten Tekvin Bap 44 ncü bölüm
Yusuf Suresin'den
70. Yûsuf,
onların yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra da
bir çağırıcı şöyle seslendi: “Ey kervancılar! Siz hırsızsınız.”
71. Yûsuf’un
kardeşleri onlara dönerek, “Ne yitirdiniz?” dediler.
72. Onlar,
“Hükümdar’ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna
kefilim” dediler.
73. Dediler
ki: “Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya
gelmedik, hırsız da değiliz.”
74. Onlar,
“Eğer yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?” dediler.
75. Onlar
da: “Cezası, su kabı kimin yükünde bulunursa, o kimsenin kendisi(nin
alıkonması) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız” dediler.
76. Bunun
üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı.
Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a böyle bir plan
öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın
dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim
sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
77. Dediler
ki: “Eğer o çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.” Yûsuf, bunu
içinde sakladı ve onlara belli etmedi. İçinden, “Siz kötü bir durumdasınız;
anlattığınızı Allah çok daha iyi biliyor” dedi.
78. Onlar,
Yûsuf’a: “Ey güçlü vezir! Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden
birini alıkoy. Şüphesiz biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz”
dediler.
79. Yûsuf,
“Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah’a sığınırız.
Şüphesiz biz o takdirde zulmetmiş oluruz” dedi.
80. Ondan
ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler.
Büyükleri dedi ki: “Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, daha önce de
Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin
verinceye veya Allah, hakkımda hükmedinceye kadar buradan asla ayrılmayacağım.
O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
Tekvin Bap 44
- Yusuf kâhyasına, "Bu adamların torbalarına taşıyabilecekleri kadar yiyecek doldur" diye buyurdu, "Her birinin parasını torbasının ağzına koy.
- En küçüğünün torbasına benim gümüş kâsemi ve buğdayının parasını koy." Kâhya Yusuf'un buyruğunu yerine getirdi.
- Sabah erkenden adamlar eşekleriyle yolcu edildi.
- Onlar kentten pek uzaklaşmamıştı ki Yusuf kâhyasına, "Hemen o adamların peşine düş" dedi, "Onlara yetişince, 'Niçin iyiliğe karşı kötülük yaptınız?' de,
- 'Efendimin şarap içmek, fala bakmak için kullandığı kâse değil mi bu? Bunu yapmakla kötülük ettiniz.'"
- Kâhya onlara yetişip bu sözleri yineledi.
- Adamlar, "Efendim, neden böyle konuşuyorsun?" dediler, "Bizden uzak olsun, biz kulların böyle şey yapmayız.
- Torbalarımızın ağzında bulduğumuz paraları Kenan ülkesinden sana geri getirdik. Nasıl efendinin evinden altın ya da gümüş çalarız?
- Kullarından birinde çıkarsa öldürülsün, geri kalanlar efendimin kölesi olsun."
- Kâhya, "Peki, dediğiniz gibi olsun" dedi, "Kimde çıkarsa kölem olacak, geri kalanlar suçsuz sayılacak."
- Hemen torbalarını indirip açtılar.
- Kâhya büyükten küçüğe doğru hepsinin torbasını aradı. Kâse Benyamin'in torbasında çıktı.
- Kardeşleri üzüntüden giysilerini yırttılar. Sonra torbalarını eşeklerine yükleyip kente geri döndüler.
- Yahuda'yla kardeşleri Yusuf'un evine geldiğinde, Yusuf daha evdeydi. Önünde yere kapandılar.
- Yusuf, "Nedir bu yaptığınız?" dedi, "Benim gibi birinin fala bakabileceği aklınıza gelmedi mi?"
- Yahuda, "Ne diyelim, efendim?" diye karşılık verdi, "Nasıl anlatalım? Kendimizi nasıl temize çıkaralım? Tanrı suçumuzu ortaya çıkardı. Hepimiz köleniz artık, efendim; hem biz hem de kendisinde kâse bulunan kardeşimiz."
