Tesbih
(Secdedeki birinci okuyuş)
Rabbim sen kendini
bildiğin gibisin.
“Ben seni ne kadar
övsem veya tenzih etsem de yine de bunun hakkını tam olarak
veremeyebilirim. Sen kendini bildiğin ve bize bildirdiğin gibisin.”
Tenzih
(Secdedeki ikinci okuyuş)
•Sen
kâfir ve müşriklerin söz ve davranışlarından sonsuza dek
uzaksın.
“Sen, kâfir,
müşrik ve fâsıkların söz ve davranışlarıyla seni
niteledikleri her şeyden sonsuza kadar uzaksın. Onların
düşündükleri, söyledikleri ve davrandıkları gibi değilsin.
Sen yokmuşsun gibi
yaşayıp, sen hesap soramazmışsın gibi davranan,
Seninle bir kere
dahi olsa konuşmaya tenezzül etmeyen,
Sana kulluk etmeyi
büyüklüklerine yediremeyen insanların söz ve tavırları
cahilliklerinden kaynaklanıyor. Sen hiçbir söz ve nasihat
dinlemeyen bu insanların zannettiği gibi değilsin.
Sahip olduklarının
kendilerini her kötülükten koruyacağını düşünen,
İçinde
bulundukları hâlleriyle başıboş bırakılacaklarını sanan,
Güvenliklerini,
itibarlarını ve şereflerini senin çizdiğin çerçevenin dışında
arayan,
Kimsenin kendilerini
görmediğini ve onlara güç yetiremeyeceğini zanneden ve sana bir
türlü büyüklüğü yakıştıramayanların aşırılıklarından
uzaksın.
Sen
onların sandığı gibi değilsin.
Yalan söyleyen,
haddini aşan ve senin hakkında bilip bilmeden cahilce konuşanlar
senin onlara hiç hesap edemeyecekleri yerden yaklaşabileceğini
anlamıyorlar.
Mazlumu, fakiri
dikkate almayıp zulmü, sömürüyü görmezlikten geliyorlar.
Hatta azabın
peşlerine takılıp evlerinin eşiğine kadar yaklaştığını fark
edemiyorlar.
İndirdiğin kitabı
ve ayetlerini dikkate almıyor ve önemsemiyorlar.
Bunlar işledikleri
günahları sadece senin bilmenin yeterli olacağının farkında
değiller.
Üstelik onlara
verdiğin nice şeylere nankör kesilip bütün olup-biteni kaderle
ilişkilendirerek adeta seni suçluyorlar.
Onların
söylediklerinden sonsuza kadar ötede ve aşkınsın.
Sen onların
bildiklerini sandıkları şey değilsin.
Peygamberler ve
kitaplar göndermen, hikmeti önümüze sermen ve bizi özgür kılıp
irade sahibi yapman onlar için bir şey ifade etmiyor.
Doğru ile yanlışın
arasını ayırmana ve kötülüğün galip gelmesini önlemene
rağmen yine de seni arayıp bulamıyorlar.
Asla mağlup
olmayacağını bile bile senden başkasını koruyucu ediniyorlar.
Verdiğin nimetlerle hadlerini aşıp seni unutuyorlar.
Kimisi sana çocuk
isnat ediyor, kimisi de senin sevgili şımarık çocuğun gibi
davranıyor. Bazısı torpil bekleyerek şefaate güveniyor, bazısı
hahamlarını papazlarını veya büyük saydığı zatları ilah
edinip senin yerine koyuyorlar.
Seni
gereği gibi tanımıyorlar.
Sen onların ortak
koştuklarından ve nitelemelerinden uzaksın.
Her hoşlarına
gidenin doğru olduğuna dair bir zanları var.
Hâlbuki zannın
hakikatten bir şey ifade edemeyeceğini bilmiyorlar.
Bazen cinlerle,
bazen elçilerinle, bazen de meleklerle aranda bir soy bağı ve
yakınlık kuruyorlar.
Sevdikleri veya
korktukları şeylere senin gücünden pay ayırıyorlar.
Seni bırakıp yarattıklarına
boyun eğiyorlar.
