30 Aralık 2013 Pazartesi

Benim Adım Sam....

Film Özeti
Sam Dawson(Sean Pean), kızı ile mutlu bir şekilde yaşayan ve Beatles'a büyük hayranlık besleyen
bir adamdır.Genç adamın zeka düzeyinin 7 yaşında bir çocuğunkine eş durumda olması onları çok
fazla rahatsız etmez.Kızı 7 yaşına geldiğinde ise onun için asıl sorunlar başlar. Artık kızı ondan çok
daha ileri bir düzeye gelmektedir ve Sam ona pek fazla yardım edememektedir. Hükümet görevlileri
kızı Sam'in yanından alırlar.Sam kızını geri alabilmek için 'sevgi' kelimesinin anlamına fazlasıyla
 uzak avukat Rita Harrison'ı (Mıchelle Pfeiffer)kiralar.


Müslüman Gibi Yaşamaya Çalışıyorsunuz Diye İnsanlar Sizinle Alay Ediyor ...

Çocuğunuz sizi dinlemiyor mu ? bunu izlemelisiniz

Böyle bir forma reklamına ne dersiniz?


29 Aralık 2013 Pazar

DEMİAN...(Nobel Edebiyat Ödüllü Bir Roman)

On yaşındaki Latince öğrencisi Emil Sinclair, güvenceli aile ortamının dışında sert ve acımasız bir dünya olduğunu erken fark eder. Kendini bulma yolundaki delikanlı, din ve ahlak gibi artık inanamadığı kalıparla birlikte baba evinden de kopar. Küçük yalanlar ve hırsızlıklarla beslenen yaşamında, sağlam çocuk dünyasının çöktüğünü görür. Onu bu acılardan kurtaracak olan kişi, okula yeni gelen bir başka öğrenci: Max Demian'dır. Demian, Sinclair'in yaşamını yönlendiren, etkileyen başkisi olur. Tanıştığı ve tanıdığı insanlar, Sinclair'in kendini ve benliğini bulma yolunda birer kilometre taşıdır. Hermann Hesse'nin öteki romanlarından ayrılan bir yanı var Demian'ın: Bir gençlik ve öğrencilik romanı olan Demian, yazarın o dönemdeki korkularını ve sorunlarını tümüyle yansıtıyor. Hesse'nin meslek sorunlarının yanına kişisel sorunları da katılıyor: Babasının ölümü, en küçük oğlu Martin'in tehlikeli bir hastalığa yakalanması ve karısının, onu hastanelerde tedavi görmeye zorlayan ve gitgide ciddileşen ruhsal bozukluğu. Hesse'nin acılarla yoğrulan bu dönemi hayatında büyük değişimlere yol açtı. Ruhsal çöküntüsüyle, ancak doktor yardımıyla baş edebildi. Bu sorunlu dönemin meyvesi ise Demian oldu. Birkaç ay içinde bitirdiği romanını Emil Sinclair adı altında yayınevine yolladı, ancak İsviçreli bu genç, ama hasta yazarı desteklediğini söyledi. Gerçek kimliğini kitabın daha sonraki baskılarında açıkladı.



Kitap Bitiş Tarihi : 29 Aralık 2013 İstanbul 2013/32


28 Aralık 2013 Cumartesi

Bakara suresi 188. ayeti ne anlatıyor...


Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin. (Bakara suresi 188. ayet)

Bir Resim, Bir Hadis ve Önemli bir AYET....


Ebû Sirve Ukbe İbni Haris (rah) şöyle dedi:                                                                             
Bir keresinde Medine’de Resulullah’ın (sav) arkasında ikindi namazı kılmıştım.                
Resûlullah (sav)  selâm verip namazı bitirdi ve süratle yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat Resulullah’ın (sav) bu telaşından endişe ettiler. Resulullah (sav) kısa sürede döndü, kendisinin bu acele davranışından dolayı meraklanmış olduklarını gördü ve şöyle buyurdu:
“Odamızda sadaka (olarak dağıtılacak) bir miktar gümüş olduğunu hatırladım da onun gece evde kalmasını ve beni hayırda acele etmekten alıkoymasını uygun görmedim. Derhal dağıtılmasını emrettim.”
(Buhârî, Ezan 158, Zekât 20 / Nesâî, Sehv 104)


Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir. (Bakara / 254)

Mehmet Akif Merhumun anısına...


26 Aralık 2013 Perşembe

Tebbet Suresinin ardından...

Musa Şimşekçakan ağabey, Bir başka açıdan Tebbet suresini değerlendirmiş. Bizler yaptığımız okuma ve değerlendirme toplantılarımızda istifade ettik. Aşağıda sonuç diyebileceğimiz bir bölümü istifadenize sunuyorum..

Surenin Anlamı içinde bağlamı.
Kahrolsun Ebu Leheb'in servet ve iktidarı ve kahrolsun kendisi! Sonunda ateşine odun taşıyan ve boynunda bükülmüş iplerden bir halat olan karısı ile birlikte şiddetle parlayan ateşe atıldığında servet ve gücünün kendisine ne faydası olacak.

Sözün Gücü Sayfa 322

Sure servet ve iktidar sahiplerini uyarıp korkutmak adına Ebu Leheb ve eşini sembolleştirerek şöyle seslenmektedir.
Ey servet ve iktidar sahipleri,
Siz de onlar gibi olmayın;
Allah tarafından böylesine küçük düşüp kınanmayı
Ezilen kitleler gözünde küçük düşüp kınanmayı
Toplum tarafından zalim olarak yaftalanmayı
Hedef olup cehennemle müjdelenmeyi
Göze alabilecekseniz alında görelim!
Haydi bakalım işte ben konuştum
Kötülüğün başı Ebu Leheb'inizi size anlattım
Size şakam olmadığını söylemiştim
Şimdi yapın bakalım yapacağınızı
Ben buradayım
Siz neredesiniz?

Sözün Gücü Sayfa 325
Musa Şimşekçakan

Son söz olarak,
Şüphesiz her şeyi en iyi bilen Allah'tır.

Beynimizi Kelimelerle Besleyelim....


İki Afiş....



Memlekitimizde her şey kötü değil dostlar. İyi ye iyi kötü olana da kötü, deyip birbirimizi uyara biliriz.

23 Aralık 2013 Pazartesi

Gülşen ile Hasan sonunda kavuştular...

Onları beraber ilk kez 2004'ün Şubatın da Hava limanın da Hac yolculuğuna çıkacağımız sene gördüm. Hep ele ele dolaşan tatlı iki ihtiyarlardı.

Gülşen Anne, Hasan Dedeye hep "Hayatım" diye hitap ederdi. Hasan dede ise Ona şekerim derken gözlerinin içine bakardı.Her ikisine de hizmet etme fırsatı verdiği için Allah'a şükür ediyorum. İlk önce Gülşen teyzem göçtü. Hayatının ellerini bir sabah vakti bıraktı ve gitti. Hasan dede Onu çok sık anar, şekerinin adı her geçtiğinde  gözlerinden yaşlar boşalırdı..
Zaman zaman beraber ağlaşırdık koca çınarla, Pişmanlıklarını anlatır çok vakit kaybettiğinden bahis eder, sen kaybetme derdi. İlk evlilik yıllarında Gülşen anneyi üzdüğünden bahseder, evladının vefatını anlatır ağlar ağlar ağlardı. Hep "Hayatına" özlem duyardı. Cuma günleri beni arar Serdar evladım Hayırlı Cumalar derdi. Bunu Perşembe günü konuşmuş olsak da yine de arardı Ben de Hasan amcam sen olmasan beni kim Cuma günü tebriği için arar derdim. Öylede oldu geçen ay Hastalandığında üç hafta boyunca beni Cuma günü kimse aramadı.
Ben de hatırlamadım zaten. Hastahaneden çıkıp oğlu Adnan ağabeyin yanına gittiğinde yine aradı beni. Araması  beni çok mutlu ediyordu. Biliyordum ki o da mutlu oluyor ağzından hayır dualar hiç eksik olmuyordu. Son kez 19 Aralık 2013 Perşembe günü akşam üzeri aradı beni,
- Serdar sizi çok özledim göresim geldi dedi, Alaaddin ve benden bahsediyordu.
Ben de bakarsın bir sabah kahvaltıya çat kapı geliriz dedim. Ne iyi olur dedi.
Yine helalleştik. Bu son konuşmamız oldu 22 Aralık 2013 Pazar sabahı 08.30 da bu deni darı dünyadan göçüp gitti. Bu gün piyerloti de kendisini çok uzun zamandır bekleyen Gülşen annenin yanına defnettik.

Sonuç itibari ile Hasan amcayı ve Gülşen anneyi artık "HİÇ KİMSE ÜZEMEYECEK" EVET BİR DAHA HİÇ ÜZÜLMEYECEKLER.
Yolunuz açık olsun, her ikinizi de Babaannemi özlediğim gibi özleyeceğim. Rabbim, hesabınızı ve hesabımızı kolay eylesin, Rahmetiyle ve merhametiyle muamele eylesin...

Serdar Karamanlı

Güncel olan Yolsuzluklar ile alakalı Peygamber SAV. ne demiş olabilir?

1- Ömer İbni Hattâb (rah) şöyle dedi:
Hayber Gazvesi günü idi. Nebi (sav) ashabından bir grup geldi ve:
– Falanca şehittir, falanca da şehittir, dediler.
Sonra bir adamın yanından geçtiler:
– Falanca kimse de şehittir, dediler. Nebi sav
– “Hayır, ben onu, ganimetten çaldığı bir hırka -veya bir aba- içinde cehennemde
gördüm” buyurdu.  (Müslim, İman 182)
Açıklamalar
Hayber Gazvesi, hicretin 6. yılında oldu. Şehitlik, dünyada ulaşılabilecek mertebelerin en üstünü olduğu için, sahabe gazvelerde şehit olanlara gıpta ederlerdi. Burada, şehit olanları Resûlullah’a (sav) haber vermelerinin sebebi de bu imrenme duygusudur. Çünkü sahabe, şu ayet çok iyi biliyor ve bu ayetteki ölümsüzlerden olmak istiyordu:
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız” (Bakara /154)
Şehitlik, kişinin birçok günahına kefaret olduğu halde, ammenin malına hıyaneti ve kul haklarını ortadan kaldırmaz. Bu sebeple, Peygamber Efendimiz, şehit olduğu haber verilen bir kişinin, ganimetten çaldığı bir hırkadan dolayı cehennemde olduğunu bildirmiş, amme malına ihanetin ve kul hakkının affedilmeyeceğini ümmete  öğretmiştir.
      2- Abdullah İbni Amr İbni As  rah şöyle dedi:
Nebi sav seferde bazı yükleme hizmetlerini gören ve kendisine Kirkire denilen bir adam vardı. Adam öldü. Bunun üzerine Resûlullah sav:
“O cehennemdedir” buyurdu.
Sahabe gelip adamın evindeki eşyalarına baktılar; ganimet malından çaldığı bir aba buldular.
(Buhârî, Cihâd 190. İbni Mâce, Cihâd 34)
Açıklamalar
Hadiste adı geçen Kirkire hakkında, onun sahabe olduğu ve Resûlullah’ın bazı gazvelerinde hayvanlar üzerinde yük taşıdığı dışında bir bilgiye sahip değiliz.
Bir insan sahabe de olsa, hatta Peygamber’in hizmetinde de bulunsa, bu durum onun  günah işlemesine ve neticede cehenneme girmesine mâni olmaz.
Kirkire’nin cehennemde oluşunun sebebi, onun ganimetten; yani devlet hazinesinden bir mal çalmış olmasıdır. Çünkü bu hareket, büyük günahlardandır. Büyük günah, cehenneme girme sebeplerinden biridir.
Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Devlet hazinesi amme malıdır. Amme malına ihanet ve onu çalmak, büyük günahlardan biridir. Böyle bir günahkârın cezası cehenneme atılmaktır.

21 Aralık 2013 Cumartesi

Bir Hadis ve Markalı yaşam...

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ  رضى الله عنه قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم : مَا مِنْ مَوْلُودٍ إِلاَّ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ ، فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ
Ebû Hüreyre’den (ranh)  rivayet olunur ki;
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu.” demiştir:
Her doğan çocuk, mutlaka İslâm fıtratı üzere doğar.
Ancak anasıyla babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yaparlar.

(Buharî, Müslim, Ebû Davud Muvatta, Ahmed bin Hanbel Müsned )


18 Aralık 2013 Çarşamba

Tatavla'ya Kar Yağıyor....

Topçular metropolitim :) Gürkan bey tarafından tavsiye edilen Tatavla'ya (Kurtuluş'a) Kar Yağıyor
Sevdiği topraklardan uzaklarda yaşayan Yorgo Valasiadis'in, geçmişin güzelliklerini ve özlemlerini anlatan bir Anı kitabı.
Kitabı okurken çok güldüğüm yerler olduğu gibi üzülmeme sebep olan olaylar da vardı. Din farklı olsa da yaşananlar hemen hemen aynı....

"Farklı kültürlerin ve şivelerin buluşma yeri, o günün adıyla Pera'nın Büyük Caddesi, yani İstiklal Caddesi'ydi. Pera'yı boydan boya dolaşan bir kişinin kulakları, dinlediği bir sürü farklı lisandan dolayı bayram ederdi. (...) İstanbul, böyle barışçıl bir ortamda, bir arada yaşanabilmesini iki ana sebebe borçludur: İstanbul'un Bizans İmparatorluğu zamanında Dersaadet şehri olması ve sonra da Osmanlı İmparatorluğu zamanında başkent olarak kalması, İstanbul, bir imparatorluktan diğerine, hiçbir boşluk, hiçbir ara yaşamadan ve görkeminden hiçbir şey kaybetmeden geçiş yapmıştır."


Kitap Bitiş Tarihi : 18 Aralık 2013 İstanbul 2013/31

Güncel bir konu hakkında bir teklif....

Güncel bir olayda herkes ileri geri bir takım ithamlar da bulunuyor. Herkes kendi inandığı ekibi koruyor. Bende her iki tarafa hatırlatıyorum

Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.
51 Zariyat Suresi 55

Allah Subhane ve Teala bizlere şöyle hatırlatır.


Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. 17 İsra Suresi 36

İnsanın olduğu her yerde zaaf vardır, bu aşikar. Asıl olan şey Tüm insanlık ailesinin kabul ettiği zaaflara karşı donanımlı olmak, Şeytanın ve Nefsin isteklerden uzak kalmaya gayret etmektir ki bu kolay değildir. Bu da yapılan işlerde açık olmayı gerektirir. Yani kendi otokontrolümüzü kurmamız yetmez, ayrıca kendimizi hesap vereceğimiz denetim mekanizmasına da kontrol ettirmemiz gerekir. 

Sonuç olarak, KULLARA HESAP VEREMEYENLER, HAK DİVANINDA NASIL HESAP VEREBİLİRLER Kİ.

Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz. 21 Enbiya Suresi 47 

Dostlar, sabırlı olalım. Bir birimize hakkı ve sabrı tavsiye edelim.

 Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.
 Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir). 
103 Asr Suresi 1,2,3

Selam, dua ve kalbi hürmetlerimle
Serdar Karamanlı

17 Aralık 2013 Salı

Korkacak mısın? Mahcubiyet mi duyacaksın?

"Allah, ilk peygamberden bu yana gönderdiği vahiylerde insanların
ihtiyaç duyacağı ilkeleri iletmiştir. Her defasında bu ilkeler, insanların
adaleti sağlamaları ve özgürce yaşamaları için önemli ve kalıcı
esaslar içermiştir....
Nitekim dünyada herkese yetecek kadar nimet vardır. Hatta
sayılamayacak kadar çok.(İbrahim Suresi 34 ve Nahl Suresi 18
Bu ayetleri okuya bilirsiniz)" Sözün Gücü Sayfa 70

Buna göre "Artık Allah'tan korkmak yerine Mahcubiyet duymaya
başlamamız lazım değil mi?"

Şevket HÜNER

14 Aralık 2013 Cumartesi

Yunusların dansı....

Seyrettiğim en güzel Okyanus görüntüleri....

Karayip Maviliğini Seyir edelim mi?

Muhteşem güzellikte bir DÜNYAMIZ ve kıymetini bilemiyoruz....

İşte Abdülkadir Molla'nın son sözleri...

Bangladeş saatiyle 22'de idam edilen Abdülkadir Molla, idamından önce biraraya geldiği ailesine şunları söyledi:
"Suçum Allah'tan başkasına kulluk etmemekti. Bize kulluk et, dediler. Ben de "asın" dedim.
Ben kesinlikle masumum . İslami harekete mensup olduğum için öldürülüyorum. Şehitlik herkese ihsan edilmiş bir kader değildir . Yüce Allah bana şehitlik nasip ederse, kendimi en şanslı olarak düşünürüm. Şehitlik hayatımın en büyük başarısı olacaktır. Benim kanım İslami hareketi ayağa kaldıracak ve otokratların sonunu getirecektir.
Kendim için endişeli değilim. Ben bu milletin ve İslami hareketin akıbeti hakkında endişe duyuyorum. Bildiğim kadarıyla herhangi bir hata veya suç işlemedim. İslami hareket için bütün hayatımı feda ettim.
Yüce Allah'ın lütfuyla başımı hiçbir adaletsizliğe asla eğmeyeceğim. Dünyevi bir makam önünde af ve hayat hakkı aramak asla söz konusu olamaz. Allah, hayat ve ölüm konusunda karar verecek tek güçtür. Kaderimi, Allah belirleyecektir.
Ben herhangi birinin kararı gereği idam edilmiyorum. Benim şehitlik zamanım Yüce Allah'ın kararına göre sonuçlandırılacak. Her durumda Yüce Allah'ın kararını kabul ediyorum."
Aşağıdaki bağlantıdan bakabilirsiniz...

Camiye gitmeye vakit yok abi, ÇOOOOOOOOOOOk meşgulüz....


Sokaklar da yaşayan evsiz kardeşlerimiz için ARAR MISINIZ?


9 Aralık 2013 Pazartesi

Önemli bir tanım....

Put Demek ; Arkasında mefaatlerin gizlendiği bir perde demektir.

Musa ŞİMŞEKÇAKAN .

AK PARTİ ADAY ADAYLARINA AÇIK MEKTUP...

Evet, Mehmet YILMAZ ağabey MC HABER ajansı adlı internet sitesinde AKP li adaylara sorular soruyor ve cevap vermelerini istiyor, cevapladırmadıkları tadir de 
"Bu konuları netleştirmeden adaylığa talip olanlar, millet malına göz diken çakallardır." diyor. Bakalım yazının içeriğinde neler var. Girişi şöyle;

"Bayrampaşa'da yirmi yıllık süreç tamamlanmış ve “yapı” tasfiye olmuş görünüyor.
İlçe başkanları için istifa ve başvuru süresinin de nihayete ermesiyle, ilçe başkanı Cemil Yıldız'ın istifa imkanı bulamaması ve son dakikaya kadar -üstelik %60 oyu taahhüt ettiği halde- beklediği onayı alamaması ile artık ilçe başkanlığından Belediye Başkan Adaylığına sıçrama imkanı siyaseten kalmamıştır."

Yazının devamı çok daha zor soruları içeriyor. Lütfen aşağıdaki bağlantıdan okuyunuz. Biraz vavit kaybede bilirsiniz ama değer...

Aldığım not...

Bir sayfanın köşesine üstadın ağzından duyup ta yazdığım bir nota rasladım..

“Bu yaşımda dünya hayatından anladığım en önemli düstur nedir diye sorsalar;
Neyi yapman gerektiğini bilirken neyi yapmaman gerektiğinin de farkında olmaktır derim.
İyi bir Müslüman olmakta tam da budur işte. Allah’a hamdolsun ki bize hidayet etmiş…
Ama bunda ne var bunu herkes biliyor diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz derim.
Zira Müslümanlar bunu anlasaydı yaptıkları hatalarından tövbe etmeyi düşündükleri gibi Emrolundukları halde yapmadıklarında ısrar etmeyip, Kuran’a dönmeyi gündeme alırlardı”

Zarar Ettirmeyip Devamlı Kâr Getiren bir Ticaret Var mı?



Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (Fatır / 29)


Siz ey imana ermiş olanlar! (Hem bu dünyada hem de Ahiret hayatında) size şiddetli bir azaptan koruyacak bir ticareti göstereyim mi? Allah'a ve Resulüne inanır ve Allah yolunda malınız ve canınızla gayret gösterirsiniz; bu sizin kendi iyiliğinizedir, keşke bilseydiniz.  (Saff / 10–11) 

5 Aralık 2013 Perşembe

Birisi İmkanım yok mu dedi?


Duk İsimli Bir Köpek....

Lütfen Ailenizle izleyin, onları ihmal etmeyin, onlara vaktinizin büyük bir bölümünü ayırın ve asla onları terk etmeyin ki, çocuklarınız iyi bir temel alıp yetişsinler. Bilin ki hiç bir şey iyi bir TEMEL olmadan olamaz. Ailelerimiz en çok onlar ile vakit geçirmeyi hak ediyorlar. He bir de Köpek var filimde ama ne köpek "ahde vefayı" öğrenebileceğimiz bir Köpek, Köpek ten çok öte bir varlık....

30 Kasım 2013 Cumartesi

İhtiyaçlar ihtiyaçlar ihtiyaçlar...


VIDI VIDI VIDI.......


SAYIN BAŞBAKAN!

ZİRAAT BANKASI KAN EMİCİDİR

Ziraat Bankası kuruluşunun 150. yıldönümünü kutluyor. Kutlama etkinlikleri

çerçevesinde yapılan etkinlerin birisinde konuşma yapan başbakan şunları
söylemiş:
 “Ziraat Bankasının sadece bir banka değil, milletin binlerce yıllık kutlu yürüyüşünün son 150 yıllık döneminin canlı şahididir, aslında Ziraat Bankası dünyada vahşi bir kazanma ve harcama kültürü oluşurken, sınırsız hırs ve tüketme alışkanlıkları oluşurken milli değerleri muhafaza etmek,
dayanışmayı korumak için kurulmuş çok önemli bir hazinedir."

Bankaların var oluş mantığını sayın başbakan çok daha iyi bilir. İşte Ziraat Bankası, 150 yıldır genelde milletin, özelde de köylünün kanını vampir gibi emen bir bankadır. Yüz binlerce, milyonlarca mudisi olan bir bankadır. Hangi mudisinin duasını almıştır. Ziraat Bankası köylü tefeciye gitmesin, bize gelsin anlayışının ürünüdür.
Mantık olarak aralarında ne fark vardır?
Vatandaş ödeyemeyince ikisi de köylünün malını elinden almıyor mu?
Alacaklarını kartopu gibi büyütmüyor mu?
Sayın Başbakanın bilmesi lazım bir zamanlar bu ülkede “helva yemek” zenginlik alametiydi. Köylü ürettiği malını satar, ödeme belli bir takvim doğrultusunda ziraat bankasından yapılırdı. Yüzlerce, binlerce köylü kuruş cinsinden para alır, anapara önceden verdikleri avans adı altında kesilirdi. Eli boş dönmeyenler ancak yarım kilo, bir kilo helva alabilir, o evin insanları ancak bir yıl sonraki ürün satımında helvayı yeniden sofralarında görürlerdi. 

Hepimiz biliriz ki bankaya elini uzatanlar bırakın kolunu kaptırmayı, gövdelerini bile kaptırmaktadır. Zira kredi kartı borçları yüzünden binlerce insan canına kıymadı mı? 
Adını ne kadar değiştirirsek değiştirelim, ne kadar kıvırırsak kıvıralım işin içinde faiz var mı? Var. 
zaman bereketi nerede arıyorsun. Bankalı işlerde felaketten başka hangi bereket görülmüş? 
Ucundan kıyısından bu işin darbesini yemeyen mi var? 
Banka işlemi demek devletin boynumuza faiz yularını, tefeci yularını takması demektir. Mücadelemiz bu yuları boynumuzdan atmaktır. 
Sayın Başbakan konuşmasının bir yerinde diyor ki: 
“Arkadaşlarıma hep söylüyorum çok daha faizle biz halkı sömürelim anlayışıyla hareket etmemelisiniz." Evet, Başbakan haklı; faiz, halkı sömürmektir; az ya da çok fark etmez, her halükarda sömürü aracıdır. Hep sömürülen de gariban köylüdür.