- Yusuf, "Benden uzak olsun!" dedi, "Yalnız kendisinde kâse bulunan kölem olacak. Siz esenlikle babanızın yanına dönün."
- Yahuda yaklaşıp, "Efendim, lütfen izin ver konuşayım" dedi, "Kuluna öfkelenme. Sen firavunla aynı yetkiye sahipsin.
- Efendim, biz kullarına sormuştun: 'Babanız ya da başka kardeşiniz var mı?' diye.
- Biz de, 'Yaşlı bir babamız ve onun yaşlılığında doğan küçük bir kardeşimiz var' demiştik, 'O çocuğun kardeşi öldü, kendisi annesinin tek oğlu. Babamız onu çok sever.'
- "Sen de biz kullarına, 'O çocuğu bana getirin, gözümle göreyim' demiştin.
- Biz de, 'Çocuk babasından ayrılamaz, ayrılırsa babası ölür' diye karşılık vermiştik.
- Sen de biz kullarına, 'Eğer küçük kardeşiniz sizinle gelmezse, yüzümü bir daha göremezsiniz' demiştin.
- "Kulun babamızın yanına döndüğümüzde, söylediklerini ona anlattık.
- Babamız, 'Yine gidin, bize biraz yiyecek alın' dedi.
- Ama biz, 'Gidemeyiz' dedik, 'Ancak küçük kardeşimiz bizimle gelirse gideriz. Küçük kardeşimiz bizimle olmazsa o adamın yüzünü göremeyiz.'
- "Babam, biz kullarına, 'Biliyorsunuz, karım bana iki erkek çocuk doğurdu' dedi,
- 'Biri yanımdan ayrıldı. Besbelli bir hayvan parçaladı, bir daha göremedim onu.
- Bunu da götürürseniz ve ona bir zarar gelirse, bu acıyla ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz.'
- "Efendim, şimdi babam kulunun yanına döndüğümde çocuk yanımızda olmazsa,
- babam onu görmeyince ölür. Çünkü onu yaşama bağlayan bu çocuktur. Biz kulların da acı içinde babamızın ak saçlı başını ölüler diyarına indiririz.
- Ben kulun bu çocuğa kefil oldum. Babama, 'Onu sana geri getirmezsem, ömrümce kendimi sana karşı suçlu sayarım' dedim.
- "Lütfen şimdi çocuğun yerine beni kölen kabul et. Çocuk kardeşleriyle birlikte geri dönsün.
- O yanımda olmadan babamın yanına nasıl dönerim? Babamın başına gelecek kötülüğe dayanamam."
Şeytanın Müridi (GLENN MEADE)
Kate Moran... bir FBI ajanı...
Ve Constantine Gamal.. bir seri katil... Şeytanın havarisi...
Ritüeller.. Kara büyü..
Her seferinde işlenen çifte cinayetler..
Bir kedi fare kovalamacası..
Gamal yakalanıp idam edildikten sonra da bu cinayetlerin arkası kesilmiyor..
Ritüel sonrası çifte cinayetler sürüyor..
Gamal’ı taklit eden biri veya birileri olabilir mi?
Yoksa.. Yoksa Gamal hayatta mı?
Meade’in korkutucu anlatımında özel olarak dikkat çeken şey üslubu ve karakterlerin ustalık ve beceriyle çizilmiş olmasıdır.
Glasgow Herald
Bu muhteşem dramatik aksiyon ve sürükleyicilik, bu heyecanı perçinleyen düşündürücü bir dönüm noktasıyla sonuçlanıyor.
The Sunday Times
Kitap Bitiş Tarihi : 9 KASIM 2014
İstanbul 2014/25
Kitap sonuna kadar elinizden düşmesin diye yazılmış, tam bitiyor diye tahmin ettiğinizde sizi bam başka alana sürüklüyor. Sonunu tahmin edemiyorsunuz.
Aksiyon üzerine aksiyon anlayacağınız. Ön yargılı davranmanın kötü bir şey olduğunu işlemesi güzeldi.