Gaybı sadece senin
bildiğini unutup taşlamaya devam ediyorlar.
Seni ya da meleklerini görmek
isteyerek hadlerini aşıyorlar.
Oysa mutlak güç
sahibi, düzeltip ıslah eden, dilediğini yapabilen, mülkün gerçek
sahibi, büyüklükte eşsiz olan, yaratıp düzene koyan, takdir
edip yol gösteren, barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren,
gözetip koruyan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan sensin.
Senin yerine
koydukları hangi güçler veya varlıklar bu işlerden birini
yapabilir?
Önce bizi yaratan,
sonra geçinmemiz için gerekli vasıtaları sağlayan, ardından
bizi ölüme götüren ve en sonunda tekrar hayata döndürecek olan
da sensin.
Bu yüzden kâfir,
müşrik ve fâsıkların söz ve davranışlarıyla seninle ilgili
olarak ortaya koydukları her türlü düşünce ve eylemden seni
tenzih ederim.”
•Sen
benim günahlarımdan da uzaksın.
Rabbim ben kendimi
biliyorum;
Sen korkmayın,
diyorsun. Ben bazen korkuyorum.
Sen çalışın,
diyorsun. Ben ara sıra tembellik ediyorum.
Sen infak edin,
diyorsun. Benim elim cebime gitmeyebiliyor.
Sen ahiret var,
hesap var, diyorsun. Ben bazen sorumluluklarımdan kaçabiliyorum.
Sen her şeyi
görüyorum, diyorsun. Bazen ben, sanki sen beni görmüyormuşsun
gibi bir sürü yanlış iş de yapıyorum. Bu yaptıklarım benim
kendi hatalarım. Beni affet. Sen benim hatalarımla, günahlarımla
ve ihmallerimle nitelenecek bir ilah değilsin.”
Takdis
(Secdedeki üçüncü okuyuş)
En güzel ve en
yüksek bütün vasıflar sana ait.
Son olarak üçüncü
secdede tenzih anlayışına, yukarıda ifade edilen üç ayrı
başlığı çerçeveleyecek şekilde ayette geçen ‘a’lâ’ nın
anlamını da katmak gerekir.
Şöyle ki;
“Senin adını
insanlar nezdinde daha yükseklere çıkarabilmem için dürüst ve
erdemli davranmam konusunda bana yardım et.
Onların
servetleriyle oluşturdukları sahte huzura imrenmemi engelle. Adının
evimde anılmasına imkân ver.
Ticaret ve alış
verişin beni seni hatırlamaktan alıkoymasına müsaade etme.
Zenginliğin beni
şımartmasına izin verme. Fakirliğin isyanına ortak olmayayım.
Namaz kılmaktan ve
insanlara yardım etmekten uzak kalmayayım.
Gözlerin dehşetten
döneceği gün beni ateşten koru.
Beni utandırma.
Mahcup olmama izin verme.
Ben sana kulluk
etmekten geri durmam, yorulmam ve usanmam.
Sen de benden asla
vazgeçme.
Sana teslimiyetimin
gereği olarak bir şey yapmamı istediğinde bana, inananların ilki
olmayı ve seni razı edecek işler yapmayı kolaylaştır.
Sence hayatın
anlamı ne?
Sence iyiliğin yeri
neresi?
Sence hayat ve ölüm
nedir?
Sence dünya ne
kadar değerli?
Emek, başarı,
servet, şeref…
Sence bir şeyin
değeri neyse… Bence de o.
İzzet ve şerefi
sende ve sana itaatte buluyorum.
Huzur ve güveni
senin sağlayacağını biliyorum.
Barış ve esenliğe
ancak seninle ulaşacağımın farkındayım.
Bunları başka
yerlerde arayanlardan uzak duruyorum.
Sen bir şeye ne
değer veriyorsan, ne anlam yüklüyorsan ben de onu öyle kabul
ediyorum. Çünkü A’lâ olan, yüce olan, üstün olan ve şerefi
elinde tutan sensin.”
Musa
Şimşekçakan
Sözün Gücü
Â’la Suresi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder