28 Ocak 2012 Cumartesi

Yaşam Kanıtı

Yönetmen: Taylor Hackford
Oyuncular : Meg Ryan, Russell Crowe, David Morse, Pamela Reed, David Caruso
Tür: Drama
Yapım Yılı: 2000 (135 dk)
Vizyon Tarihi: 2 Mart 2001 Cuma
Senaryo: Tony Gilroy, William Prochnau

Filmin Özeti

Alice Bowman (Meg Ryan)'in Güney Amerika'da çalışan kocası gerillalar tarafından fidye için kaçırılır. Firma fidye ödemeyi reddetip sırtını dönünce Alice arayışa girer ve adam kaçırma olaylarında profesyonel olan asker emeklisi Terry Thorne (Russell Crowe) ile anlaşır.

Hayatı tehlikede olan rehineyi kurtarmak için harekete geçen ikili arasında duygusal yakınlaşma başlar.

Sosyal Ağ

2010 yılı Amerika Birleşik Devletleri yapımı
Filmin Yönetmeni  : David Fincher
Filmin Başrollerini : Justin Timberlake, Jesse Eisenberg, Brenda Song, Max Minghella, Natalina Maggio, Joseph Mazzello, Armie Hammer, Marcella Lentz Pope, Kristen Clement, Adrienne Rusk, Caleb Landry Jones, Josh Pence, Mark Saul, Malese Jow, Andrew Garfield, Rooney Mara, Rashida Jones, Dakota Johnson, Naina Michaud, Armie Hammer, Tia Robinson ve Liam Ferguson
 Filmin Konusu : Tarih, Aile, Biyografi ve Dram türündeki bu filmin konusunda Dünyaca ünlü sosyal paylaşım sitesi olan ve birden bire çığ gibi milyonlarca üye yakalayıp Amerika’nın en büyük şirketleri arasına adına yazdırmayı başaran sosyal paylaşım sitesi Facebook kurucusu Mark Zuckerberg’in yaşamını ve ünlü sitenin kurulumunu konu alan film

 Benim düşüncem ; Çok enteresan bir buluşun hikayesini seyrettim. Bu sitenin aslında insanların geçmişleri ile yüzleşmelerini sağlaması iyi mi, kötü mü bilmiyorum. Her şeyi bilmem de gerekmiyor. Şunu söylemeliyim, insanların eski sevgililerini bulduğu, meraklarını bir bakıma yendiği, içlerinde ki o küçük kurtçukları ortaya döktüğü, çoğunlukla içlerin dışına çıktığı bir çalışma Facebook. Şevket Hüner ağabeyimin tabiri ile çöplükte eşinmek. Güzel bir tabir beğendiğim bu sözüde paylaşmak istedim.

Serdar Karamanlı

Iwo Jimadan Mektuplar

2006 yılı Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri yapımı
 Filmin Yönetmeni : Clint Eastwood
 Filmin Başrollerini Ken Watanabe, Shido Nakamura, Ryo Kase, Eijiro Ozaki, Ken Kensei, Nobumasa Sakagami, Takumi Bando, Yuki Matsuzaki, Kazunari Ninomiya, Luke Eberl, Tsuyoshi Ihara, Hiroshi Watanabe, Masashi Nagadoi, Takashi Yamaguchi ve Toshi Toda oynamışlardır.

 Filmin Konusu : Tarih, Dram ve Savaş türündeki bu filmin konusunda Iwo Jima’ya gönderilen Japon askerleri, büyük olasılıkla geri dönmeyeceklerini biliyorlardı. Bu askerlerin arasında, yeni doğan kızını görmekten başka bir isteği olmayan fırıncı Saigo, becerisi ve onuruyla dünyaca tanınan Olimpiyat şampiyonu binici Baron Nishi, idealizmi henüz savaş sınavından geçmemiş eski bir askeri polis olan genç Shimizu ve teslim olmaktansa intiharı yeğleyebilecek katı bir asker olan Teğmen Ito vardı. Savunmaya önderlik eden isim ise, Amerika’ya yaptığı yolculuklarla savaşın umutsuz doğasını anlamış ama aynı zamanda Pasifik’in ötesinden gelen devasa Amerikan filosunu yenmek için gereken stratejiyi kavramış olan Tuğgeneral Tadamichi Kuribayashi idi.

Ne demeliyim ki ; Her memleketin evlatları kendi ülkeleri için gözlerini kırpmadan ölüme gitmişler. Bizim tarihimizde çok günümüze çıkmamış kahramanlık hikayeleri var. Ne canlar gitmiştir Allahtan başka kim bilebilir Ben bu satırları yazarken aklıma bir ayet geldi onunla bitirmek istiyorum.

Bakara Suresi "30. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi."