Ve Constantine Gamal.. bir seri katil... Şeytanın havarisi...
Ritüeller.. Kara büyü..
Her seferinde işlenen çifte cinayetler..
Bir kedi fare kovalamacası..
Gamal yakalanıp idam edildikten sonra da bu cinayetlerin arkası kesilmiyor..
Ritüel sonrası çifte cinayetler sürüyor..
Gamal’ı taklit eden biri veya birileri olabilir mi?
Yoksa.. Yoksa Gamal hayatta mı?
Meade’in korkutucu anlatımında özel olarak dikkat çeken şey üslubu ve karakterlerin ustalık ve beceriyle çizilmiş olmasıdır.
Glasgow Herald
Bu muhteşem dramatik aksiyon ve sürükleyicilik, bu heyecanı perçinleyen düşündürücü bir dönüm noktasıyla sonuçlanıyor.
The Sunday Times
Kitap Bitiş Tarihi : 9 KASIM 2014
İstanbul 2014/25
Kitap sonuna kadar elinizden düşmesin diye yazılmış, tam bitiyor diye tahmin ettiğinizde sizi bam başka alana sürüklüyor. Sonunu tahmin edemiyorsunuz.
Aksiyon üzerine aksiyon anlayacağınız. Ön yargılı davranmanın kötü bir şey olduğunu işlemesi güzeldi.
Kehf 78 O Kul şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana,
sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
Evet Rabbimizin hatırlattığı gibi sabırlı ve işlerin iç yüzünü öğrenme konusunda da çok aceleciyiz
Enbiyâ 37 İnsan,
aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim; benden
acele istemeyin.
İsrâ 11 İnsan
hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir!
Biraz sabır, okuma, anlama ve hayatın içinde kalacak şekilde anlamlandırma ile daha yaşanılabilir bir hayat sağlana bilir. Her kes için....
Serdar Karaamanlı
9 KASIM 2014
7 Kasım 2014 Cuma
6 Kasım 2014 Perşembe
2 Kasım 2014 Pazar
Sherlock, Lupen Ve Ben – Gizemli Kırmızı Gül
Kitap Bitiş Tarihi : 2 Kasım 2014/9
Zekeriya dedi ki; Maceralı bir kitap, Karekterlerden en çok Sherlock'u beğendim. Çünkü problem çözme yeteneği var....
Günün Çağrısı
Ebû Hüreyre’den (rah) rivayet
edildiğine göre Resulullah (sav);
“Allah Teâlâ’nın
hataları bağışlamasına ve dereceleri yükseltmesine vesile olan iyilik ve
hayırları size açıklayayım mı?” diye sordu. Ashab;
— Evet, (açıkla) ey Allah’ın Resulü!
Dediler. Resulullah (sav);
—Meşakkatli de olsa abdesti tam almak, mescitlere doğru
adımları çoğaltmak, namazdan sonra gelecek namazı beklemek... İşte sizin
ribâtınız (hudut gözcülüğünüz)” buyurdu.
(Müslim, Tahâret, Tirmizî, Tahâret;
Nesâî, Tahâret; İbni Mâce, Mesâcid; )
Buz Kapanı
Kitap
Hakkında:
Hayranlarına
bir asır gibi gelen ayrılığın ardından Glenn Meade yeni romanıyla karşınızda:
"Buz Kapanı." Komplo, cinayetler, CİA, Rus Mafyası ve insanlık
dramları… Jennifer, annesini esrarengiz bir olayda kaybetmiştir. Kardeşi de
aynı gece kendisini tekerlekli sandalyeye bağlayacak kadar derin bir yara
almıştır. Üstelik ailenin babası da ortadan kaybolmuştur. Jennifer’ın hayatı
zor ve hüzünlüdür. Ancak babasının cesedi İsviçre Alplerinde donmuş olarak
bulunduğunda zorluk tehlikeye dönüşecek, hayatına gerilimli bir macera hâkim
olacaktır. Cesedi teşhiş etmek için çıktığı yolculuk aslında ailesinin yaşadığı
dramın nedenini ve babasının gizemli geçmişini de ortaya çıkarır. Ama olaylar
bununla sınırlı kalmaz. Aslında her şeyin temelinde müthiş bir komplo yatmaktadır.