Başbakan Ziraat Bankasının “milletin binlerce yıllık kutlu yürüyüşünün son 150 yıllık döneminin canlı şahidi olduğunu”söylüyor. Doğrudur. Milletin kanı nasıl emilir, gariban köylü nasıl inim inim inletilir,
bunun en canlı şahidi elbette ziraat bankasıdır. Ama bu gariban millet de bunun şahididir. Sayın başbakan bir çalışma yaptırsın da görsün, ziraat bankası bu milletten nelerini almış. Helal alın teri özellikle ziraat bankası tarafından çalınmış bir milletiz. Sayın Başbakan ziraat bankasının bu milletten, bu gariban köylüden çaldıklarını geri vermeye var mısınız?

Şimdi size iki banka anekdotu anlatayım:

Yıl 1966 Süleyman Demirel başbakandır. Tütün köylüsünden oluşan bir heyet kendisini evinde ziyarete gider. Tütün üreticilerinden birinin iki kelimesinden biri küfürmüş, yani nerede, kiminle olursa olsun adam küfürsüz konuşamıyor. Heyete başkanlık yapan büyüğümüz defaatle uyarıp tembihlemiş: “Ali Ağa sen sakın konuşma, yoksa rezil oluruz, aman gözünü seveyim sana bir şey sorarsa da iyiyiz de başka bir şey deme.” diye. Kabul odasında çaylar içilirken sohbet başlamış, sarı inekten tütüne kadar Demirel her şeyi sormuş. Ali ağa yaşça büyük olunca onunla özellikle ilgilenmiş ve:” Ali ağa ne var ne yok be?” demiş. Heyettekilerin ödü patlamış ki Ali ağa kendini tutamayacak ve küfredecek, biz de rezil olacağız diye. İyi be başbakanım, şu……………..Ziraat Bankası da olmasa daha iyi olacak. Demirel kahkahayı patlatmış, heyet al al olmuş. Demirel heyeti salmamış, yeniden çay söylemiş, sohbet koyulaşmış, ara ara sormuş: “ Ali ağa ismi neydi be o bankanın.” Ali ağa yine küfredermiş. İşte Ziraat Bankasının bu milletten, gariban köylüden aldığı bundan başkası değildir.

İşimiz gereği bankaların kredi kartı taarruzuna maruz kalıyoruz, her defasında teslim almamak gibi bir yola başvuruyoruz. Bir keresinde bazı ödemeler için kart lazım olur diye muhafaza etmiştik. Bankaya
ödeme yaparken lavabo ihtiyacı hâsıl oldu ve şerefli banka memurları lavabolarını kullandırmadılar. Gerekçeleri güvenlikmiş. Ya öyle mi? Siz bizim paralarımızı ve bizi tepe tepe kullanacaksınız, biz sizin lavabonuzu kullanamayacağız öyle mi? Hemen müşteri hizmetlerini arayıp kartın iptali yönüne gittim. İptal gerekçemi ısrarla soruyorlar, ben de bant kayıtlarına geçtiği için özellikle söylüyorum: “Paralarımızı kullananlar bize lavabolarını kullandırmadılar, sırf bunun için iptal ediyorum.” dedim. Bankaların durumu böyledir. 

Paramızı da bizi de tepe tepe kullanırlar; ancak helâlarını kullandırmazlar. 
Madem öyle gel böyle demesini bilmeliyiz. 
Sözlerimizi şöyle noktalayalım, Allah selamet versin, hocalarımızdan birisi şöyle demişti: “Mümkünse bankanın olduğu sokaktan, caddeden geçmeyeceksin, geçersen yüzünü ters tarafa çevireceksin, o tarafta da banka varsa yere bakacaksın, uzak duracaksın.”

Evet, banka ve faizli her türlü iş felakettir, uzak duran selamettedir.

Ömer Naci YILMAZ

28 Kasım 2013 Perşembe

Günün karikatürü....


Gladyo...