Serdar KARAMANLI

18 Ocak 2012 Çarşamba

SİS



Martıların çığlık çığlığa haykırışları diken üstündeki şehri daha da tedirgin ediyor. Gittikçe kalınlaşan sis, azametli bir geçmişin aziz hatırasını perdelerken, biri birlerine cevap yetiştiren azman cüsseli gemilerin sirenleri, sanki yokmuşlar da gaipten gelen seslermiş gibi ürperti veriyorlar bu tedirgin ruhları. Şehir bugün sisli; var olmakla beraber, yok sayılmak bu olmalı.

Sis; mekânsız, tarihsiz, el yordamı bir dünya görüngüsü olarak hayatlara abanırken, cılız gün ışığı altında akıp giden neşesiz insan kalabalıklarının anlamsız devinimleri, endişeli yüzlerdeki derin şüpheleri çoğaltıyor. Modern insan, geçmişini ‘vahşi zamanlar’ tarihi olarak tanıyor. İnsanlık, bir sis perdesi gerisinden anlamaya çalıştığı geçmişini ‘gün ışığının hakikati’ olarak algıladığı sürece kalın sis perdesinin ardından sızan ışık huzmelerini aydınlık olarak görmeye devam edecek.  Sis, gün ışığının hakikatini perdelerken,  yanılsamaların ürettiği ekonomi politiklerden nemalanan ideolojiler, tarihin hakikatini perdelemektedirler. İdeolojiler geçmişleri perdelerken, indirgemeci mahiyetleri ile bugünleri anlamsızlaştırıyorlar.   

Hayatın künhüne varmışların eminliğindeki aydınlık tanımlaması; ışık huzmelerinin aydınlık vehmini çoğalttıkça, bu çoğaltım içindeki tatsız ve tuzsuz yaşamların, biricik ve doygunca yaşanan hayatlar olarak pazarlandığına işaret ediyor. Renksiz ve coşkusuz hayatları, resim paletlerinde renklendiren, coşkuyu eğlence parklarında köpürtmeye çalışan akıl, bu ilüzyonu sihirli kavramlara yüklemiş. Her çağın kendince sihirli kavramları var olmuş ve var olmaya devam ediyor. Sihirli kavramlarla donatılmış sosyal ve siyasal alan, gerilimlere dolu bir hayatı insanlara öneriyor. Bu önerinin bizatihi kendisinin yüksek voltta bir gerilim içermesi, bu önermeyi empozeye dönüştürüyor.

Tepeden seyrettiğin şehrim sisler içinde. Kurşuni karabasan, mütecaviz bir şehvetle şehrime abanırken histerik harelenmeleri içinde birden boy gösteren yüksek bina çatıları, köprü ayakları, bu karabasanın kilitlediği bir vücudun, son bir gayret imdat isteyen çaresiz elleri gibiler.

İnce ince yapılan sıkı planlar, varılmak istenen menziller siste kaybolup gitti. Soyunamadığın bir elbise, üstünden atamadığın bir yorgan, çekip açamadığın bir perde gibi abanan sis, her şeyi teslim aldı.

Gerçek ne?
Şeyleri, tarihi, eşyayı nasıl tarif edeceğiz şimdi?       

Arif ARCAN                        

11 Ocak 2012 Çarşamba


SESSİZLİK  

Güneş, sessizce doğuverdi.
 Çimenlerin üstündeki çiğ taneleri, sessizce buharlaştı.
Başımın üzerinden bulutlar, sessizce geçiverdi.
Sessizce ve iddiasızca kabullendim hayatı.
Kabullenişimde; hiçbir erdem gösterisi olmadığı için iddiasızdı kabullenişim.
Belki de sıradan…
Sıradan ya da özenli neydi idi ki.
Hayata dair sesli nutuklar atmadım ve bile isteye, taammüden âşık ta olmadım,
Kalbim, sessizce seviverdi.
Ne yaşamım ne de duruşum bir manifestodur.
Ne iri bir düşünce balonu vardır kafamın üstünde
Ne de büyük bir yürek var sinemde.
Sessizce uyudum ve uyandım,
Ne yer yerinden oynadı,
Ne de gökyüzü yarıldı.
Sessizce yaşadığım hayatın, künhüne varabilmeyi düşünmedim hiç.
Hayatın künhüne vara bilmemekti tek bildiğim,
Sessizce biliverdim bu tek bildiğimi,
Başımın üzerinden bulutlar, sessizce geçiverdi,
Zaman sessizce geçiverdi,
Mekân neydi idi ki,
Bir bulut için
Bir benim için.
Bulut taşıverdi,
Bulut yağıverdi,
Bulut geçiverdi,
Zaman neydi idi ki,
Ben, neydi idim ki…

Arif ARCAN