Glenn
Meade’in olağanüstü aksiyon yeteneği bu romanda da kendini gösteriyor. Okuyucu
aralıksız bir heyecan dalgasına kaptırıyor kendini. Olaylar birbirini izliyor,
kahramanlar gerçek birer kişilik olarak ortaya çıkıyor, cinayetler sanki yanı
başınızda işleniyor. Ve siz bu nefes kesen kaçıp kovalamacanın tam ortasında
buluyorsunuz kendinizi. "Buz Kapanı" kuruluyor, okuyucu romanın
sonuna gelene kadar bu kapandan kurtulamıyor. Dikkat!
Çok acayip bir Roman hakikaten sonuna kadar tüm tahminlerinizi boşa çıkarıyor. Yazar sizi peşinden sürüklercesine götürüyor ve sonunda Hadi be diyorsunuz. Şimdi buyurun kitabımızı okuyalım, iyi eğlenceler....
Kitap Bitiş Tarihi : 1 KASIM 2014
İstanbul 2014/25
Kitap Bitiş Tarihi : 1 KASIM 2014
İstanbul 2014/25
1 Kasım 2014 Cumartesi
İstifa etmeli
Ermenek ve diğer maden kazaları için Sabah Gazetesinden Haşmet Babaoğlu şöyle yazmış
"Biz cezalandırmıştık da, sonra elli kişi gelip açtırdı da gibi sözler dinlemek istemiyoruz.
Bu laflar gerçeği anlatıyor olsa bile, hakkı ve doğruyu dile getirmiyor!
Benim beklentim açık.
Sadece işletme ihmallerini dikkate alarak ilerleyemeyiz.
Bürokrasi de hesaba çekilmeli.
Bana sorarsanız, anlamlı bir başlangıç olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da istifa etmeli."
Evet bir başlangıç olarak hiç fena olmazdı, ama duyarlı zan ettiğimiz toplumumuz duygusal zekası ile akıllı davranmanın arasına sıkışacak ve yine kandırılmaya, aldatılmaya devam edileceğiz. Birileri Dirisinin para etmediği bir işçi kardeşimizin ailesine sus payı vererek, ölüsünün daha çok para ettiğini hatırlatılacak ki buda vicdanları kanamaya devam ettirecek. Kanayacak vicdan kaldı ise.
Yazık çok yazık, bu olanların devam edecek olması, önlenememesi toplumsal gelişimin ne kadar geride olduğunu göstermiyor mu?
"Biz cezalandırmıştık da, sonra elli kişi gelip açtırdı da gibi sözler dinlemek istemiyoruz.
Bu laflar gerçeği anlatıyor olsa bile, hakkı ve doğruyu dile getirmiyor!
Benim beklentim açık.
Sadece işletme ihmallerini dikkate alarak ilerleyemeyiz.
Bürokrasi de hesaba çekilmeli.
Bana sorarsanız, anlamlı bir başlangıç olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da istifa etmeli."
Evet bir başlangıç olarak hiç fena olmazdı, ama duyarlı zan ettiğimiz toplumumuz duygusal zekası ile akıllı davranmanın arasına sıkışacak ve yine kandırılmaya, aldatılmaya devam edileceğiz. Birileri Dirisinin para etmediği bir işçi kardeşimizin ailesine sus payı vererek, ölüsünün daha çok para ettiğini hatırlatılacak ki buda vicdanları kanamaya devam ettirecek. Kanayacak vicdan kaldı ise.
Yazık çok yazık, bu olanların devam edecek olması, önlenememesi toplumsal gelişimin ne kadar geride olduğunu göstermiyor mu?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)