Bu kitabı her memleket evladı okumalı. Ama daha önce Prof.Nevzat TARHAN Hocanın Psikolojik Savaş (GRİ PROPAGANDA) kitabını okuyup, Gladyo kitabını ardından okunması daha iyi olur kanaatindeyim.
 Mevzu,12 Mart 1947 ABD Başkanı Harry Truman ile başlayan süreci ki bu Truman doktirini diye biliniyor. Batının düşman üretme hastalığına nasıl dönüştüğünü görüyoruz. İtalya da oynan oyunun aynısını Seksenler ve doksanlarda  Türkiyemiz de nasıl oyuna sokulduğunu ve hala nasıl devam ettiğini (GEZİ OLAYLARI) okuyacaksınız. 
Kitabın 190 nolu sayfasından "NATO her şeyden önce ABD'nin bir dış politaka enstrümanı olarak kalmıştır." diye bence önemli de bir tespiti var.
Hadi kolay gelsin.
Kitap Bitiş Tarihi : 28 Kasım 2013 İstanbul 2013/29

27 Kasım 2013 Çarşamba

güldün rengârenk yağmurlar yağdı




ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
insanı ağlatan yağmurlar yağdı
yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı

sen geldin benim deli köşemde durdun
bulutlar geldi üstünde durdu
merhametin ta kendisiydi gözlerin

Sezai Karakoç

Sana Mesaj var okudun mu?


25 Kasım 2013 Pazartesi

Şiirler'den bölümler

 “Ne ibret, yok mu, bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren?..
“Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren!”
Mehmed Âkif

“Girdim ilim meclisine, aradım, kıldım taleb,
“Dediler ilim geride, illa edeb, illa edeb!” 
Yunus Emre

Sen de benim gibi mi düşünüyorsun?


Öğretmenler Günü'nü bırakın, öğretmenlere bakın!



Sabah gazetesinden Haşmet Babaoğlu öğretmenler günü ile ilgili makalesinin girişi şöyle başlamakta idi.

Tek günlük saygı duruşlarının ve meslekleri kutsallaştırmanın kimseye bir hayrı yok!
Bunu kabul edelim artık.
İlle de kutsallık atfetmekse mesele... 
Öğreten kutsaldır. Öğretmen değil.
Okutan kutsaldır, okul değil.
Öğretemeyen öğretmenleri, öğrenmeyen öğrencileri, çocukları dar kalıpların içine hapsetmeye çalışan okulları görmezden gelerek eğitim konusunda tek bir doğru adım atamayız. 

Yazının devamını aşağıdaki linkten okumanızda fayda görüyorum.

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2013/11/25/ogretmenler-gununu-birakin-ogretmenlere-bakin

Sen de Kabul butonuna bastın mı?


1 Ayet 1 Soru...

1Ayet
"Bunun üzerine kavminden kafirlerin ileri gelenleri (eşraf, efendi ve başkanları) dediler ki: 
Biz senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz ve içimizden ancak ayak takımı kimselerin işin aşından düşünmeden (derinlemesine düşünüp iyice ölçüp biçmeden sağlam emin olmadan gelişigüzel bir karar ile) sana uyduklarını görüyoruz. Sizin bize karşı üstün bir tarafınızı da görmüyoruz. Hatta biz sizi yalancı sanıyoruz."
HUD/27

1 Soru
Kırmızı ile işaretlenmiş yerler de ne demek istenmektedir?

24 Kasım 2013 Pazar

Bre Arsız Yaratık......

"Helal süt emmek" Türk Dil Kurumu'nun sitesinde araştırdığımız da
karşımıza şu çıkacaktır, "doğruluktan ayrılmamak"

"Kahpe" kelimesi için araştırdığımızda  karşımıza İsim olarak
O...pu ve ahlaksız kadın, Sıfat olarak da Dönek çıkıyor.

Bre Arsız ve utanmaz adam sen iki kelimeyi başkasına kullanacak
en son yaratıksın.

Maksat Validenin seni helal sütü ile emzirmesi ve kahpelik
yapmadan yaşaması değil. Senin O anaya layık yaşaman.

Unutma Allah affedenlerin en hayırlısıdır. Ona yönelip af dilersin,
sonra sana cevap verir.
GİT ÖNCE BORÇLARINI ÖDE sonra onlarla HELALLEŞ.

Bre Gafil Arsız...


Aman çarpmasın evladım!